Bu koca, karanlık, kokuşmuş, izbe kentin bir köşesinde, gölgeler içinde kendi cinayetimi planlıyorum. Yüklemi olmayan yitik cümleler eşliğinde… Sinsice ilerliyor ölüm. Hazımsız duygular, körelmiş inançlar ve kapanmayan yaralar… Gönlümün darağacında birazdan asılacak, aşk ve sevdalara dair ne varsa geride kalan. Yağlı ilmek sırasını bekleyen özneler ve özentiler, geçiyorlar teker teker içimdeki darboğazdan…Gecenin kirli, yağlı, acımasız kokusu sinerken üzerime, beyin kıvrımlarımda kelimeler raks etmeye başladı yine. Dilime acısı vurmasın diye nikotin bazlı hava çekiyorum ciğerlerime. Anlamsızlık yapışıp kalmışken ömrümün geri kalan kısmına, kapayamadım gözlerimi, diken diken batan anılara. Kanayan duvarlar yüreğime yıkılıyor artık. İçimin kavuran acısı parmak uçlarımdan süzülüyor kâğıtlar üzerine. Ve yine canım yağmaya başladı buğusuz camlaşmış göz bebeklerimden.Şimdi ilk kez fısıldıyorum işte ”Yok sayabilirsin beni artık”… Ölmek yeni bir başlangıçsa eğer yâda ölmek kaçmaktır sözüne meyledenler. Ölmek mi kaçış yoksa kaçış mı ölüm yâda her yeni başlangıç mı bir ölümdür… Bilemezler…Aşk ve sevdalara dair ne varsa geride kalan, donmuş yüreğimin bir köşesinde. Avuçlarımdaki geçmişin külleri ve göz çukurlarımdaki ihanetlerin hatırına… Zamansızlık kesiliyor ansızın düşlerimdeki mutluluğu. Soluk alamıyorum bu sisin içinde. Bu sis… Ne kadar çabuk etrafımı kaplar? Arkasındakini göstermez mi hiç?Akşamın kangren olmuş kesik saatlerinde… O sessizliklerde… Sensiz anmadığım, sensiz yazamadığım kelimelerin çığlıkları kulaklarımı sağır ederken, kendimi hapsediyorum yaşanmamış an dilimlerine. Bilmek istemiyorum… Ama çaresiz biliyorum… İşte bu yüzden es veriyorum, kelimelerime can çekiştirirken kalem ucunda, bu yüzden tanıklık ediyorum sonu hüzünbaz olacak mutluluklara…Birazdan yağmur başlayacak, kokuşmuşluğun içinden kokusu gelen damlalarla… Birazdan kalkıp asacağım… Sona eren yaşanmamışlıkları zamana. Parmak uçlarımın acısına aldırmadan elimi en çok kanayan yerime bastıracağım… Ve inanacağım tüm saflığımla. Beynimde rutubet kokusu sinmiş, aşk kırıntılarını kemirirken hüzün, gördüğüm düşleri şerre yoracağım tek seferde. Tek bir nefesle tiz bir çığlık yükselirken gırtlağımın derinliklerinden, unutacağım adımı. Adı olmayan bu koca, karanlık, kokuşmuş, izbe kentin bir yerlerinde…