İnsanlık tarihi boyunca zaman zaman kafamızı kurcalayan birçok soruya cevaplar aradık durduk. Her şey algılama ve arkasında barındırdığı merakla gelişti. Bir şeyi merak ettiğimiz andan itibaren artık ona bir cevap bulmamız zorunlu hale geliyordu. Bulduk da. Geçmişten günümüze bulduğumuz cevaplar çok değişti ama temel sorular hep aynı kaldı.

Önce yaşadığımız çevre ilgimizi çekti. Rüzgar esiyordu, bulutlar toplanıyordu, çiçekler açıyordu, yağmur yağıyordu… Sonra müthiş bir güç ile bir kaç saniyeden fazla bakamadığımız bir ısı ve ışık kaynağı yükseliyordu ufuktan. Tüm bunlar neydi? Ya o yıldırımlar, devasa sesler ve ateş? Her yer kapkaranlık olduğunda havada beliren binlerce parlak ışığa ne demeli? Bir de karanlığın gücünü kıran başka bir ışık dairesi vardı havada. Gündüzü aydınlatan o güçlüğü ışığın yerine geceyi boş bırakmamaya çalışan donuk kardeşi nöbeti devralıyordu adeta.

Merakla birlikte düşünceler oluştu ve keşifler başladı. Bir yandan ateş yakmasını, taşlardan çeşitli aletler yapmasını öğrenen insanoğlunun aklını diğer yandan çevresinde gelişen doğal olayların meydana gelişi kurcalıyordu. Gelişimle beraber zamanla soruların kapsamı da genişlemeye başlamıştı. Yavaş yavaş çevredeki doğal olayların yanı sıra tüm varlığını sorgulamaya başladı insan. Nerede yaşıyordu? Her şey nasıl meydana gelmişti? Olan biten bunca şeyin kaynağı neydi? Ellerine dikkatlice bakarak incelerken varolmak ne tuhaf bir şey diye düşündü.

Gaia
Gaia

Yüz yıllar, bin yıllar birbirini kovaladıkça, merak karşısında cevap üretmenin dayanılmaz cazibesi galip gelmeye başladığında, artık ilk soruların cevapları da hazırdı. Zamanla oluşturulan masalımsı efsaneler bu cevapların bir kaynağı haline gelince, mitler insanoğlunun merakını gideren en güçlü olgu konumuna geldi. Yağmur niçin yağar sorusunun cevabı Uranos ağladığı içindi. Onun gözyaşlarıydı yeryüzüne ulaşan yağmur damlaları. Her şeyin temelinde ise Khaos vardı. Toprak ana Gaia ve gökyüzü Uranos, Khaos’ tan türemişti. Mitler tüm evreni açıklıyordu ve başka hiçbir şeye ihtiyaç yoktu.

Thales
Thales

Mitlerin insan merakını doyurucu etkisi uzunca bir süre devam etti. Fakat zamanla bu etkinin erimesi kaçınılmazdı.

Anaksimandros
Anaksimandros

Doğayı anlamak için sorulan soruların cevaplarının gene doğanın içinde olduğu düşüncesi yeşermeye başlayınca felsefenin de temelleri atılmış oldu. Buna öncülük eden Thales, her şeyin temeline “su” yu yerleştirmişti. Anaksimandros suyu yeterli görmeyip sonsuz büyüklükteki evreni meydana getirmek için sınırsız madde gerekir diye düşünmüştü. Maddenin hiçbir şekilde bölünemeyen, en küçük mutlak parçalardan oluştuğunu düşünen ve bunlara atom ismini veren ise Demokritos olmuştu. Efsanelerde aranan cevaplar, yerini artık düşünerek elde edilen bilgilere bırakmıştı.

Kopernik
Kopernik
Galileo
Galileo

Düşüncelerin somut gözlem ve deneylerle desteklenmesi, onların daha gerçekçi bir platforma oturmasını sağlayarak bilim olgusunu ortaya çıkarmıştır. Gökyüzü, bin yıllar boyunca insanoğlunun merakını en çok cezbeden alan olmuştur. Dolayısıyla gözlemlerin de eninde sonunda gökyüzüne odaklanmasına şaşırmamak gerekir. Geliştirdiği teleskopla birçok gözlem yapan Galileo, dünyanın ve diğer gezegenlerin güneşin etrafında döndüğünü açıklayan Kopernik‘in düşüncelerini doğrulamıştı. Böylece dünya, evrenin merkezindeki ihtişamlı konumunu kaybetmiş oldu.Bugüne geldiğimizde ilk çağlardan bu yana insanlığın kafasını kurcalayan sorulara cevap arama serüvenimizin kuramsal fizikle devam ettiğini görüyoruz. Evrenin oluşumu, hangi yapıda olduğu, nasıl son bulacağı, büyük patlama gibi birçok konuyu anlamaya çalışıyoruz. Newton‘un öklid geometrisine dayalı klasik algıya hitab eden deterministik evreninden bu yana kuramsal fiziğin ve evreni anlama çabalarının gelişimine tanık oluyoruz.

Newton
Newton

Newton’a göre zaman mutlak bir olguydu ve sonsuz geçmişten gelip, sonsuz geleceğe doğru akıyordu. Uzay boşluğu da her yöne sonsuz olarak devam eden bir yapı sergiliyordu. Tek problem sonsuz uzayın içindeki sonsuz maddenin nasıl olupta kütle çekim etkisiyle bir araya toplanmadığı idi. Daha sonra evrenin tek bir noktadan doğup genişleyerek bugünkü durumuna geldiğini öngören büyük patlama kuramıyla bu sorun çözülecekti. Böylece sonsuz Newton evreni, yerini sınırları olmayan ama sonlu bir yapıya bıraktı.

Einstein
Einstein

Einstein özel görelilik kuramıyla 3 boyutlu evrene dördüncü bir zaman boyutu eklemiş, genel görelilik kuramıyla da kütleçekimin uzay ve zamanı büktüğünü ortaya koymuştu. Einstein’a göre evrende mutlak bir zaman ve hız yoktu. Her objenin hız ve zamanı bir diğerine göre göreceliydi. Işık hızı ise evrendeki hız limitiydi. Bu hıza yaklaşan bir obje için zaman diğerlerine göre daha yavaş akıyordu. Kozmoloji, kuantum mekaniği ve kuramsal fizik, Einstein’in kuramları ile şekillendikçe evreni tanımlayan kurallarda yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlamıştı.

Makro evreni anlamanın yolu mikro evreni anlamaktan geçiyordu. Bu doğrultuda oluşturulan sicim kuramıyla 3 artı 1 boyutlu evrene 6 yeni mikro boyut eklendi. Max Planck‘ın ortaya koyduğu planck uzunluğu ölçeğindeki evrende sicim kuramının kuralları geçerli oluyordu. Sicim kuramıyla 10 boyutlu olarak düşünülen evren, M kuramıyla 11 boyutlu oldu. Makro ve mikro evreni tanımlayan kuramları birleştirerek her şeyin kuramı olarak nitelendirilen M kuramı şu anda evreni anlama konusunda bilinen en güçlü kuram konumunda.

Büyük Patlama
Büyük Patlama

Bugün büyük patlama kuramı doğrultusunda evrenin yaklaşık 13,7 milyar yıl önce meydana geldiğini ve hala genişlemesini sürdürdüğünü biliyoruz. Evrenin nasıl meydana geldiği, nasıl son bulacağı, paralel evrenlerin varlığı gibi konular ise kuramsal fizikçilerin teori, gözlem ve deneyleriyle aydınlatılmaya çalışılıyor.

Stephen Hawking
Stephen Hawking

İnsanoğlu varoldukça yaşadığı evrene duyduğu merak hiç bitmeyecek. En meraksız ve düşünce tembeli olanımız bile karanlık gökyüzündeki yıldızları gördüğünde, uzayın derinliği karşısında, çeşitli düşünceler oluşturur kafasında. Merakımızı tatmin edecek cevapların karmaşıklığı ise zaman içerisinde akıl amaz boyutlara ulaşmıştır. İşte Michio Kaku ve Stephen Hawking gibi bazı popüler kuramsal fizikçiler, bilimsel çalışmaları ve kuramlarıyla sadece bu soruları cevaplamakla kalmadılar; yazdıkları kitaplarla minimum fizik bilgisine sahip insanlara bunları aktarma konusunda ne kadar usta olduklarını da gösterdiler. “Zamanın Kısa Tarihi” ve “Ceviz Kabuğundaki Evren” bu konudaki başarılı örnekler olarak gösterilebilir.