“Mutluluk” kelimesini neden bu kadar irdelediğimi henüz anlayamamış olsam da, birazdan sarf edeceğim cümlelerin, okuyanlar üzerinde negatif (!) bir etki oluşturmaması için elimden gelen gayreti göstereceğime, mutluluk üzerine yemin ederim. (ima ile gülen ya da güldüğünü sanan smıley)Mutluluk hissinin insan üzerinde kalıcı bir etki bıraktığını iddia eden insanların aksine, mutluluğun ruh halinin değişiklik göstermesinde küçük bir etken olduğunu düşünmekteyim. Kişisel gelişim kitapları (gaz verme kitapları) ve psikologlar, bu etkinin kalıcı olabilmesi ve mutluluk hormonunun tembellikten arınıp harekete geçebilmesini sağlamak adına çeşitli yöntemler geliştirmişlerdir. Ancak bu yöntemler, kişinin karakterinin değişmesini mümkün kılmaz. Yalnızca daha kötü bir gidişatın oluşmasını engeller. Çocukluğumuzun en başarılı gaz verme karakteri olan Polyanna’nın, günümüz koşullarında yaşamış olduğunu farz edersek;-Lannn gadıınn sana ehliyet verenlerin ben taa…-Öyle deme ben ehliyet almamış olsaydım, yeryüzünde böyle küfür edebilen insanların varlığından nasıl haberdar olabilirdim ki?-Adana’da karısını 105 yerinden bıçaklayıp ağır yaralanmasına neden olan adam, “pişman değilim” dedi.-Düşünsenize O kadının tedavi gördüğü hastahane’lerden ekmek parası kazanan kaç tane insan var? O kadın ve onun gibiler yaralanmamış olsaydı bu insanlar aç kalmaz mıydı? Mutluyum , mutlusun, mutlu, mutluyuz, mutlusunuz, mutlular ve hep mutlu kalacaklar la la ala laaa.-Armağan, Bülent Ersoy’u yine aldattı. Kumraldan bozma sarışın bir bayan ile bilardo salonu çıkışında görüntülenen Armağan, “sadece oyun arkadaşıyız” dedi.-Ne mutlu Bülent hanıma ve bu haberi izleyen insanlara. “Her kadın aldatılmaya mahkumdur” özlü sözü Bülent hanımın üzerinde uygulanmamış olsaydı ne olurdu? Aman Allah’ım yıkılırdı kadıncağız, kimliğinden şüphe duyardı. Kuşlar, böcekler, kelebekler…gibi diyalogların gerçekleşme ihtimalinin düşüncesi bile ne kadar ürkütücü…Mutluluk da, insan biyolojisinin gerektirdiği diğer tüm durumlar (acı, hüzün, kızgınlık, nefret, vs.) gibi, kalıcı olmayan, insanoğlunun ruh haline göre değişkenlik gösterebilen, çoğu zaman iddia edildiğinin aksine insanın elinde olmayan bir histir.Gece yatarken, “3 günlük dünya. Kendimi yok ederek ne elde edebilirim ki? Yarın güzel bir gün olacak” diyerek uykuya merhaba diyen insan, sabahın körü diye tabir edilen bir saatte, uyanmasına vesile olan tiz sesli velede “ulan uykumun içine ettin, amuda kalk beynine kan gitsin, tüküreyim böyle hayatın içine!” demesi muhtemeldir.Bardağın dolu tarafını görmeye çalışmak (bu cümleyi sarf eden insan evladını hürmetle anıyorum) ya da bardağın boş kısmı ile mutsuzluk oluşturmak.Aslında bütün mesele, bardağın bardak olduğunu kabullenmek ve içinde her zaman aynı ölçüde su bulunamayacağını idrak etmek…Mutlu (!) kalınız.