uyandı.el yordamıyla telefonun saatine baktı. kısık sesle derinden bir has*ktir çekti. geç kalmıştı. bu saatten sonra gitmenin bir anlamı yoktu.yine de kalktı yatağından. kahvaltı yapmak için mutfağa gitti. buzdolabını açmak için tuttu dolabın kulpundan. gözleri buzluğun yüzeyine magnetlerle tutturulmuş fotoğraflara takıldı. neden hala orada oldukarını düşündü. çoktan yırtıp atardı başkası olsa, belki de yakardı. o umursamıyordu, ya da umursamıyor izlenimi vermeye çalışıyordu. aslında kendisi de bilmiyordu..açtı buzdolabının kapağını ağır ağır. baktı, baktı, baktı, kayda değer bir şey olmamasına küfredip kapattı.alelacele bir şeyler geçirdi üzerine. sokaklar neredeyse boştu hala. işine yetişmeye çalışan birkaç meşgul insan ve nefret etseler de başka seçenekleri olmayan okul çocukları vardı. hafiften yağmur çiseliyordu. kaldırım kenarındaki su birikintisinden farketti bunu. kapüşonu engelliyordu katreleri cildinde hissetmesini. elleri sweetshirt’ünün cebinde sıkıldıkça sıkılıyor, sıktıkça tırnakları biraz daha avuçlarına batıyordu.gidecek bir yeri ya da evden çıkmasının bir amacı yoktu. telefonunu çıkardı kotunun cebinden. sanki birinin numarasını arıyormuşçasına tüm rehberi baştan aşağı gezdi yavaş yavaş. eski sevgililerini aramayı düşündü önce, sonra güldü bu saçma fikrine. sonra onun numarasını gördü. ‘antisocial butterfly’. rehber kayıtlarındaki adını değiştirmişti gördükçe hatırlamamak için. ironik bir gülümseme belirdi yüzünde, ‘çok işe yaradı’ diye düşünüp küfretti kendi kendine. farketti ki son günlerde fazla küfretmeye başlamıştı. bu da geçer dedi..