Bu yazı, Global Researches sitesinde yer alan, Finian Cunningham imzalı Descent To Barbarism adlı makalenin, site yönetiminden izin alınarak yapılmış çevirisidir.

Not: Bu makaleyi çevirmek için harcadığım zamandan da anlaşılacağı üzere, nakalenin genel içeriği benim fikirlerimle örtüşmektedir. Ancak burada yazılanlar öncelikle yazarı bağlar. Yazarın her görüşünü birebir savunduğum anlamına gelmez.
İddia kazanılmıştır: toplumu düzenleme ve insanların ihtiyaçlarını karşılama açısından, kapitalizm süresi dolmuş bir sistemdir. Kanıtlar kesin. ABD ve Avrupa’da ekonomiyi canlandırmak için akıtılan trilyonlarca dolar, finansal sınıfa, rulet çarkını bir kere daha döndürmesi için geçici bir hayat vermiş olabilir; ancak bu farazi “iyileşme”nin bir durgunluktan ibaret olduğu bugün daha da açık bir şekilde görülmektedir. Emsali görülmemiş boyutlarda kişisel ve ulusal borçla kapana kısılmış olan gerçek ekonomi, yani üretim, ölü vaziyettedir.Bu çöküş çok uzun zamana yayılmaktadır. Ücretlerin düşmesi, refahı azaltan vergilendirme ve kamu harcamalarında kesintiyle büyüyen oligarşi yüzünden, 1970’lerin ortalarından itibaren hayat şartları giderek kötüleşen işçilerin durumunu sübvanse etmek maksadıyla, hakim sınıf (hükümet, şirketler, finansal kuruluşlar) on yıllar boyunca kolay kredi verme yolunu seçmiştir. Liberali olsun, muhafazakarı olsun, sağcısı olsun, solcusu olsun, bütün bir siyasi sınıf, refahı silip süpüren bu süreci hep birlikte tesis etmiştir.Ancak, bu ekonomik sistemin can çekiştiği artık açıkça görülmektedir. Oysa ana görüş içindeki politikacıların, bundan daha farklı bir şekilde düşünmesi imkansızdır. İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher’ın küstah iddiasını hatırlayalım: “Bundan başka seçenek yok.”Benzer bir şekilde, ABD Başkanı Barack Obama da bankalara ve Wall Streeet’teki finansçılara milyarlarca dolar akıtmakta ısrar etmektedir. Ancak bu, milyonlarca işçinin işsiz ve evsiz kaldığı, veya azıcık bir ücretle gırtlaklarına kadar borç içinde yüzdüğü bir ekonomiye hayat vermeyecektir. Kâr sistemi tarihi anlamda çıkmaz sokağa girmiştir. Bu kilitlenme, bir toplumsal üretim biçimi olarak kapitalizmin uzun zamandan beri sürdürdüğü düşüş eğiliminin bir sonucudur (ücretlerin ve kârın düşmesi, ve bunlarla birlikte gelen finansal spekülasyon ve borç patlaması).
Gelişmiş dünya adı verilen yerde, yaygın bir yoksunluk ve sefillik görülmektedir. Örneğin 40 milyon Amerikalı, yiyecek karnesine bağlanmıştır. Zaten bir mitten ibaret olan “gelişmiş” ve “gelişmekte olan” ülkeler arasındaki fark giderek bulanıklaşmaktadır. Dünyada uzun zamandır sıkıntı çeken fakirlerin safları, Avrupa ve Amerika’da yaşayan, ellerinden her şeyleri alınmış mavi ve beyaz yakalı işçiler ve işçi aileleri dolayısıyla iyice şişmiştir. Hepsi birlikte, sadece küresel bir azınlığın elinde tuttuğu etik dışı servetin bulunduğu cennet bahçesinin kapılarının dışına atılmıştır.Kapitalizm, zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapma gibi merhametsiz bir zihniyet içerisinde debelenirken, benzer tarihi dönüm noktaları daha önce de yaşanmıştı. Durumun can sıkıcı yanı, sistemin iflasın eşiğine geldiği her seferinde, emniyet sübabının hep savaş olagelmesidir. Artık iş yapılamaz duruma gelene kadar servetin bir noktada toplanmasına yol açan bu ekonomik sistemin başvurduğu son çare, hep ölüm ve yıkım olmuştur. Bu bağlamda, Birinci ve İkinci Dünya Savaşları, nihai ve çok uygunsuz mali yardım olmuştur.Günümüzde, savaş çoktan başladı bile. ABD ve NATO’daki müttefikleri, dünyaya karşı gerçek bir savaş açmıştır. Irak, Afganistan ve Pakistan’da milyonlarca sivilin ölümüne, kaybolmasına, ve hapsedilmesine yol açan savaş, şimdi de Yemen, Somali ve Afrika Boynuzu’nun devamı boyunca genişlemekte, deniz yollarını ve okyanusları silahlandırmakta, ve her kıtaya askeri üs ve füze üssü konuşlandırmaktadır. Fakirlik ve sefaletin üstüne, dünya şimdi de gerçek anlamda bir barbarlığa dönüşe tanık olmaktadır. Savaş çığırtkanı dinamik göz önüne alındığında, Amerika’nın, İran, Çin ve Rusya’yla arasındaki giderek artan gerginlik boş bir tehditten çok daha fazlasıdır. Mantıken, son derece mantıksız bir ekonomik sistemin atacağı yeni adım bu olacaktır.Ancak, tarih kaçınılmaz değildir. Tarihte meydana gelmiş dehşetleri tekrar tekrar yaşamamız gerekmiyor. Vatandaşlar arasındaki küresel iletişimle birlikte siyasi ve toplumsal bilincin de artmış olması, bu askerî tırmanışı ve oligarşik hegemonyayı engellememiz için yeterli olabilir. Yapılması gerekenler 1) bir sosyal üretim biçimi olarak kapitalizmin bittiğinini ayırdına varmak, ve 2) bir alternatifin olduğunu kati bir biçimde ortaya koymaktır. Bu alternatif de sosyalizmdir. Hala şüphe duyanlar, Rosa Luxemburg’un insanlık için öngördüğü şu iki seçeneği hatırda tutmalıdır: ya sosyalizm, ya da barbarlık. İkincisini zaten yaşıyoruz.