Belirsiz süreli yayın aralıklarla devam ediyordu. İçimden bir nehir sessiz fısıltılarıyla daima konuşmuştu beni yalnız bırakmamak için. Yıllar sonra anlayacağım ilk gerçek bu fısıltıların beni birçok şeyden korumasıydı.Etrafında küçük periler ip atlarken kimse onları görmez. Bazen sen de görmezsin. Öyle bir an gelir ki, küçük karar anlarıdır: işte o zaman kendi başına karar veriyorsun sanırsın, değildir. Bu dünyaya ve bunca şeye nasıl katlanırdım bilemem. Katlanamazdım. Çoktan çekip giderdim.Sesleri duymayan ne çok insan var. İç sezilerini dinlemeyen ne çok konuşma. Öylesine konuşmalar. Yorulmalar. Yorulur gibi sevişmeler. Katıksız, yok yere belaya bulaşılmış; daha dünden razı olunmuş aşklar, ne çok riya… Oysa işte ben buyum sözcükleriyle başlanan oyunlar… Her yerde.Riyanın olmadığı bir şey ver bana. Onun gördüğü rüya beni yerden yere savurdu, kulaklarım cümleleri duyarken… ‘Benim için ikinci kez ölür müsün?’ Sözleşmesini görmüş rüyasında. Böyleleri de var. Hem ne gördüğünün farkında değil ama görüyor. Belli ki o adam onun kaderi ve belli ki yüzde doksan birlikteler bu enkarnede. Ve belli ki o sevgilisinin hayatını kurtarmak için kendini feda edecek bu yaşamda. Belli ki, bunu daha önce de yapmış. Diğeri bunun farkında hem de çok iyi. O da (diğeri) spiritüel. Çok etkilenmiş. Neden onu böylesine istediğini anlamış hemen. Anlamasın mı, çok açık. Çok etkileyici. Ben ağlamamak için tuttum kendimi o an.Hayatın her yeri kıpırtı. Kıpırtılar kendi içimizde. İçimizdeki okyanusu ne kadar fark edersek, o kadar biziz ve o kadar bize yakınız. Yaptığımız koca yanlış, biz olmak için başkasını aramamız. Koca doğru ise gözümüzün önünde ama görmüyoruz, görmeyeceğiz. O da, kendimize ulaşmadan başkasına ulaşamayacağımız.Kim ki bu dünyada kendine ulaşmadan başkasını sevebilmiş? Bu bir dokunuş da olsa aynı, okyanus da olsa aynı ya da alemi derya desen ve ‘ben ona aşığım, ölüyorum’ da desen; aynı, gerisi yok. Ötesi de bu gerisi de. Berisi desen hiç yok, gitmiş.

(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)
(www.corbis.com adresinden alınmıştır.)

Söz çoktan bitmiş. Bazen susmayı bilmek lazım diyor üstadlar. Susun diyorlar. Ne kadar uyuyoruz. Uyuyoruz. Asıl uykudan uyandığımızda başlayacak yaşam diyorlar ardından. Ve yaşam dediğiniz çoğu zaman yaşıyorum derken rüya ya da uykuda geçiyor. Uyanmaksa içte uyanmakla gerçekleşecek. Çoğu zaman bunu hiç gerçekleştiremeyeceğiz. Dedemin yıllar önce yazdığı bir yazısı beni çok etkilemişti: ‘Tekrar yaşabilsem şu yaşamı. Ne çok şeyi yanlış yaptım. Ömrümü boşa harcadım. Ne geri dönmenin yolu var ne de bazen kendini affetmenin. Şimdi yapılacak çok az şey kaldığını görüyorum. Vaktim az kaldı. Oysa ben buradaydım. Ve bir ömrü bitirdim. Şimdi bu yazıyı yazan adamım. O hataları yapan da bendim. Şimdi kendimi dermansız ve bitkin hissedenim. Çok vaktim kalmadı ve geriye dönmenin yolu da yok üstelik.’Başka bir şeyi ararken bir kağıt parçasına yazılmış ve saklanmış bir yazıydı işte. Hiçbir şey yapamadım ne ona yardım edebildim ne kendime. Hala…Ona yardım edemedim, nasıl teselli edebilirdim ki… Hem, ‘Yazdığın yazıyı okudum.’ demek onu utandırabilirdi. Belki kızabilirdi de.Bana gelince derman içinde, bilirsin ama hep azsındır kendine dahi. Yapmak istediklerin yaptıklarının yanında hep azdır. Listelerin vardır hep, şunu yap bunu yap. Bitmez o liste. Sen listede yarıya gelmeden yazılacaklar bir o kadar da artmıştır. Kendine yetişemezsin ki, bir başkası sana yetişsin… Ya aşk dediğin kavram ne çok soru, ne çok sorgu sual. Ne çok beklenti, ah! Ben bana yetiştim mi ki o bana yetişsin? Ben benim yüzümü ne kadar güldürdüm?Ne kadar tam olabiliyorum kendime. ‘Bugün bunları bunları yapacağım.’ Ne kadarını yaptın o yapacağım dediklerinin? Ama başkasına gelince iş, başkası ya biz değil, mangalda kül bırakmayan oluruz. Affetmek! Kendimizi ne kadar affettik? Kendimize ne kadar iyiyiz? Bunca iyilik bunca af beklentisinde debelenen küçük melek resimleri taşıyan küçük çocuklar gibi sokaklarda geziyoruz. Oysa bitmiyor keder, bitmeyecek. Keder de biziz, öz de, tohum da, is de… Bunu anlamayacağız ki. Anlamayacağız çünkü bir yanımız anlamamak için debelenen ve adeta bunun için tohumu atılmış ruhları içinde barındırıyor tutsaklarında.Anlamayacağız çünkü bir yanımız inatla anlamak istemeyecek, en çılgınca ağladığımız zamanlarda dahi. Anlamayacağız çünkü bir yanımız hüzünken, belki kendi vicdanımıza yaklaşıyoruz. Ve hiç yakınlaşamadığımız benliğimizin basamaklarına oturduğumuzu küçük masallar uydurduğumuzu düşlüyoruz sessizce. Çünkü bu masalda kahraman da biziz mağdur da. Bir küçük peri ellerini açmış ve hikâyeler anlatmış, öbürü inanmış; kime ne. Hikâye seninse şayet, hayat seni vurur ve sekseninde bir gün bir yazı yazarsın hayata dair yapamadıklarına ve geride bıraktıklarına ve seni düşündürtenlere dair…(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)