bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bir Hikaye,Bir Keder ve Bir Şiir… (Tarihin Tozlu Raflarından)

sinjob | 24 March 2010 17:22

Tarihin tozlu raflarından indirdim bu hikayeyi.Önce el sürmeye çekindim,utandım aşkın kalpleri durduran samimiyetinden.Mahrem bir nesneye el sürmüş gibi irkildim,derin bir iç çektim ve tozunu üfledim.Sayfaları çevirdikçe adeta, ”bul beni!” der gibi bekleyen bir hikayeye rastladım.Tarih, 16.yüzyılın ilk çeyreği ve yer,Devlet-i Ali Osman…

Yavuz Sultan Selim Han,Mısır seferine çıkmıştır ve Suriye‘de Halep yakınlarına kurmuştur karargahı.Ordu üç ay gibi bir süre burada konaklamıştır.Türkmenlerin yaşadığı bir bölgede,Padişahın çadırını derleyip toparlamak için bir Türkmen kızı görevlendirilmiştir.Gün içerisinde Padişah çadırda yokken gider,ortalığa çeki düzen verir ve işini bitirince ayrılırmış bu güzel Türkmen kızı.Güzelliği dillere destan bu kız,bir sabah gündelik işlerini yapmak için gitmiş ve tam çadırın kapısında Yavuz Sultan Selim Han‘a rastlamış.Utanmış,başını önüne eğmiş ve Padişahın çıkmasını beklemiş.Çadıra girdiğinde gönlü küçük bir kuş gibi çırpınıyormuş güzelin.Bir bakış görmüş sadece ama o bakış bir mühür gibi işlemiş kalbine.Günler geçmiş,haftalar geçmiş ama Türkmen kızının yüreğindeki kor hiç geçmemiş aksine daha da alevlenmiş.Bir gün çadırın orta direğine gözü ilişmiş ve aşk sarhoşu misali direğe söyle bir yazı karalamış;

Osmanlı önemli kadınları –Safiye Sultan

nazokiraze | 24 March 2010 14:31

Hürrem Sultan‘ın torunu, Nurbanu‘nun oğlu olan III. Murat’ın cariyesi olan Safiye Sultan ile III. Murat dillere destan bir aşk yaşayarak Osmanlı tarihinin en popüler kadınları arasına girmiştir.

Yıllar önce okuduğum Safiye Sultan kitap serisinden beri aklımda yer edinen Safiye Sultan’ı Nurbanu ile ilgili okumuş olduğum kitaptan sonra ikisini kıyasladım, hangisi daha kurnaz, hangisi daha hırslı diye. Bana Safiye Sultan daha tehlikeli gibi geldi. Ancak onların üzerine Hürrem Sultan’ı anlatan Bir Hürrem Sultan Masalı / Cehennem Kedisi ve Kanarya Harem adlı kitabı okuduktan sonra karar veremedim.Hepsi önemli kadınlardı hepsinin meziyetleri farklı, entrika tarihin her ülkesinde var.

bakkal amca, bakkal amca

taha3045 | 24 March 2010 12:26

Kahvaltımı hazırlamak için kalktım yumurta çırptım iki tane ,içine beyaz peynir koyarak omlet kıvamına gelmeden bir iki kere çırpıp öyle tavaya koyunca ayrıca tepsiye peynir koyma zahmetinde bulunmayabilirsiniz. Zeytinlerden siyah olanını seçtim, yeşil zeytin sevmem pek, neyse zeytin olursa tepsi de peynirin gönlü kırılır, beni almadı der hem zeytin de yalnız kalır, onlar iki yakın dostlar en nihayetinde ketçap ve mayanoz gibi.(Annesi hasta olduğu için eşim iki gündür yok ve ben kahvaltımı kendim hazırlıyorum vay canına)

Anneme uğradım dün mahallemizin eski bakkalı ölmüş ne kadar üzüldüm. Tam bir bakkaldı o bakkalın tamı yarımı olur mu demeyin, mavi uzun gömlek giyen, cebinde sürekli küçük bir defter ve kalem taşıyan bakkallardan.Hani leblebi tozu satan bakkallardan. Ne çok üzüldüm mahsustan sakız alıp para üstü bozuk yoktu diye sakız verdiler diye annemleri az mı kandırırdım. Bir kere para düşürünce gidip ne kadar sataşmıştım bana istediklerimi versin diye Allah rahmet eylesin, son yıllarını her işini süpermarketlere kaptıran mahalle bakkallar gibi söylenerek geçirdi, ama biz her bayram onun elini öptük, o bizim hep bakkal amcamızdı.

Rindlerin Ölümü (Hâfız’ın kabri olan bahçede bir gül varmış) Güfte:Yahya Kemal Beyatlı,Beste:Münir Nurettin Selçuk

sinjob | 24 March 2010 11:10

Son dönem Türk Sanat Tarihi’nin,bana göre muhteşem sentezidir ”Rindler serisi”.Bir Önceki yazımda ”Rindlerin Akşamı’nı” nam-ı diğer ”Dönülmez Akşamın Ufkundayız” isimli eserden bahsetmiştim.Yazıma başlamadan, bir önceki yazımda yani ”Rindlerin Akşamı’nda” atladığım bir kaç hususu arzetmek istiyorum;

Yahya Kemal Beyatlı
Yahya Kemal Beyatlı

Rind sözcüğü,kelime manası olarak;dünya işlerinden,servetten,zevklerden elini eteğini çekmiş ve yalnız Allah’a ibadetle ömrünü geçiren insan demektir.Bu hususta Yahya Kemal,rindler serisinde ölüm temasını işlerken,bu kelimeyi özenle seçmiştir zira ölüme endişe ve korku ile değil,asude bir bahar ülkesi diye bahsettiği yer mülahazası ile yaklaşmıştır.Yahya Kemal’in aksine Cahit Sıtkı,”Ölüm kapımda kişner, sabırsız bir at oldu nihayet” dizelerini yazarken,ölümün korkusunu ve tedirginliğini yaşamaktadır.Ölüm temalarına genellikle şairlerin hayatlarının son döneminde rastlamaktayız.İnsan,ölüm kelimesini duyunca irkilir ve bir çıkar yol arar nitekim bir kısım insanlar ölümden döndükleri bazı kazalar atlatınca ve tekrar hayata dönünce, oldukça dindar bir hayat benimserler.Ölüm konusunu düşünüp de nefis muhasebesi yapan bir şair de Üstad Necip Fazıl’dır.Bu döneminde Çile’yi yazmıştır Üstad.

Sessiz Peri…

astral | 24 March 2010 10:12

Belirsiz süreli yayın aralıklarla devam ediyordu. İçimden bir nehir sessiz fısıltılarıyla daima konuşmuştu beni yalnız bırakmamak için. Yıllar sonra anlayacağım ilk gerçek bu fısıltıların beni birçok şeyden korumasıydı.

Etrafında küçük periler ip atlarken kimse onları görmez. Bazen sen de görmezsin. Öyle bir an gelir ki, küçük karar anlarıdır: işte o zaman kendi başına karar veriyorsun sanırsın, değildir. Bu dünyaya ve bunca şeye nasıl katlanırdım bilemem. Katlanamazdım. Çoktan çekip giderdim.

Sesleri duymayan ne çok insan var. İç sezilerini dinlemeyen ne çok konuşma. Öylesine konuşmalar. Yorulmalar. Yorulur gibi sevişmeler. Katıksız, yok yere belaya bulaşılmış; daha dünden razı olunmuş aşklar, ne çok riya… Oysa işte ben buyum sözcükleriyle başlanan oyunlar… Her yerde.

Riyanın olmadığı bir şey ver bana. Onun gördüğü rüya beni yerden yere savurdu, kulaklarım cümleleri duyarken… ‘Benim için ikinci kez ölür müsün?’ Sözleşmesini görmüş rüyasında. Böyleleri de var. Hem ne gördüğünün farkında değil ama görüyor. Belli ki o adam onun kaderi ve belli ki yüzde doksan birlikteler bu enkarnede. Ve belli ki o sevgilisinin hayatını kurtarmak için kendini feda edecek bu yaşamda. Belli ki, bunu daha önce de yapmış. Diğeri bunun farkında hem de çok iyi. O da (diğeri) spiritüel. Çok etkilenmiş. Neden onu böylesine istediğini anlamış hemen. Anlamasın mı, çok açık. Çok etkileyici. Ben ağlamamak için tuttum kendimi o an.

TÜRK ROMANCILIĞINDA POSTMODERNİZM

kahvekokusu | 23 March 2010 15:01

: paintingsbybrims.com
: paintingsbybrims.com

Son zamanlarda yaşamımızdaki tüm kargaşayı yüklediğimiz Postmodern sözcüğü, hayatın hemen her alanında karşımıza çıkmakta. Bir çeşit anlamsızlık, kaos, reddetme biçimi olarak giyim kuşamımızdan, konuşmamıza kadar yansıyan bu sözcük sokakta takım elbise altına giyilen spor ayakkabı ya da türban-kot pantolon eşliğinde farklı tarz yaratma peşinde olan insanların tercihi iken, konuşma dilinde ise internet dili diye tabir edilen yanıyla kendini gösteriyor. Yarım kesik cümleler, Chat tarzı mesajlaşmalar, konuşma dilinin aynı şekilde yazıya yansıtılması Postmodern kabul edilen jargonun bir parçası.

Bu yazının amacı; tüm bunların dışında son dönem Türk romanında oldukça geniş bir etkiye sahip olan, okurun çoğu zaman şaşırdığı ya da anlamlandıramadığı postmodern roman tarzını sizlere tanıtmak ve daha keyifli, tatminkâr okumalar elde etmenizi sağlamak.

POSTMODERN SÖZCÜĞÜNÜN TANIMI VE KÖKENİ:

sebahattincucu.com
sebahattincucu.com

Esasında postmodernizim sözcüğü edebiyattan mimariye, siyasetten felsefeye kadar geniş bir alanı kaplamakla beraber en çok edebi metinlerde kafa karıştırıcı bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Postmodern sözcüğünün romanda; modernden sonra, eklektizm, öncü, absürt, tözsüzlük, gruplaşma/bireyselleşme gibi kavramları karşıladığı söylenebilir.

20.yy ile birlikte kullanılmaya başlayan sözcük ilk olarak mimaride ve ardından edebiyatta yerini bulur. Teknolojiyle birlikte değişen toplum yapısının ortaya çıkardığı bir sürece bağlı olarak önce dünya edebiyatında ardından Türk edebiyatında kullanılmaya başlanmıştır.

Postmodern romanın kökleri Postmodern durumun ya da düşüncenin ortaya çıkmasından ya da bu şekilde adlandırılmasından çok daha eskiye dayanır. Hatta klasik roman içinde dahi Postmodern öğeler taşıyan eserler yazıldığı bilinmektedir. Jale Parla, Cervantes’in meşhur eseri Don Kişot’un roman türünün öncüsü olduğu kadar içerdiği parodi, ironi, üst-kurmaca gibi özellikler bakımından Postmodern romanın temelinde bir eser olarak kabul edilmesi gerektiğini savunur.

Osmanlı önemli kadınları –Nurbanu

nazokiraze | 23 March 2010 14:06

Sarı Selim olarak bilinen 2. Selim’in oğlu III. Murat’ın annesi olan Nurbanu Sultan kimi kaynaklara göre yahudi kimilerine göre Venedikli bir kızdır.Küçükken Osmanlı korsanları tarafından kaçırılan, kendini sarayda bulan Nurbanu zekasıyla Hürrem Sultan‘ı etkileyerek eğitim için Manisa’ya gönderilir.Yıllar sonra Manisa ziyareti sırasında kendisinin güzelliğinden oldukça etkilenen Hürrem Sultan’ın isteği üzerine II.Seli ‘in haremine alınan Nurbanu daha sonra Selim’in gönlünde yer edinmeyi becerir, öyleki Selim’in ona yazdığı mektuplar ve şiirler divan edebiyatına damga vurmuştur.

Hürrem Sultan tarafından kendisine Nurbanu yani tanrının ışığını saçan kraliçe adı verilen genç kadın eğer herşey normal seyrinde gitseydi belki de padişahların tahta çıkmalarından sonra yaptıkları erkek kardeşlerini ve onun çocuklarını taşıma ihtimali olan cariyelerini öldürtme geleneği nedeniyle mutlaka öldürülecekti, ancak Hürrem Sultan tarafından uygulanan planlar sayesinde olmaz denen olmuş ve Kanuni’nin oğulları yok edilip tahta babasına hiç benzemeyen içki, keyif düşkünü İkinci Selim çıkmıştır.(Padişahlar içinde ilk defa İstanbul’da ölen kişidir, hiç sefere çıkmamıştır)

Timur Mucuraev (Тимур Муцураев): Çeçen Halk Ozanı

sinjob | 23 March 2010 10:55

Benim dinlemekten büyük zevk aldığım,Çeçen Halk Ozanı Timur Mucuraev,bestelediği şarkılarla Çeçen direnişinin sesi olmuş ve Çeçen Halkının gönlünde taht kurmuştur.Davasını,halkını ve halkının çığlıklarını haykırırcasına anlatan bu halk ozanının Türkiye‘de pek tanınmamasından büyük üzüntü duymaktayım.Bu yüzden hakkında yaptığım araştırmayı paylaşmak ve Türkçe kaynak oluşturmak fikrindeyim.,

pilli’nin diger isleri

pillinetwork siteleri

arşiv

© Copyright pillinetwork 2006 - 2012. All Rights Reserved.