bildirgec.org

yağmur hakkında tüm yazılar

SİHİR PEŞİNDE

super hero | 12 May 2010 10:03

“Sihrimi kaybettim.” dedi bana, “Onu bulmama yardım eder misin?”

Gözlerinde gördüğüm ışıltıdan başka nasıl bir sihre ihtiyaç duyduğunu hayal bile edemesem de teklifini kabul ettim. Tek istediğim onun yanında olmaktı, her zaman. Neyi aradığımızın hiçbir önemi yoktu.

Elini uzattı bana. Dokundum. Gözlerindeki ışıltının giderek güçlendiğini gördüm. Önce onu sardı bütün ışık, ta ki bütün vücudu tamamen ışıktan olana dek. Sonra da ona dokunan elimi sardı. Işık beni de kapladı. Bütün vücudumu saran o heyecanı hissettim, ben de onunla birlikte ışık olurken.

Yağmur, yağmur…

lavinya76 | 05 April 2010 09:32

Sabah evden çıkarken sütninesinin “rahmet yağacak şemsiyeni al “uyarısına kulak tıkadığı için kızdı biraz kendine.
Soğuk ve kurak bir kıştan ne biriktirmişse gökyüzü şimdi tüm öfkesiyle bardak bardak boşaltıyordu Şermin’in üstüne.
Asılmaktan sapı kopan çantasını kolunun altına sıkıştırmış, çantadan daha sıkışık trafiğin içinde çamur birikintilerine dala çıka korna sesleri arasında başardı karşıya geçmeyi.

Yüzüne vuran yağmur damlalarından mıydı bu ıslak düşünceler yoksa hala ağlıyor muydu?
Yılın modası şeffaf şemsiyeler her köşe başında açılmış, bu yağmurda tüm albenisiyle çağırıyordu onu. Gülümsediğini fark etti. Önce saçak altında minik maveralar yaparken ıslanmamak için şimdi teslim olmuştu yağmura iliklerine kadar. Tıpkı ayrılığa ve hüzne teslim olduğu gibi ve daha öncesinde aşka teslim olduğu gibi… Sırılsıklamdı yine…

Sağanakta Kaybolmak

super hero | 24 January 2010 14:33

Saat tam 12:08’de telefonum çaldığında taksideydim. Mesai arkadaşım Volkan neden daha işe gelmediğimi, yoksa yağmurda kayıp mı olduğumu soruyordu.

“Onun gibi bir şey.” dedim; ama aslında cevap “Evet.” olmalıydı. Resmen kaybolmuştum. O yağmurda o ara sokakta bir taksi bulduğum için şanslıydım. Taksinin içinde bir müşteri daha vardı ama taksici yine de durmuştu. Diğer müşteri zaten inmek üzereymiş. Önce onu bıraktık, sonra benim gideceğim yere gittik.

O taksiye denk gelip de binmeden önce en az 10 dakika yağmur altında yürümek zorunda kaldım. Metrobüsten yanlış durakta inmişim. İnşaat halindeki adliye sarayını görünce ineceğim durak orası sandım. Ancak üst geçide çıktığım zaman bir durak önce indiğimi fark ettim. Adliye sarayının inşaatı hemen karşımda olduğuna göre gitmeye çalıştığım yerden çok da uzak olmamam gerekirdi. Acaba, dedim, şuradan şöyle yürüsem yolumu bulabilir miyim? Sağanak olmasaydı belki bu maceraya atılabilirdim.

Bazı insanlar vardır, bir yere doğru yürürken yol üstünde bir mağazaya girip içeride 5 dakika oyalansalar, dışarı çıktıklarında ne yöne gideceklerini şaşırırlar. Ben işte öyle biriyim. O yağmurda, nasıl olsa kaybolacağımı, belki bir yerlere çıkar ümidiyle hiç bilmediğim sokaklara dalıp duracağımı, üstelik de nasıl bir zihniyetse artık çevredeki insanlara kaybolduğumu belli etmemek için nereye gideceğimi biliyormuş izlenimi vererek poz keseceğimi çok iyi bildiğimden, bu seferlik pas geçtim. Geri döndüm.

Aslında koca adliye sarayı orada duruyordu işte ya, ben yine de emin olmak için gişede bekleyen görevliye “Çağlayan yönü ne taraf?”diye sordum. Kendimi biliyorum çünkü, kolay kaybolan biriyim.

Bir İstanbul Yağmuru

phileosophia | 07 January 2010 09:39

Göz yaşlarım durdugunda kendimi camdaki yağmur tanelerini sayarken buldum. İçerisi hala buram buram anı kokuyordu
ama ben üzgün değildim sadece ağlıyordum. Kalbime saplanan bu irili ufaklı sancılar beni artık rahatsız etmiyor, aksine telkin ediyordu. Çünkü sancılar bu şehrin doğasında vardı. İstanbulda yaşıyorduk ya, kalabalık ve yalnızdık.
Ağlamayı kesmeliydim artık İstanbul bunu benim yerime yapıyordu zaten.

Bazen beni gördüğünü düşünüyorum bu yalnız şehrin. fakat yardım edemiyordu işte sadece ağlıyordu ve kulağıma birşeyler fısıldamaya çalışıyordu.
Pencereyi açıp onu daha iyi duymak istedim. Ellerim pencereye giderken içimi paramparça eden bu ses dahada artıyordu.
Bir an tereddüt ettim fakat yinede açtım. İşte şimdi istanbuldaydım gözlerimi kapamış kendimi onun fısıltılarına ve göz yaşlarına bırakmıştım.
beni rüzgarıyla öyle güzel sardı ki kalbimdeki herşeyi alıp götürdü. İçim hınca hınç doldu ve gözlerimden bir anda tüm acım boşaldı.
Birlikte ağlıyorduk artık. Saklanmıyorduk kaçmıyorduk birbirimizden eskisi gibi. O beni kabul etmişti bende onu.
Artık ikimizinde göz yaşları yavaş yavaş azalıyordu. Yeni güneşler yeni baharlar açıyordu içimizde.
Gözlerimi açtığımda ince bir güneş yüzümü okşuyordu. İçim onun sokakları gibi yavaş yavaş hayat buluyordu.
Şu an İkimizde birer son bahar güneşiydik. Ilık bir sıcaklıkla yaşam bulduk tekrardan.Ortalık cıvıl cıvıldı.

COMO LO SİENTO!

astral | 28 December 2009 09:52

Kızgın suların üzerinde yürüyorum. Sessiz sakin bir durgunluk… Dört yan yakamoz desem, yalan değil…

Benim için farklı desem, hiç yalan değil. Ben, sürekli aşk arayan kadın olmadım. Yazmamışlar/ yazmamışım’ diyerek çekilen kadındım. Sustum. Pus oldum. Özlem Tekin’in yazmamışlar şarkısını söyleyen/ içselleştiren kadındım.

Sesi içinde yankılanan, kendi sesinden dünyanın sesini duyamayan kadındım. Şiir yazan, çizen, bakan, düşünen kadındım. Kadınlığı, içinde patlayan kadındım. Bu dünyaya uzaktım, çok uzaklara ise çoktan yakındım; doğuştan böyleydim.

Uzakları yakınları, buradakilere benzemeyen kadındım. Sustum, pus oldum. Konuştum, gördüm ki; şarkılar dahi daha coşkulu insanlardan; biz öylesine yüzeyselleşmişiz ki, sussak kâfi gelir yüreğe…

yamurr..

morfik | 27 December 2009 20:03

..çok az güzel şeyler yazacağım..suç, benim değil, hayat,, benim hayatımın, benim gibilerinin..

Yağmurun bin-bir çeşidi vardır.
İlki yağmayandır. Yağmalamaktan fırsat bulamaz damlamaya.
Ruhum bu yağmurda yaşar. Kana kıyamet bulutunun karartılar sokağında, tek göz bir evi vardır. Korkudan açamaz pencerelerini, penceresi de yoktur ya! Bakar dünyaya, dünya sandığına. Nadiren çıkar yolculuğa, yola gebe kaldığında. Hiç çocuğu da olmamıştır aslında. çocuk da olmamıştır ya!
İlki budur, bini birbirine benzer.. ıslak ve nemlidir.

..kendi kendime hüzünlendim de kendi kendime mutlu olamadım..

boş adam

lagos | 18 November 2009 10:44

uyandı.
el yordamıyla telefonun saatine baktı. kısık sesle derinden bir has*ktir çekti. geç kalmıştı. bu saatten sonra gitmenin bir anlamı yoktu.

yine de kalktı yatağından. kahvaltı yapmak için mutfağa gitti. buzdolabını açmak için tuttu dolabın kulpundan. gözleri buzluğun yüzeyine magnetlerle tutturulmuş fotoğraflara takıldı. neden hala orada oldukarını düşündü. çoktan yırtıp atardı başkası olsa, belki de yakardı. o umursamıyordu, ya da umursamıyor izlenimi vermeye çalışıyordu. aslında kendisi de bilmiyordu..

Sende Dünyadaki Diğerleri Gibi Bu 20 Soruya Takmış Durumda Mısın…?

| 05 November 2009 16:33

Soru 1. Solakların saglaklara göre daha mı zeki olduğu…?

Soru 2. Kaşınmanın nasıl olduğu ve tam olarak ne anlama geldiği…?

Soru 3. 44,5 ateşle yatarken neden üşüdüğümüzü…?

Soru 4. Soğanın neden olduğu o sinir bozucu göz yanmasının sebebini…?

Soru 5. Deniz,havuz,banyo sonrasında oluşan büzüşme,buruşmanın sebebini…?

Soru 6. Arkada oturmanın ezikliği dışında bir de araba tutma saçmalığının nedenini…?

Soru 7. Deniz havası,Boğaz havası alma anındaki havanın gerçekten temiz olup olmadığı…?

Sevmek Düşmeden Uçmayı Bilenlerin Marifeti

kahvekokusu | 30 October 2009 09:41

Kendi yağmurunda ıslanır şehir
Yüzüm kendi yağmurunda yıkanır..
Her aşk kendine büyüktür
Ve her ayrılık kendi yalnızlığını tanır…

Gel..desen, yalınayak
Kızgın sahralardan, harlı yollardan geçerek gelirdim sana…
Gel! Desen
Düşmekten korkmadan,
Kırık kanatlarımla, uçarak gelirdim sana…
Yüreğimde bin kamyon yükü sevda
Uykusuz gecelerimi nevbetlere devredip
Yıldızlardan sızan bir ziya gibi
İcabet ederdim çağrına
Oysa ne “gel” dedin ne de geldin.
Ey hüznümü umuduna çözdüğüm sevda!
Kaybetmek bulanlara mahsustur
Ben seni hiç bulmadım ki….

Umut Dolu Bir Yağmur

phileosophia | 18 October 2009 16:12

küçük bir cafedeydim. sıcak kahvemi yudumlarken cama düşen yağmur damlalarını sayıyordum ve love in portofino dinliyordum.
arada dışarı bakıyor puslu camdan suretleri seçmeye kendimi senin gelmeyeceğine inandırmaya çalışıyordum.Birden kapı açıldı
ortalıktaki herşey sanki sustu sadece yere düşen yağmur damlaları ve şemsiyenin kapanış sesi duyuyordum. kafasımı cevirdiğinde
seni ıslak ve üzgün buldum. Kalp atışlarım bir anda hızlandı,yüzüm kızardı,kendimi sana hazırlamaya çalışırken dahada panikliyordum.
bir an baktığını sandım ve gözlerimi kaçırdım ama sen hala üstünle başınla uğraşıyordun.seni o şekilde izledim.seviyordum ya işte
kısa ve hızlı çarpşlar ondandı.Sonunda sen geldin oturdun hiç konuşmadın.Bu sessizliğin beni hep korkutmuştu.Fakat bu sefer
korkmuyor sadece endişeleniyordum.Sana uzak olmanın verdiği acının kalanını yaşıyordum o an.Hiç konuşmayacağını düşündüm.
birden elin havaya kalktı.Garson geldi ve kahve istedin.Bu beni biraz rahatlatmıştı.Bana baktın ve hiç değişmediğimi söyledin.
Sadece sende diyebildim.Biraz rahatladım fakat sen hala sessizdin donuktun.Gelmeyeceğini düşündüm dedim.Yine o eski umursamaz tavrını
takındın.Yüzünü görmek hala güzeldi hemde cok güzel…