bildirgec.org

plakton

11 yıl önce üye olmuş, 85 yazı yazmış. 359 yorum yazmış.

Uykusuz

plakton | 10 December 2007 17:29

Yumruk kadardı da… İçindeki boşluk kendini yutardı…
Yumruk kadardı da… İçindeki boşluk kendini yutardı…

Kendimde değilim… Dışımda bir yerlerdeyim. Tıpkı koldaki saatin durup, zamanın dışında kalması, tıpkı yağmurda bir su damlasının cama takılması gibiyim. Dışımdayım. Bu aralar her yerdeyim, hiçbir yerde olamadığım kadar… Ve bu aralar dışımdaki her şeyim,..

Biliyordum hiçbir yere çıkmayan bu yolun sonunu. Evvelinden sızlıyordu cümle kesiklerinin izleri dudaklarımda. Bir kahvede, bahanesinde, oturuyorduk olmayan zaman için… Hayatın bitişini bilmiyorduk ansızın. Umutsuzduk… Başlangıcını özlüyorduk inatla. Birazdan birimiz kalkacaktı… Gidecekti… Biliyorduk… Sırtında kalanın, gözlerinin iziyle…Hiç kimsenin olmayan bilmecesiydi dudaklarından dökülenler o anda. Hiç kimsesizdi içimdeki dopdolu boşluk. Çıkışı olmayan bir çıkışa doğru gidiyorum da, biliyordum aslında. Bir uyku için uykusuz kaldığımı… Ellerimde ufalanırken soğuk aralık, gelmeyen bir sabah öncesi, umutlarım rüyamdı. Yâda rüyalarım umut… Hep engeller ötesindeydin. Hıçkırık nehirlerine bulanmıştın, bent olmuş kelimelere gizleniyordun… Basit bir resim fırçasının çizdiği, ünlü ressamın kent tablolarında gördüm sonra. Gözyaşlarım boyası olmuştu, kentin gölgesi üstüne vurmuştu.

Ömrümün isyankâr kekeme zamanlarına

plakton | 04 December 2007 17:43

Yazılabilecek ne kaldı, sensizlik için… Anlatılacak ne kaldı çaresizlik için. Kim ne söyleyebilir artık unutulamayan için. Kim geri verebilir ki kayıp zamanı…

Akıl erdiremiyorum artık bu hayatın umutsuz çöküşüne. Hazanda geleceğim deyip gelmeyen gezginine. Benim isyanım sakin imbatın hırçın poyraza çevrilişine. Benim isyanım senin gelmeyişine…

İsyanım kahrolası kapıdan hep anahtarla girmeme. Karanlığın gelmemden biraz önce çökmesine. Denizin üstünde yakamozun seni resmetmesine. Pes artık be. Tek âşık ben miyim bu körfezde?

İçinde…

plakton | 01 December 2007 17:24

Hangi seviyedeyim bilmiyorum… Kaç seviyesi vardır bu işin onu da bilmiyorum… Hangi işin diyorsunuzdur… Mesela ayrılığın… Mesela terk edişin… Mesela terk edilişin… Bir kentten ayrılmanın… Mülteci olmanın… Sevdiğin birini kaybetmenin… Bir savaşı yitirmenin…
Acının…
Hep seviyeleri vardır. Her adımda… Her nefeste…
Artan…

Artık sen ile kurulan, senin ile başlayan, senin için olan cümlelerimi çıkardım hayatımdan. Yaşadıklarımdan ve yazdıklarımdan attım. Oysa hiçbir zaman “ben çizdim” dememiştim. Ama kesilen en ağır cezayı hep ben ödedim. Artık gülerek yüzleşiyorum olur olmaz cezalarla…

Volta

plakton | 14 November 2007 17:36

Buralardayım aslında. Biraz o tarafa doğru gittim. İstediğimden değil sıkıntımdan. Kesmedi. Bu tarafa geri geldim, aynı aylak ve ağır adımlarla.
Üç sefer, beş sefer, on sefer…
Daha…
Olmadı, olamadı dolaşmak sıkıntımı dağıtacağına daha da arttırdı. Gün ve gün aynı voltaları atmak yoklukları unutturmadı. Her gün sabahın köründe çıkıp, akşamın karanlığında elimdeki birikmiş voltalarla geri dönmek kesmedi. Biriktirdiklerimi haklı çıkarmadı.

Her zaman yaptığım gibi günleri bitirdim, benden başka kimsenin haberi olmadan. Herkes gibi yenilgiyi kabul ettim, kime yenildiğimi bilmeden. Her yaşamdaki gibi yazdan sonra kışın gelişini beklemeye başladım. Fizik, kimya yâda her hangi karın ağrısı kanunsa “yoktan var edilemez” demesini içerlediğimden olsa gerek ki elimdeki malzemelerle çürütmeye çalıştım. Yok, olanı var edemedim. Var olanın yok oluşunu seyrettim çaresizce. Düştüğüm düşümden, kanayan yanlarıma rağmen durduramadım ömrümü, hiçe sayılan tezlerimle.

Perinin fısıltıları

plakton | 01 November 2007 11:39

Beyaz ve Mavi için
Beyaz ve Mavi için

Bilemiyorum… Bildiğim bir şey varsa “neden olduğu” sorusuna benim cevabımın olmadığı. Bilmekte istemiyorum açıkçası. Benim bilmem yâda bilmemem neyi fark ettirecekti ki. Sonuçta çok şanslıydım ve milyonda birlik oranla ben seçilmiştim.

Tarihin, zamanın yâda yerin hiçbir önemi yoktu nasılsa. Fısıltılarla başlamıştı her şey. Masal gibiydi yani. Fısıltılar duyuyordum. Ne söylediği anlaşılamayacak kadar alçak bir sesle, yüzünü bile görmediğim bir peri fısıldıyordu çevremde. Bazı geceler çığlıkları uykumdan uyandırıyordu, sonra tekrar fısıldamaya dönüyordu haykırışları. Etrafımdakiler de inanmadılar bana, benim gibi. Kendime “deli” dediğim sıralarda hissettim perinin nefesini. İçimi, içimden yakıyordu artık. Ya on iki yaşıma kadar benim olduğuna inandığım bedenim bana ihanet ediyordu. Yâda dışarısı gerçekten soğuktu.

Bir sükûnetin bitişi ve başlaması arasında ki her şey…

plakton | 25 October 2007 09:25

fırtına denizinin ortasındaki sükûnetsin
fırtına denizinin ortasındaki sükûnetsin

Herkesin bir hikâyesi vardır. Sizin, benim diğerlerinin. Herkesin hikâyesi kendince iyidir, kötüdür, çoktur, yalnızdır, zordur, umutsuzdur. Ben sadece sonuncudan umuttan bahsetmek istiyorum.

Umut zordur. Hemen bir sözcükle doğar. Mutluluk verir içinde durduğu yüreğe. Zordur yaşatmak bilir bunu mantık. Mantık ne kadar engellemeye çalışsa da umut filizlenmeye başladı mı yürekte, karşısında durması güçleşir. Kontrol edilmek istemez. Yâda yürek onu kontrol etmek istemez. Ama mantık bilir işte. Büyümesi için ne kadar çok şey gerekli ise, ölmesi için o kadar azı yeterlidir.

Senin için af çıktı

plakton | 22 October 2007 16:35

Sanma sakın lanetin sende olduğunu, sanma sakın içimdeki nefretin aşk olduğunu. Yaptığım seçimlerle yenilenen lanetim, en büyük aşkım benim. Sende yoksun artık. Alışmak gerekirdi bu boşluğa, alışmak gerekirdi veda‘ya. Ama hiçbir zaman öğretemedin bana. Şimdi ben nasıl kendi uçurum kenarlarımda gölgemdeki yalnızlıkları sayıyorsam… Sen, benden de beter, kuru yapraklarında son harflerini sorgulayacaksın.

Gittin… Bilmeden zamanı da aldın yanına, geleceğin geçmişinin gölgesinde artık. Belki benden daha güvenle bakacaksın hayata, belki benden daha cesaretli olacaksın… Ama hiçbir zaman anılarını örtemeyeceksin perdelerle. Onları susturamayacaksın zihninde. Benim yüzümden işte… Hep bir kırık ayna olacağım hayatında. Taşıyacaksın beni yanında. Ve her düşündüğünde sana bakacağım kanayan kırığımla.

Belki

plakton | 17 October 2007 19:58

Tüm duvarlara rağmen.....
Tüm duvarlara rağmen…..

Akşamsefasının vakti çoktan geçti. Bir sonbahar akşamına puslu bir ikindi zamanı kaldı… Ağaçlar eski zamanlardan kalma anılarını döküyor üzgünce… Koyu bulutlardan yere düşmeye hazırlanan yağmur damlalarının kokusunu duyuyorum… Farkına bile varmadan bir nefes hızında ezgiler dökülüyor dudaklarımdan. Yalnızca biraz… Biraz üşüyorum.

Çarşının başından sonuna tenhalığı nedense ilk defa içime dokunuyor bugün. İçim… İçim acıyor her nefesimde. Bulutlardan bana bakan damlalara inat parka oturuyorum. Çoğunu tanıyorum. Gözlerinden doğanlara çok benzeyenleri de. Birazdan inmeye başlarlar bulutlardan. Kokuları korkularımı bastırıyorken… Birazdan.
Bugünlerde gecelerin daha uzun olduğunu öğrendim. Bitmek bilmiyor artık karanlık. Bir de boş odalara daha çok üşündüğünü. Her şeyim aynıydı aslında. Sana anlatacaklarımı biriktiriyorum sadece içimde… Düz ve eğik ama hep sevdalı harflerle… Yazmakla bitiremediğim sessizliklerimi döküyordum kelimelere… Sensizken işte…

Sonbahara Hüzün yakışır…

plakton | 08 October 2007 13:20

El kaldırmadığım taksi, binmediğim otobüs kalmadı bu şehirde.
Ama gidemedim şehrin bir ötesine.
Sebebim sendin…
Sebepsizdim…

Hava pusluydu, hava soğuktu.
Köşedeki lale ağacı yapraklarını sarartıp döküyordu…
Hazinliydi, Hüzünlüydü.
Yüzündü….

Sende döktün gittin ya. Yüzünü….
Tam tamına sekiz mevsim geçirdim bu şehirde.Sensiz…
Tam tamına dört bahar geçti…
Sevgisiz…
İki tanesi yalancı “ilk”lerdendi…
Gerisi hüzün bozgunu sarı….

Yine Sen Yokken…

plakton | 01 October 2007 08:59

Beklersin... Elinde hiç birşey yoktur aslında...
Beklersin… Elinde hiç birşey yoktur aslında…

Yaşadığımdan emin değilim. Gittiğinden eminim ama… Seni özlediğimden de eminim. Otuz küsur yaşında bir hayal kırıklığı olduğumdan da hiç şüphem yok mesela.

Biliyorum işte… Beceriksizliğimden, yalnızlığımdan, bu şehri çok sevdiğimden, düzensizliğimden, yorgunluğumdan, huysuzluğumdan, kırgınlığımdan, baltalarından birine sap olmamışlığımdan hatta olamayacak olmamdan, hatta bir gün bana ayrılan sürenin sonuna geleceğimden filan eminim. Örnekleri çoğaltabilirim. Örnekleri çoğaltabileceğimden de eminim.