bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

GERÇEK BİR GÜLÜŞ

mavilikler | 10 July 2010 13:57

“Dudaklarının kenarındaki o alaycı gülüşten minicik bir parça da bana verebilir misin?”

“Vermeme gerek yok ki!” dedi, gülüşünü tüm yüzüne yayarak. “İki ucu yukarı doğru kaldıracaksın. Dudaklarına bu kadarcık da bir söz geçirebilirsin herhalde?”

“Denemedim mi sanıyorsun?!” dedim, neredeyse ağlamaklı. “Ama dudaklar hiç de senin zannettiğin kadar yumuşak başlı değiller. Gülümsemeleri için gerçekten de gülünecek bir şeyler bulmaları gerekiyor. Yoksa hep düz bir çizgi halinde kalmaya devam ediyorlar. Sen bu konuda hiç zorlanmıyorsun oysa. Sanki her şey, dudaklarını yerçekiminin etkisinden bir anda kurtaran müthiş bir gıdıklanma hissi uyandırıyor sende. Bunun sırrını bana da verebilir misin?”

Sana Diyorum Sevişsene…

bilisikbey | 10 July 2010 11:05

Merhaba Arkadaşlar
Savaşların % 70 nin psikolojik olarak sürdüğü günümüzde bize dikte edilmeye çalışılan onlarca mevzudan biri olan cinsellik konusuna değinmek istiyorum.Ve bu konunun üzerinden toplumun nasıl yıpratılmak istediği hakkında kendimce fikirlerimi sunacağım.Görsel ve yayınsal medya , bazı işitsel medya organları , sinema gibi faktörler reyting kaygısıyla maalesef bu toplumun ahlakını pazara çıkarıyorlar.Peki bu tarz bir yaklaşım bize neleri kaybettiriyor.Farkında olmadan umursamadığımız bu gidiş , bize daha nasıl kayıplara neden olacaktır.Çünkü tabiri caizse kaftanımızdaki yırtık gittikçe büyüyor.Alıştırıla alıştırıla bunun farkına varmaktan alıkonuluyoruz.Gazetelerde sevişin diye sayfalarca süren bir yazı dizisiyle başlıyor üzerimizdeki cinsellik baskısı.Sexin yararına amenna fakat bunu gayriahlaki sekilde topluma adapte etmekte ne oluyor.Köşe yazarlar türüyor. Aldatan kadınların itirafları…. Belliki bu toplumun bunada ihtiyacı varmış düşünmüş yine bizim insanımız.Sonra komedi programları türüyor ana avrat bir espiri anlayışıyla vur belden altına inlesin Türkiye’m dinlesin.Sonra talkshowlar yine aynı birbiriyle karı-koca arasında geçemeyecek bir muhabbetle…Sonra reklam filimlerine dadanıyor bu, göğüsler fora ediliyor… Bazı bilgiden yoksun insanları saygı dağıtılıyor oluk oluk ve bu insanlarda kazandıkları saygıyla bu düşünceleri beyinlerimize empoze ediyorlar.Öyleya saygı duyulacak Sayın Bay ve Bayanlar ne diyorsa yine saygı duyuyoruz.Birileri eileştirince savunmalar başlıyor!! Be hey aptal. ben küfür ediyorsam izleme, Sen beni izleyipte ahlakın bozuluyorsa sen zaten ahlaksızsın… vs vs. bu savunmalarla kaçış yolundan kaçış gerçekleştiriliyor.Fakat insan psikolojisi bu kadar basit bir olgu ,insan nefsi bukadar basit bir olgu değildir.Onlarda çok iyi biliyorlarki toplumda sadece iyi değil kötü ahlaklı insanlarda var bu espirler bu sözler bu küfürler elbet birilerinin ağzında espiri olacak birilerinin ağzına dolanacak.Böylece gözün gördüğüne kulağın duyduğuna toplum alışacak ve bir sonraki ahlaksızlık aşamasına geçilecek. Bu şekilde sözler kirletilmiş artık düşüncelerin kirletilme aşamasına geçilmek için bütün malzemeler sağlanmış olacaktır.Ne yazıkki şuanki yaşadığımız toplumda bu aşamanında başarıyla tamamlandığını görüyoruz.İnsanlar birbirine güvenemez hale getirilmiş.İyi şeyleri emreden herşey pasifize edilmeye çalışılmış, aşalanmış komik duruma düşürülmeye çalışılmış.. çalışkan olmak , ahlaklı olmak (inek olmak, ot gelip saman gitmek, ) gibi deyimlerle aşalanmıştır.Aksini yapanlarıda baş tacı edilmiştir.Birbirine bağlı bir toplumdan birbirini sömüren bir toplumun bir ayağı olan cinsellik görevini bu şekilde yerine getirmiş bulunmaktadır.Çokmu karamsarım sizce? Normal hayatta yaşadığımız bu olayları yazıya dökünce (veya dökemeyince çünkü anlatamadığım binlerce eksiklik var) görüyorum karamsarlık bile düştüğümüz durumda pek bir içacıcı duruyor.Bir sizden herşey olur çünki siz tek değilsiniz.Bir sizden milyonlarca kişisiniz…Beyninize kurulan bu kapandan artık kurtulup kendimizi ve sorumlu olduğumuz kişileri bu ahlaksızlık çemberinden uzak tutup tekrar birbirine namusunu teslim edebilecek kadar güvenen sağlam karakterli bir toplumun ilk adımlarını atalım diyorum. Saygılarımla…

HAYAL HIRSIZI

metezade | 09 July 2010 19:46

Geldin, hayat verdin bedenime
Güldün, güller açtı yüzümde
Konuştun, dünyanın en güzel şarkıları yankılandı gönlümde
Dokundun, bir bahar canlandı tenimde
Sevdin, aldın beni benden
Bakışrarın sıcacıktı, eritti içini
Aslında ben çok sevdim seni
Ama şimdi…

Fırtına ortasında aciz bir yaprak gibiyim
Ben bile bilemezken nereye gideceğimi,
Rüzgar hep sana savuruyor beni.
Evinin camından içeri bakıyorum
Yanında küçük bir kız
Koşarak kucağına atlıyor
Baba diyor sana YIKILIYORUM
Hep kızımızı hayal edip anlatırdım ya sana,
Bukle bukle saçları ve masmavi gözleriyle hayat dolu tatlı bir kız çocuğu diye
Şimdi hayalimi karşımda görüyorum
Ama artık benim değil
Herşeyi aldığın gibi benden, hayalimi de çalmışsın sevgilim…
El gibi, vedasız çekip gidiyorum
Dudaklarımın arasızdan belli belirsiz bir hoşçakal

KPSS :MEMUR OLAYIMDA HAYATIM KURULSUN SINAVIDIR.

suleceizler | 09 July 2010 17:52

Malum Türkiye’de yaşıyoruz .İş bulmak zor,hadi buldun çalıştın para almak daha da zor.Hadi parayıda aldın birde o kadarcık parayla nasıl geçineceğim derdi var.Evliysen daha da zor.O parayla kiramı ödeyeceksin , faturalarını mı yatıracaksın,çocuğunu okulamı göndereceksin? bir de üstüne üstlük karnını nasıl doyuracaksın? Hemde asgari ücretle.Ama günümüzde çoğu insan (bende dahilim buna),bu mucizeyi ,mucize diyorum ki bu kesinlikle bir mucize başarıyor. Tabi nasıl başarıyor kredi kartlarıyla borçlanarak yapıyor.Yani Türkiye’de bu şekilde geçinenleri çoğu tam anlamıyla borç batağına düşmüş,hatta saplanmış boğulmak üzere.Peki bu durumda insanlar ne yapacak?
Tabiki Kpss gibi sınavlara sarılacak.Çünkü Türkiye’de devlet memuru olmak ,hayatını garantiye almak demektir.Bir daha işsiz kalmamak ,asgari ücretin üstünde maaş alabilmek demektir.Sosyal imkanlar demektir.En önemliside oturduğun yerde iş yapmak demektir.O yüzden sınava katılan kişi sayısı oldukça yüksek.O kadar çok üniversite bitirmiş genç işssiz ki ,iş bulanlarda o kadar yılgın ki özel sektörlerde çalışıp ,karşılığını alamamaktan herkes kpss sınavına odaklanmış durumda. Kimi görsem elinde kpss testleri ile dolaşıyor.Nerde kaldı idealist gençlerimiz.Ben memur olamam ,kariyer yapmalıyım diyen genç sayısı ne kadar kaldı ki? En basitinden ben bu yazıyı şu an yazan ben ,mezun olduğum ilk yıllarda asla memur olmam diyen ben bu yıl sınava hazırlanıyorum. Çünkü çok çabaladım ama özel sektörde hakettiğim yere asla gelemedim.Ama direndim ,gerçekten direndim. Baktım artık dayanamıyorum bu kadar hakısızlığa ,tüm ideallerimi yaktım ve sınava bende başvurdum.Alın burdan yakın.Aslında bu giren gençlerin ,yani bizlerin suçu değil şu anki yaşam koşulları ve iş ahlakı değişimi. Özel sektörde öyle yüksek mevkilerde öyle insanlar varki tepeden inme ,senin asla şansın olmuyor.Bilmem anlatabiliyor muyum?Kpss sınavı bir umut kapısı.Başvurmak inanılmaz bir izdihamdı.Sabahın 6:30 unda sıraya girdim,saat 10 da sıram geldi.Sistem çökmesi yüzünden saatlerce bekledi herkes.E son güne bırakırsanız böyle olur.Sonuçta başvurduk ve bize artık memur olabilmek için binlerce test çözmek düşüyor.10 temmuzda Lİsans ve eğitim programları,26 Eylül’ dede Ortaöğretim,Lise ve Önlisans mezunları girecek. Bakalım kimlerin yüzü gülecek ve ömür boyu garantili işe sahip olabilecek.Hepimiz bekliyoruz.İdeallleri askıya astık ,memur olmak istiyoruz.

Altamont 1969

gkncvs | 09 July 2010 13:56

Woodstock 1969 denince birçok insanın aklına güzel şeyler gelir.’’Savaşma, seviş’’ sloganının işe yaradığı bir zamandır.Hatta birçok insan için zaman makinesiyle gidilecek ilk duraktır.Woodstock’da 500000 insan müziğin gücüyle bir araya gelmiş ve yıllarca unutulmayacak bir olayın parçası olmuştu.Jimi Hendrix, Janis Joplin, The Who ve diğerleri, herkes oradaydı.Bütün bunların yanında olayın ticari boyutu da vardı.Yüz binlerce kişinin bir araya toplandığını gören organizatörler için yeni fırsatlar doğmuştu.Batı kıyısında(San Francisco) da bir Woodstock yapma fikri bu sayede ortaya çıktı.

Woodstock Müzik Festivali'nin afişi
Woodstock Müzik Festivali’nin afişi

Woodstock’tan 4 ay sonra Altamont Yarış Pisti’nde Rolling Stones’un önderliğinde ücretsiz bir konser planlanır(Ücretsiz olması yanıltmasın.Konserin görüntü ve ses kayıtlarından elde edilecek gelirin yanında bilet geliri önemli değildir.Ne kadar çok kişi gelirse o kadar iyidir.Zaten olayın sansasyonel boyutu Rolling Stones gibi bir grup için çok daha önemlidir).

Altamont Konseri'nin afişi
Altamont Konseri’nin afişi

Konserin güvenliği için, Grateful Dead’in kurucusu Jerry Garcia’nın tavsiyesiyle, Hell’s Angels ile 500 dolarlık bira karşılığı anlaşılır.Bu Hell’s Angels için alışılmadık bir durum değildi.Daha önce de Grateful

Jerry Garcia
Jerry Garcia

Dead ve Jefferson Airplane gibi grupların konserlerinde bedava bira karşılığı aynı işi yapmışlardı.Ama unutulan bir durum vardı.Bu adamlar gerçek anlamda vahşilerdi.Kulüp kuralları arasında ’’California sürüşlerinde, silahlar sadece 06:00 ile 16:00 saatleri arasında kullanılacaktır’’ olan bir topluluk pek de sevecen gözükmüyor zaten.

Jefferson Airplane
Jefferson Airplane

6 Aralık 1969 günü organizasyon başlar.Daha birkaç saat geçmeden Jefferson Airplane’den Marty Balin ve ‘’Hayvan’’ lakaplı bir Hell’s Angels arasında bir kavga meydana gelir.Seyircilerden birine saldıran Hayvan’ı uyaran Marty Balin, Hayvan tarafından yumruklanır ve bayılarak yere düşer.’’Gimme Shelter’’ filminde olayın her anı görülebilir.Ellerinde bilardo sopaları olan bazı Hell’s Angels üyeleri seyircileri öldüresiye dövmektedir.Bu sırada Grace Slick sahneden sakin olun çağrısı yaparken, Paul Kartner, Hayvan ile tartışmaktadır.

Jefferson Airplane konseri sırasında çıkan kavga
Jefferson Airplane konseri sırasında çıkan kavga

Akşama doğru bütün ön gruplar çalmayı bitirir.Artık bütün kalabalık Rolling Stones’un sahneye çıkmasını beklemektedir.Fakat Rolling Stones, vakit gece yarısını geçtiği halde sahneye çıkmaz.Kalabalık, uyuşturucu ve alkolün üzerine bir de grubun gecikmesi eklenince iyice gerilir.Gündüz yaşananlardan sonra gecenin de olaylı geçeceği belli olur.

göl kamışı, nilüfer ve yaşlı sandal

lavinya76 | 09 July 2010 12:29

Bakışın üstüme yitik bir öyküyü arar gibi düşerken ben çoktan hazırlamıştım gidişine ağıtlarımı…

Aynı sandalın küreklerine asılıp farklı yönlerde yolculuk etmeyi seçen düşlerimize nasıl dur diyebilirdim ki… Sen kıyılarında sazlar yetişen yaz ayları nilüferlerin çiçek açtığı bir göl kenarı kadar dingin ve tutunabileceğin toprak parçasına bir o kadar yakın… Sen hem toprağı hem suyu arzulayan kararsız bir rüzgâr.

Bense derin mavilerin dalgalara yakın toprağa uzak asudeliğinde, yalnız sen de karar kılmış ve bir toprak parçasına bağlı kalmadan sende kaybolmaya vakfolmuş…

Teyzem..

pillibebekkuyuda | 09 July 2010 11:14

Öyle gözler düşünün ki size sevmeyi öğretsin..

Okul yıllığında yazan bu yazıyı belki bin defa okumuşumdur.
Hayatınızın önemli kişileri vardır, onları örnek alır, küçücük yaşlarınızda taklit etmeye başlarsınız. Benim hayatımın kişisi, teyzemdi..

Teyzem tam anlamıyla sarışın bir afetti..Annem teyzemden daha da güzeldi ama benim için teyzemin her hareketi başka bir olaydı. O’nun olaylar karşısında şakacı tavırları , hayatı umursamaması bazen hayret etsem de O’nu üstün bir sevgiyle sevmemi kimse engelleyemedi.

3 DİYALOG

saladin30 | 08 July 2010 22:23

3 Diyalog

1 Anla(ma)k

Kim anlayabilir seni? Düşün… Bütün birikimin, benliğin, varlığın ve tecrübenle cevap ver. Senin tamamıyla hissettiğin şekilde kim ortak olabilir akıl ve yürek sancına? Veya şöyle anlatayım sana “ al bu ısırdığım elmayı, sen de ısır. Şimdi tarif ediyorum bendeki tadını; dokusu hafif sertçe, güzel kokulu, insanda bir ısırık daha alma hissi uyandıran kendine mahsus sulu bir tadı var.
Elmanın bana ve sana hissettirdikleri tamamen aynı mı?
Hayır.
Hiç düşündün mü acaba aynı elmadan alınan tat, yani beynin sinirler yoluyla algıladığı veya bizim algıladığını düşündüğümüz tat, her ağızda aynı mı? Duyularımız yoluyla elde ettiğimiz bilgilerin nesnel bir yönü var mı? Peki ya sana bu elmadan ısırılan her lokmanın yiyen insan kadar değişebileceğini, dolayısıyla tadın sonsuzluğa sahip olduğunu söylesem ne derdin?
“Saçma ama olabilitesi de mevcut” derdim
İşte insandaki yaradılışından kaynaklanan esprilerden biri de budur kanımca. “Farklılıklarımız” Her insanın farklı bir dünya olduğu klişesi acaba söylendiği ve kullanıldığı kadar sığ mıdır? Bu cümle acaba nasıl bir tecrübenin mahsulüdür? Farklılıkları kabul ettiğin noktada hiç kimsenin, senin sevincini, üzüntünü, kıskançlığını, hırsını, öfkeni yani bütün ruhsal ve duygusal devinimlerini anlamasını bekleme. Bu beklememen gerekliliği bilgisi seni temelde “Farklılıkları kabul et” noktasına götürür. Farklılıkları kabul etme gerçekliğinin gerekliliğini içinde sindirdiğin anda da hayatındaki sorular, kendiliğinden doğru cevaplarını bulur, sorunların da çözümleriyle kucaklaşır. Böylelikle bedensel ve ruhsal özgürleşme yolunda büyük bir adım atmış olursun ve hayatı anlamlandırmaya başlarsın. Dedi ve önündeki ılıyan çayın tadını iliklerinde hissedercesine yudumlayarak şöyle devam etti.
Peki, yeri gelmişken nedir sence hayatın anlamı? Temel direklerle anlatılırsa, Doğmak, küçükken oyunlar oynamak, aşık olmak, çalışmak, evlenerek üreyip çoğalmak, çocuklarına iyi bir gelecek bırakmaya çalışmak ve sonra bilinmez hiçliğe karışmak mı?