bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Her sağlam bir özürlü adayıdır.

sigortaciaxa | 11 November 2009 11:58

Her sağlam bir özürlü adayıdır. Unutmayalım. Unutturmayalım :

Koşmak , zıplamak , güneşi görmek , denize girebilmek , tek başına otobüse binmek , tek başına otobüs den inebilmek vb. bu saydıklarımın kıymetini ne kadar bilebiliyoruz ? hiç düşünüyor muyuz ? sağlam insanlar için sıradan olan bu eylemler özürlü vatandaşlarımız için birer özlem!

73 Milyonluk nüfusumuzun 8.5 milyonluk rakam ile % 10 dan daha fazla sayıları , insanoğlu ne yazık ki başına gelmeden bilemiyor. Bu tabiî ki çoğunluk için geçerli , herkesi bir tutamayız. Özürlü vatandaşlarımız için çalışma yapan duyarlı insanlarımızda yok değil! Onlar için kermesler düzenleniyor , yarışmalar aracılığı yardımlar toplanılmaya çalışılıyor. Ama bunlar yeterli değil! Özürlü vatandaşlarımızın tek başına otobüse binebileceği sistemlerin çoğalması gerekiyor. Tekerlekli sandalye ile ulaşım sağlayabilmeleri için belediyelerin daha çok çalışması gerekiyor. En önemlisi iş konusunda ciddi ve gözle görülür adımların atılması gerekiyor. Gazete , dergi , televizyon gibi görsel ve sözel basında her gün yer alması gerekiyor.

MAVİNİN ÖYKÜSÜ

kahvekokusu | 11 November 2009 10:44

Bıraktığı yerde öylece kalakaldım… Yorgun, umutsuz, yıpranmış… Biliyor mudur acaba şimdi nasıl hasretle beklendiğini ya da ne kadar umarsızca sevildiğini…

Takvimlerden habersizim… Zamana kattığı değerle biliyorum ancak aylardan ne… Mevsimlerden hangisindeyiz… Bedenime can verecek, kendi varlığıyla varlığımı anlamlandıracak olan O, neden yok şimdi…

Tek değildim biliyordum… Olamazdım da… Benzerlerim o kadar çokken… Her gün bir başkasıyla sarmaş dolaş arşınlarken şehrin kaldırımlarını, böyle deliler gibi bekleten neydi bana gelmesini… Üzerimdeki hala onun kokusu mu, tüm zerrelerime, tüm ilmeklerime işlemiş olan?

Teraneler 7 – Memleketimden Metrobüs Manzaraları

Yuzeysel Fikirler | 11 November 2009 09:38

Benim için her geçen gün daha güzel yazıyorsun demişler. – hatta bu sefer diyenleri siz de görebilirsiniz eski teranelerde – Teveccühleridir. Onların güzel görüşleridir, nitekim güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır demişler. Ancak övgü ve yergi kabul edemiyorum. Kendi çapsız yüzeysel fikirlerimi yöneltecek yeni ufuklar arıyor ve sizin önerilerinizi bekliyorum. -ne de güzel götü kalkık yazar adabını takınıyorum üzerime süperim- Hİçbir edebi kaygım olmadığından iyinin ve kötünün uzağındayım ve teknik eleştirilerinize de açım diyebilirim. Bu sebeplerden dolayı en kötü teraneyi sizinle paylaşacağım. Okurken resmen ne sanat için, ne toplum için yapıldığını farkedeceksiniz. Çünkü bu yeni bir ekol: ‘yapmak için yapmak’!

Kısa keselim. Deşifrasyondan nefret ederim. Ben bu yazıyı klavyemin tuşlarına alırken on kasım günüydü. Bu sefer o her zaman bindiğim otobüse binmedim. Malum pastırma yazı, pastırılmış duygularım beni o sıkış tıkış metrobüse binmeye ikna etti.

Piyasa Değeri

reddear | 10 November 2009 17:08

Piyasa Değeri

Kapitalist ekonomi piyasa süreçleriyle işleyen bir ekonomidir. Piyasa mekanizması ya da fiyat mekanizması kapitalist ekonominin kaynak dağılımını yani kaynak tahsisini yapar. Kaynak tahsis mekanizması piyasa sürecinin işleyişini sağlayan mekanizmadır. Bu mekanizma her ürüne ve her bireye değer verir. Daha doğru ifade edersek mekanizmanın işleyişinde insanlar ürünlere ve ürünleri üretenlere değer verir. Bu durum mal ve hizmetlerin ve diğer kaynakların piyasa değerini oluşturur.

Piyasa değeri metalaşan ürünlerin değeridir. Metalaşan ürünler ticarete tabii tutulur ve fiyat biçilir. Bu durumda ürünler bir fiyata sahip olacağı gibi ürünün mübadelesini yapan taraflar da bir fiyata sahip olacaktır. Ürünlerin fiyatı olacak ve sahiplerinin de geliri olacaktır.

farkında mısın?

sonbahar kizili | 10 November 2009 16:11

Hiçbir şey eskisi gibi değil artık
Ne sen sevdaya kuruyorsun saatleri,
ne ben aşka uyanıyorum.
Günaydınlar yollamıyorsun güneşle,
telefonum çalmıyor sabahın yedisinde.
Bilmediğim bir yalnızlıkta
her şeyi biliyor gibi yaşıyorum.
Üstüme saldığın hüzünlerin
adını ayrılık koyuyorum olmuyor.
Gitmekle kalmak arasında bir yerdeyim
Yavaş yavaş kopuyoruz farkında mısın?

Azaldı telefonlarımın çalışı
ve daraldı vakitler.
Konuşacak şeylerimiz mi bitti
yoksa konuşup ta çözemediklerimiz mi sıktı canımızı?
Dert ortağın değilim artık,
kader arkadaşın hiç değilim.
Bana anlatmıyorsun canını ne sıkıyor,
ne daraltıyor içini.
Beni, bana şikâyet edemediğin için mi?
bütün susuşların.
Gülüşmelerimizin yerini derin bir sessizlik aldı şimdi
Bitti mi anlatacaklarımız?
Yavaş yavaş kopuyoruz farkında mısın?

ÖZGÜR DİYANET OLUR MU?

reddear | 10 November 2009 15:28

ÖZGÜR DİYANET OLUR MU?

Özgür diyanet ancak özgür bir ülkeye mahsus olabilir. O ülke şimdilik hayalimde ama realitede devlet ve özellikle bir kısım bürokrasi bağımlı diyanete sempatiyle yaklaşmaktadır.

Girizgâhtan anlaşılacağı gibi Türkiye Cumhuriyetinde dinin devletten kurtarılmasının ilk şartı diyanetin devletten kurtarılmasıdır. Bugün Diyanet sanki salt kamusal gereksinmeymiş ve dolayısıyla salt kamusal hizmetmiş gibi vergi mükellefleri tarafından finanse edilmektedir.

Azınlıktaki vergi mükellefleriyle finanse edilen diyanet, devletten nasıl bir vaaz vereceğine kadar direktif almakta, tüm topluma da sanki tüm toplum aynı dine iman ediyormuşçasına vaaz vermektedir. Bu temel saçmalamada ne idüğü belirsiz %99 u Müslüman canım denilen garip cümleler ve ilginç bir istatistik de etkili olmaktadır.

En Büyük Soruların Şimdiki Cevabı: KURAMSAL FİZİK

Colpadan | 10 November 2009 14:19

İnsanlık tarihi boyunca zaman zaman kafamızı kurcalayan birçok soruya cevaplar aradık durduk. Her şey algılama ve arkasında barındırdığı merakla gelişti. Bir şeyi merak ettiğimiz andan itibaren artık ona bir cevap bulmamız zorunlu hale geliyordu. Bulduk da. Geçmişten günümüze bulduğumuz cevaplar çok değişti ama temel sorular hep aynı kaldı.

Önce yaşadığımız çevre ilgimizi çekti. Rüzgar esiyordu, bulutlar toplanıyordu, çiçekler açıyordu, yağmur yağıyordu… Sonra müthiş bir güç ile bir kaç saniyeden fazla bakamadığımız bir ısı ve ışık kaynağı yükseliyordu ufuktan. Tüm bunlar neydi? Ya o yıldırımlar, devasa sesler ve ateş? Her yer kapkaranlık olduğunda havada beliren binlerce parlak ışığa ne demeli? Bir de karanlığın gücünü kıran başka bir ışık dairesi vardı havada. Gündüzü aydınlatan o güçlüğü ışığın yerine geceyi boş bırakmamaya çalışan donuk kardeşi nöbeti devralıyordu adeta.

roll is over…

tamilgerillası | 10 November 2009 13:19

saradıkça güzelleşen dergi departmanından…

2008 yazında kuraklığa ramak kala, hepimizin baraj seviyelerini takip etmeye başladığımız günlerde, ntv’de hayrabolu’lu köylülerle bir program yapılmıştı. böylesine bir sussuzluğu ilk kez yaşayan çiftçiler, programda görüş ve taleplerini anlatmaya çalışıyorlardı. bir tanesi şöyle demişti: “suyun biteceğini hiç düşünmemiştik.” çok traji-komik gelmişti bu söz bana. suyun bitebileceğini hiç düşünmeyen bir çiftçi. roll’un veda yazısını okuyunca o çiftçi geldi aklıma. daha doğrusu kendimi bir an o çiftçi gibi hissettim. roll’un kapanacağı hiç gelmemişti aklıma. şaşırdım, bir süredir internette dolaşan haberleri göz ardı etmiştim. hatta iki ay evvel iyice kalabalıklaşan dergileri sığdırmak için bir dolap bile almıştık. roll lan bu, kapanmaz herhalde demiştim. kötü tahmin maalesef.
ülkemizin matbuat hayatında kapanan bir sürü dergi, gazete, süreli yayın vs… var. roll’dan onlardan biri oldu.

Keşke Atatürk Ölmeseydi, Değil mi Anne

kahvekokusu | 10 November 2009 12:15

Adını koyamadığım bir hüzünle uyanırdım hep o sabahlarda… Boğazımda çözülmeyen bir düğümün yumrusu… Acı acı çalan siren seslerinde sel olurdu gözyaşım… Keşke Atatürk ölmeseydi, ben ölseydim onun yerine derdim, her 10 Kasımda…Annem kucağına alır, teselli eden şeyler söylerdi…Neden sen ölüyormuşsun derdi annem, sen daha minicik bir çocuksun, güzel günler göreceksin, güneşli günler.. Sen ve akranların sahip çıkacaksınız Atatürk’ün emanetlerine… Sonra gülümserdi… Ben burnumu çekerek ağlamaya devam ederdim keşke ölmeseydi diye…