bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Henry’nin kadınları–bir

nazokiraze | 11 March 2010 10:38

Elhamra Sarayı’nı zaptederek İspanya’daki yüzlerce yıllık Müslüman egemenliğine son veren Ferdinand ve zulümleriyle tarihe geçen Kastilyalı İsabel‘in kızları olan Aragonlu Katherine küçük yaştan beri İngiltere Kralı Yedinci Henry’nin oğlu tahtın varisi Arthur Tudor ile nişanlı olmasına rağmen bir türlü İngiltere’ye yollanmaz, uzun süren bekleyişten sonra ülkeye gelin gelen Katherine Arthur Tudor ile evlenmiş olsa da 140 gün sonra dul kalır, terleme hastalığından dolayı ölen Arthur Tudor’un ardından kendini Arthur’un ölümüyle taht varisi olan Sekizinci Henry ile nişanlı bulan dul prenses uzun yıllar nişanlı olarak bekledikten sonra kendisinden altı yaş küçük Henry ile evlenir.

Papa’dan alınan özel bir izinle nişanlanan prenses bu evliliğin olması için ilk eşi Arthur ‘la hiçbir şekilde cinsi münasebetinin bulunmadığına yemin eder, ancak kaynaklar aslında bu evliliğin normal şartlarda gerçekleştiğini ve prensesin sırf ölen kocasının kardeşi ile evlenebilmek için bu yalana başvurduğunu doğrular, Kral Henry’nin babasının son nefesinde oğlunun Katherine ile evlenmesini istediği, belki Henry’nin bu kızı sevdiği de yer alır.. Evliliklerinde aralarında erkek te olmak üzere bir kaç çocuk sahibi olan ancak bunlardan sadece bir tanesi (Mary Tudor) yaşayabilen İngiltere Kraliçesi Aragonlu Catherine ve Sekizinci Henry’nin evlenmesi VIII. Henry’nin tahta çıkışıyla aynıdır.

Yirmi küsür sene içinde pek çok metres edinen , bu metreslerinden birinden gayrimeşru bir de oğul sahibi olan ancak onu da hastalıktan kaybeden Kral eşi Aragonlu Catherine‘nin yaşının ilerlemesi ile kendisine taht varisi verebilecek biri arayışına girer. Yıllarca Henry’nin pek çok sevgilisine ses çıkarmayan kraliçe yine kralın metreslerinden biri olan Mary Boleyn’nin ablası olan nedimesi Anne Boleyn ile diğer kadınlardan daha farklı romantik bir ilişki içinde oldugunu düşünmez. Oysa VIII. Henry Anne Boleyn’e aşıktır ve onunla evlenirse tahtına varis olacak erkek bebeklerin olacagına emindir.

ÇAY YAPALIM MI?

il mare | 11 March 2010 09:41

“Çay yapalım mı?”

Hayat…
Ailece yenen bir yemekten sonra,sofrayı toplarken mutfakta buluştuğun annenin ağzından dökülen kutsal iki kelimelik soru cümlesi:

“Çay yapalım mı?”

Cevabın değişmeyeceğini bilerek gene de üzerine uzun uzun düşündüğüm soru. Sen de sorarken, alacağın cevabın değişmeyeceğinden emin olarak çok şey düşünüyor musun anneciğim?
Ben ağzıma dayayacağım her sıcak yudumda ;daha sıcak ellerini avuçlarımla sıkarken hissedeceğim sıcak kalbinden akan sıcak duyguyu ,beraberinde izlediğimiz dizinin repliklerine verdiğin tepkilerin aynılığını ama bende her seferinde uyandıran ve bu akşam da uyandıracak olan tonlarca farklı hissiyatı, belki de dizinin en heyecanlı yerinde kardeşimin okuldaki durumuyla ilgili şevkatlice yönelttiğin soruyla en varmış gibi gözüküp aslında en başka yerlerde olduğun halleri, gözlerinin dalgınlığını,sesinin çaresizliğini,kokunun tekliğini ve saflığını tekrar tekrar,bu akşam da yaşayacağımı düşünürken ve düşündükçe içim sıcacık olurken; sen de yarın beni bir başka eve yollamayacak olmanın rahatlığını,kimseye hesap ve haber vermeden ellerimi hiç bırakmayacakmışcasına sıkıca tutmanın keyfini,başka hiç kimseye sana ait olduğumdan daha fazla ait olmadığımı bilişinin verdiği beni içine içine sokası duyguyu, elinin tersi ile yanağımı okşarkenki tazeliği peşin peşin götürüyor musun dudaklarına, ince belli bir çay bardağıyla…???
Seni bilmem ama anneciğim, ben, sen her “çay yapalım mı” diye sorduğunda, içime tarifsiz bir huzur doluyor. Televizyonun karşısında ellerimizde buharı tüten bardaklar, üzerindeki mavi sabahlığa sarındığım an gözümün önüne geliyor, omzunu gıdıklayan kıvırcık saçlarından salınan koku seni bıraksam da beni bırakmayacağını içerime haykırıyor…Gevşiyorum suratımı yalayan buharla,rahatlıyorum.
Dizinin replikleri arasında olduğunu sanırken, annemin kanatları altında kayboluyorum.

İnsanlar Neden İntihar Eder?

allnite | 10 March 2010 15:33

İntihar etmek herkesin başına gelebilecek bir şeydir.Psikolojik yönden çok sağlıklı insan da bu duruma gelebilir.Peki ekonomik durumumuz yükseldikçe intihar oranı düşer mi?Tabi ki hayır.Bu durum çünkü toplumsal gelişmişlik ve kişiselleşmeden öte bir olgudur.Bunun altında daha geniş bir neden vardır.İntiharlar sosyal bir olaydır.Sanayileşmiş ülkelerde daha yaygındır ve bunlar istatistiklerle de ortaya konulmuştur.Bu durum sosyal bir hastalıktır.Ekonomik bunalımlar, işçilerin işlerine uyamaması, bireyin topluma yönelttiği isteklerdeki şiddet gibi bir takım olgular intihara sebebiyet verebilir.İnsan intihar ettiği zaman bunun bireysel bir davranış olduğu sanılır fakat kurbanın bilincinde bu hareketi yöneten toplumdur.

Durkheim‘a göre intiharlar büyük siyasal olaylar sırasında azalma eğilimi gösterirken, toplumsal çalkantı evrelerinde artar.Bunun yanında Durkheim’ın üzerinde durduğu şey ise intiharların sıklığı olan Batı dünyasında, toplumsal varoluşun gelenekle düzenlenmeyişi, bu yüzden bireylerin birbiriyle sürekli yarış içinde oluşudur.Özlemleri ve doyum arasında oransızlık insana acı verir.Bu hava ise intihar dürtüsüne neden olur.

intihar resmi eklemek olmaz, çiçek koymayı yeğlerim.
intihar resmi eklemek olmaz, çiçek koymayı yeğlerim.

İntihar oranlarını düşürmek içinse birey; aile grubu, dinsel grubu ve siyaset grubuna yakın ve güven verecek bir toplumsal çerçevede yaşatılmalıdır ve bu olanaklar devletçe sunulmalıdır.

ORJİN

il mare | 10 March 2010 13:17

An(ı)larım gözümün önünden yitip gidiyor işte,büyüyorum benden habersiz.Gelsin diye yollarını gözlediğim yaşanmışlıklarım, geçmişte ve şu anda anlam bulamazlarken yarını bekliyorlar…Yarın, başka gözlediğim anları yaşayacakken ben… Ne zalimsin hayat,içine attığın farklılıkları öğütüp aynılıklar yaratan girdap, ne zalim… Şu anımı bildirtmeyecekseniz bana,niye varsınız bugünler, sizler,yarın dün olacak günler… Sinemdeki taşa sabır adını takıp , tüm yarınların adını tahammül yapıp, bugünü gerçek yapmak da neyin nesi? Bugünü bildirtmiyorken üstelik.. Neden, yarın bilinecek diye… Yarın sabretmemi söylemeycek misin, bugün,kendi doğurdukları arasında kaybolurken ,yarın önüme bambaşka dünler sermeyecek misin …? Yanlışın var zaman, sen yarınlara uzanmazsın, gebeliğin bugünler için… Yarın olsun diye kandıramazsın beni artık,saltanatın bugüne hükmetmek için…

Din Bezirganları…

| 10 March 2010 11:29

Ülkemizde çocuk yaşta başlatılıp, yetişkinlikte de devam ettirilen karanlık bir beyin yıkama işlemi kontrolden çıkmış bir şekilde devam etmektedir.

Bu yıkama programı, mesleği din adamlığı olup, bunu bezirganlığa çeviren gözü dönmüşlerin, reyting uğruna her yola sapabilecek yazılı ve görsel medyanın ve iktidar uğruna bu halka her türlü kötülüğü yapabilecek siyasetçiler ve egemen sermayenin işbirliği ile sürdürülmektedir.

Aşağıdaki hikayeyi star televizyonunun sabah programında izledim.

Cennete gitmeyi hak edip, orada bulunanların ikinci yaşamlarından bir kesit anlatıyor bezirgan. Burada söz konusu cennete gitme hakkını kazanan kişilerden kasıt, bu dünyada eziyet çeken, köle olarak kullanılan, işsiz, yoksul, çaresiz, genç yaşta çeşitli nedenlerle ölüme gönderilebilecek ama tüm bunlara rağmen haline şükredip, neden bu böyle diye sormayan ve sormayacak insanlar. Yani egemen güçlerin bu dünyada yaşadıkları cennet hayatını koruma ve sürdürme amaçlı kullanılan kitle.

Teklik..

pillibebekkuyuda | 10 March 2010 09:09

Kadının birilerini mutlu etme huyu vardı..
Bu gün öyle bir gündü..Şehirdeki işlerini bitirmek üzere evden ayrıldı. Cüzdanın iyilik köşesine, o küçük altını yerleştirdi.

Acaba onu almayı kim becerebilecekti. Durup dururken birine verse, o kişi hiç ihtiyacı olmayan biri olabilirdi. Karşılığında biraz emek ve çaba gösteren birine vermeyi daha uygun buluyordu. Bir otel cafesinde kahve içecek, bozukluklarla beraber onu da verecekti. Sonra adam ya da kadın avucunu açtığında bu parlayan şeyin bir sihir olduğunu düşünecek ve nereden geldiğine akıl erdiremeyecekti. Düşündü, altının değerini sadece sarraf anlardı ama olsun. Vazgeçti bu hiç heyecanlı değildi.

Barbarlığa Geri Dönüş

super hero | 09 March 2010 17:22

Bu yazı, Global Researches sitesinde yer alan, Finian Cunningham imzalı Descent To Barbarism adlı makalenin, site yönetiminden izin alınarak yapılmış çevirisidir.

Not: Bu makaleyi çevirmek için harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, nakalenin genel içeriği benim fikirlerimle örtüşmektedir. Ancak burada yazılanlar öncelikle yazarı bağlar. Yazarın her görüşünü birebir savunduğum anlamına gelmez.

İddia kazanılmıştır: toplumu düzenleme ve insanların ihtiyaçlarını karşılama açısından, kapitalizm süresi dolmuş bir sistemdir. Kanıtlar kesin. ABD ve Avrupa’da ekonomiyi canlandırmak için akıtılan trilyonlarca dolar, finansal sınıfa, rulet çarkını bir kere daha döndürmesi için geçici bir hayat vermiş olabilir; ancak bu farazi “iyileşme”nin bir durgunluktan ibaret olduğu bugün daha da açık bir şekilde görülmektedir. Emsali görülmemiş boyutlarda kişisel ve ulusal borçla kapana kısılmış olan gerçek ekonomi, yani üretim, ölü vaziyettedir.

Bu çöküş çok uzun zamana yayılmaktadır. Ücretlerin düşmesi, refahı azaltan vergilendirme ve kamu harcamalarında kesintiyle büyüyen oligarşi yüzünden, 1970’lerin ortalarından itibaren hayat şartları giderek kötüleşen işçilerin durumunu sübvanse etmek maksadıyla, hakim sınıf (hükümet, şirketler, finansal kuruluşlar) on yıllar boyunca kolay kredi verme yolunu seçmiştir. Liberali olsun, muhafazakarı olsun, sağcısı olsun, solcusu olsun, bütün bir siyasi sınıf, refahı silip süpüren bu süreci hep birlikte tesis etmiştir.

Hayattaki İnsanın Bilgisi

reddear | 09 March 2010 15:38

Karmaşık ve esrarengiz bir varlık olan insan üzerine düşünmeye devam edelim…

İnsan bilgisi üzerine birkaç kelâmda ve biraz yorumda bulunmak isterim.

“İnsanın bilgisi ve aklı sınırlıdır” önermesi üzerine düşüneyim… Hayat üzerinde sonlu bilgilere sahip bir varlıktan bahsediyoruz…

İnsanın bilgisi sınırlıysa, başkalarının aklında, başkaların zihninde olanları, bitenleri bilmesi olanaklı değildir. Kimin ne düşündüğünü nereden bileyim…

İnsanın bilgisi sınırlıysa, insanın ideolojik bilgisi olması şart değildir. Herkes, ideoloji bilmek zorunda değildir. Sınırlı bilgisiyle, hayatını idame ettirmeye çalışır.

Gece, kimdir ki gece?

faraza | 09 March 2010 14:20

Gecelerde kaybolanlar, gecelerde varolanlar. Düşüncelerin en sancılısı gece yarısı başlayanlar.
Hayallerin en renklisi de bu saatte kurulanlardır.

Sanki bir romanın içinde geçen varoş bir kasabada, tanıdık gelen eski bir meyhane yeri. Gündüzde bulamadığı huzuru bulanların yeri… Sanki sessiz sakin bir orman içinde bulunan huzur misali.

İki gündüzün arasında kurulu hamaktır gece, kimi uykusunda, kimi uyanık ikisi de o hamakta, kimi de hamağın yanında, ayaktadır.

EN SOĞUKKANLI IRK…İNUİTLER!

| 09 March 2010 13:22

Yaşlanan insanları ölüme terkedecek kadar kalpleri soğuk ve yaşlandıklarında da bundan kaçmayacak kadar onurlu insanlar aslına bakarsak İnuit, Yupik, Yuit denilen bu şirin ırk…

Kendilerine Eskimo denmesinden son derece rahatsız olmalarını anlamıyorum çünkü kelime “çiğ et yiyen kişi” anlamında kullanılıyor ve bu insanlarda doğa şartlarından dolayı eti çiğ yiyorlar. (eti salamura kıvamına getirip yeselerde)

“Lafı daha fazla uzatmadan bu ırkın Tarihçesiyle başlamak istiyorum”!

  • Buzul Çağın bitimine doğru(yaklaşık 12000 yıl önce) ve Amerika ile Asya kıtaları birbirine bağlıyken Sibirya’dan Asya’ya geçen insanların torunları olarak kabul edilirler.
    Amerika Yerlilerinden mi yoksa Moğollara mı dahil oldukları bilinmemektedir.
  • Boyları 1-50; 1-60m,
    Elleri ayakları küçücük,
    Derileri sarıya yakın,açık kahverengi,
    Saçları siyah,göz renkleri ise kahverengi,
    Sakal bıyık hiç çıkmaz,
    Ya yuvarlak yüzlü ya da Moğollar gibi düz yüzlü,
    Ve Şişman değillerdir,
    Özelliklerine de bakılırsa, dünyanın en farklı ırkına sahip topluluktur.