bildirgec.org

plakton

11 yıl önce üye olmuş, 85 yazı yazmış. 359 yorum yazmış.

Oysa gittiğini bile anlamamışlardı…

plakton | 22 September 2007 13:47

Hava kurşun gibi ağır…
Bulutlar…
Kurşun grisi bulutlar kaplamış gökyüzünü. Penceremin kenarında ıslak serçeden beter, sebepsiz beklemeler sahanındayım.
İçimde çığlık, çığlıya ağlayan bir çocuk… Külsüz, dumansız, alevsiz kavruluyor.
Dudağımda yarım kalmış bir öpücük tadı… Bana yağmurları öğreten kadından…

Kendime yalan söylediğim ve her defasında ve her seferinde inandığım “Bu da geçecek elbet” sigaralarımdan birini daha mı yaksam ki?
Bir yalan daha mı eklesem sensizliğe?
Bir sigara boyu daha mı uzaklaşsam yalnızlığımdan…
Kaçıncı meretim ki bu? Sensizlikten sonra…
Anlasana artık yoruldum. Bir an önce bitsin istiyorum bu gerçeklerle karışmış yalan nefesler.

Gecenin sabaha yakın olan kısmı

plakton | 18 September 2007 08:57

Hava kurşun gibi ağır…
Yağmur arsız…
Anılar ıslak, anılar yorgun…
Caddeler ıslak dışarıda.

Umutlar bekler meçhul bir faniyi. Kıyıda köşede gizlenen, yaşarken yaşamını sessizce içinden, Keşkeleri bitmiş, sankileri ile yaşayan bir faniyi…

Hoyratça harcanmış bir zaman var hayatımda. Yaşama ait ne varsa içimde, sırtımda taşıyorum geceleri. Pejmürde, yırtık pırtık ruhumla.

Çığlıklar dolarken bu kentin sokaklarına, duyan oldu mu fani sesimi acaba? Yoksa söylenecek söz kalmamış mıydı? … İçimden mi kuruyordum cümlelerimi artık?

Hafif’ten bir yağmur

plakton | 13 September 2007 09:27

Hiç dinmeyen sonbahar yağmurlarının özlemine...
Hiç dinmeyen sonbahar yağmurlarının özlemine…

Hafif’ten bir yağmur var üzerimde yine. Sen… Hani gitmiştin. Hani yoktun. Neden bu kente yağmur hafif’ten düşerken geldin? Kapımda beni sonsuzluğa gömecek öksüz kelebekleri bırakıp gitmemiş miydin sen? Neden seni götüren rüzgârlarla uymayıp geri geldin ki…

Gökyüzünün rengi siyaha çalıyor, yüreğimin içi gibi. İçimi bir sıkıntı basıyor böyle havalarda. Zaten sen gittiğinden beri sıkıntılı ya.

Gölgesiz

plakton | 10 September 2007 11:40

Ben kara bir ışıktım. Uzak diyarları terk edip gelmiştim buralara. Katran karasıydım çünkü hayatımda beyaza yer yoktu. Can kırıklarına tıklıyordum, fikirleri süzüyordum. Sizleri duyuyor, yorum yapıyordum. Sonra bir tını geldi kulağıma bana sesleniyordu. Hem yakın hem uzakta idi. Görmüyordum onu çünkü kara olduğumdan beri kaybetmiştim bu özelliğimi.

Senin gölgen yok” dedi bana.
Doğruydu, gölgesizdim ben.”Neden” demedi,”niye” hiç demedi.”Olduğun bu ise, sen olmaya devam et” dedi.

Ben” mi?
Ben
Sonra hatırladım “ben”i uzak diyarlarda “gölge”mle bırakmıştım.

Meret

plakton | 08 September 2007 21:44

Her gün yeniden başlıyorum bu mereti içmeye. Her gün neden bıraktığımı hatırlayıp, tekrar başlıyorum bu hatalar yığınına. Bu kendi yolunda tınlamadan giden hayata, benim mantığımı dinlemeyen umursamaz tavrına hiç bir şey yapmadan bakıyorum. Pişman değilim olması gereken buydu ve oldu. Ama neden nefes alamıyorum? Neden bu kadar canımı acıtıyor soluk almak. İçtiğim su damlaları, bölüp bölüp yediğim ekmek lokmaları neden bu boğazımdaki kılçığı hazmetmeme yardımcı olmuyor artık?

Pişman değilim demiştim ama elime her aldığımda o ilkini anımsıyorum. Hani şu kaldırımın kenarına oturup küçük bir kedi yavrusuna elimde meretim, dilimde bin türlü kahrımla konuştuğum günü. Belki kedileri o yüzden sevmiyorum. Çünkü o da nankör çıktı. O da bir zaman sonra çekti gitti. Elimde özgürlüğünü kısıtlamadığım ne varsa, kim varsa hepsi gitti. Gitmeleri gerekiyordu belki de. Öğrenmem gerekiyordu.

Kukla

plakton | 05 September 2007 23:26

Takılıp kaldım, sensizliğin orta yerinde. Karamsar karanlıkların ortasında. Elim kalbimden de ağır. Çaresiz asılı bekliyorum. Sevildiğim vakitleri hatırlıyorum oysa şimdi bu karanlık bordum köşesinde, sen oynatıcımın ayak seslerini duymayı umarak. Ne zaman geleceksin?

En son gösterimizi hatırlıyor musun? Hani o bana göre çok büyük sahnedeki gösterimizi, senden daha parlak olmaya çalışan ışıkların altında ki. Ne çok alkışlamışlardı değil mi bizi? Anlamışlar mıydı bizi, o anlamsız kalabalık? Bende alkışlamıştım hatırlıyorum. Şimdi şu benden az ötede duran kopuk elimle. Son gösterimizdi ve ben o gün sana söylemiştim seni sevdiğimi…

Bakma ne olur öyle

plakton | 03 September 2007 15:56

alt=”” border=”0″ />

Küçüğüm;
Gönlüm katlanmıyor, bu oyunda daha çok yenisin. Tek yapabildiğim yazmak olduğundan, yine yazıyorum işte. Neler yazmak istiyorum sana bir bilsen. Mesela o kara gözlerinden akmak için tutunmuştum. Oysa o kocaman kara gözlerinin hatırına.

Bilmezler benim seni ne kadar sevdiğimi. Bilmesinler de zaten, boş ver. Eğer bilirlerse onu da tüketirler. Sana da, bana da hiç bir şey kalmaz. Çünkü bizler her şeyi tüketerek gösteririz. Sevgilerimizi bile, kendimizi bitirerek.

Yoksa dayanamıyor bu yürek seni bırakıp gitmeye, gönlüm katlanmıyor ki. Ne olur bakma bana öyle. Bak dönüşümde gözlerinden o sonbahar hüznünü alıp, yerine ilkbaharı müjdeleyeceğim sana. Ama ne olur akmasın gözünden o sinsi yağmurlar. Islatmasın yüreğimi. Yoksa nasıl bırakıp giderim ki seni. Sana söz veriyorum. Gidişimle bütün güz yağmurlarını götüreceğim yanımda. Aslında sensiz gidemiyorum ki hiçbir yere. Bakma, bakma ne olur öyle…

Dokunmamalıyım

plakton | 31 August 2007 17:33

“Menekşelerin yapraklarına elini sürmeyeceksin” demişti “hem yapılmış hem yapma çiçek satan tüccar”. Kimin kime zarar vereceğini anlamamıştım. Zaten doğru söyleyip söylemediğini de bilmiyordum. Bilmem işte, anlamamda yetiştirmekten bitkiyi, çiçeği. Hiçbir zamanda anlamamışım, anlayamamışım. Sadece her zaman sevmesini bilmişim dokunmadan uzaktan.

Bu günde kavga ettim menekşemle. Bu günde açmadı diye. Küskün olduğundan bana, göstermiyor renklerini. Ellerimdeki günahları dokunarak bulaştırmak istemedim aslında ona. Anlaşıldım mı bilmiyorum, ama hala küs işte bana.

Ben size bir çay söyleyeyim

plakton | 31 August 2007 13:41

Bana tarif edin, hiç olmazsa biraz. Mesela mutluluktan bahsedin. Nasıl bir şey sizin için? Bir çocuk gibi masum ve saf mı? Aşkı da tarif edin bu arada. Ama şu son model aşkları değil. Hani şu her önüne gelene “Seni Seviyorum” diyen sahte âşıklardan da değil; Gerçek olarak içinizden geldiğince inanarak ve karşılık beklemeyen çıkarsız aşklara örnek verebilir misiniz? Var mı çevrenizde hiç?

Bari dostluğu tarif edin. Hani şu unuttuğumuz var ya? Hani şu her zaman yanınızda olan, omzunda rahatlıkla ağlayabildiğiniz arkadaşınızı diyorum. Var mı sizin? Onun yanında güvendesinizdir de? Güveni anlatın o zaman. Hani gözünüz kapalı olarak güvenebileceğiniz kişileri, var mı etrafta?