3 Diyalog

1 Anla(ma)k

Kim anlayabilir seni? Düşün… Bütün birikimin, benliğin, varlığın ve tecrübenle cevap ver. Senin tamamıyla hissettiğin şekilde kim ortak olabilir akıl ve yürek sancına? Veya şöyle anlatayım sana “ al bu ısırdığım elmayı, sen de ısır. Şimdi tarif ediyorum bendeki tadını; dokusu hafif sertçe, güzel kokulu, insanda bir ısırık daha alma hissi uyandıran kendine mahsus sulu bir tadı var.
Elmanın bana ve sana hissettirdikleri tamamen aynı mı?
Hayır.
Hiç düşündün mü acaba aynı elmadan alınan tat, yani beynin sinirler yoluyla algıladığı veya bizim algıladığını düşündüğümüz tat, her ağızda aynı mı? Duyularımız yoluyla elde ettiğimiz bilgilerin nesnel bir yönü var mı? Peki ya sana bu elmadan ısırılan her lokmanın yiyen insan kadar değişebileceğini, dolayısıyla tadın sonsuzluğa sahip olduğunu söylesem ne derdin?
“Saçma ama olabilitesi de mevcut” derdim
İşte insandaki yaradılışından kaynaklanan esprilerden biri de budur kanımca. “Farklılıklarımız” Her insanın farklı bir dünya olduğu klişesi acaba söylendiği ve kullanıldığı kadar sığ mıdır? Bu cümle acaba nasıl bir tecrübenin mahsulüdür? Farklılıkları kabul ettiğin noktada hiç kimsenin, senin sevincini, üzüntünü, kıskançlığını, hırsını, öfkeni yani bütün ruhsal ve duygusal devinimlerini anlamasını bekleme. Bu beklememen gerekliliği bilgisi seni temelde “Farklılıkları kabul et” noktasına götürür. Farklılıkları kabul etme gerçekliğinin gerekliliğini içinde sindirdiğin anda da hayatındaki sorular, kendiliğinden doğru cevaplarını bulur, sorunların da çözümleriyle kucaklaşır. Böylelikle bedensel ve ruhsal özgürleşme yolunda büyük bir adım atmış olursun ve hayatı anlamlandırmaya başlarsın. Dedi ve önündeki ılıyan çayın tadını iliklerinde hissedercesine yudumlayarak şöyle devam etti.
Peki, yeri gelmişken nedir sence hayatın anlamı? Temel direklerle anlatılırsa, Doğmak, küçükken oyunlar oynamak, aşık olmak, çalışmak, evlenerek üreyip çoğalmak, çocuklarına iyi bir gelecek bırakmaya çalışmak ve sonra bilinmez hiçliğe karışmak mı?