bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Sorularla Felsefe

mehmetbastug94 | 06 October 2010 16:59

Felsefe
Felsefe Yunanistan’ın İyonya kentinde M.Ö. 6. yy’da ortaya çıkmış ve ilk temsilcisi Thales kabul edilen bir fikir akımıdır.

Felsefe’nin anlamı
Yunanca’da Philia Sophia = Bilgelik sevgisi (Felsefe) anlamına gelmektedir.

Felsefenin konusu nedir?
Felsefenin konusu evren ve insandır…

Filozof nedir?
Üstte yer alan felsefe’nin anlamıyla ilişkili olarak; Bir arayış içerisinde bilgeliği seven, bilgiyi arayan ve ona ulaşmak isteyen kişilere filozofdenir.

tevafuk

astral | 05 October 2010 17:56

”Orda 100 tane gül var, ama ben seni 100 milyon kere seviyorum..
100 milyon tane gül gönderemeyiz dediler :))”

Böyle başlayan bir hikayenin içinde, renkli hayallerin kahramanı, mutlu Derya; tevaffuk’un anlamını düşünüp daha bir sevinmektedir.

Gecenin beşinde, beş spiritüalizm sorusunun beşine de; ‘Şey neydi? A, unuttum. Bilmiyorum. Ama sen anlatınca anlıyorum’ diye eğlenceli şekilde yanıt verse de, vuku toplayacı çiçek; başı sonu eğlenceli bu işin demektedir zaman, cebine koyduğu anları kendine saklarken…

”An be an, bir melodinin peşine isteyerek gidercesine; yakamoz kovalayan macerapest düşmüş çoktan sol yana” yazan bir cümle okudu Derya. Kafasını kaldırmasıyla, o notu tekrar okuma isteği doğdu içine.

iç diyalog

civil slave | 05 October 2010 13:56

• Hayat neden bu kadar zor ya da ölüm mü çok kolay?
– Saçma ölüm çok kolay tabi
• o zaman
– ne zamanı 🙂 istediğin çıkarımı yapmayacağım bu önermeden boşa bekleme
• bazen her şey çok zor
– zor tabi bu da yaşamanın bedeli. Ama yaşamak ölümden iyidir.
• kim diyo bunu dönen varmı?
– 🙂 iyide yaşamazsan ölünce kıyaslama yapamazsınki. Nasılsa bi gün zamanın dolacak. Bu acele neden
• dedim ya bazen herşey çok zor.
– bazen de değil
• ne varki zor olmayan
– tamam zor bi dönem geçiriyorsun ama iyi şeyler de oldu hayatında
• yok yani hayat hiç rahat bırakmıyor. her iyi şeyin arasına bi zehir katıyor mutlaka
– ama iyi şeylerde oluyor. Mesela eşin
• :)) haklısın onunla herşey yaşanır olur
– gördün mü onu bırakıp gidebilecek misin?
• yok artık gitmekte neyin nesi
– iyi de sen değil misin ölümden bahseden şimdi?
• canım benimki bir niyet değil ki bir tespit. elbet yaşayacağız sonuna kadar.
– çok gıcıksın
• ben gıcıksam?
– evet bende gıcığım bir tek beynimiz olduğuna göre.
• bazen çekip gitsen diyorum hayat daha mı kolay olur. Bende bana muhalif birisi olamasa
– 🙂 nasıl karar alacaksın o zaman. Ha anladım ot gelip saman gideyim diyosun yani
• o kadar önemli misin yani?
– ben senim unuttun mu önemliyim tabi. Her insan kendisi için önemlidir.
• off tamam laf ebesi. İnsan kendini susturamıyor bi türlü.

Ekonomi/İktisat Teriminin Anlamı ve İhtiyaçlar Faraziyesinin Eleştirisi

reddear | 05 October 2010 11:59

İktisat/Ekonomi; Sonsuz gereksemeleri karşılamak için sonlu üretim kaynaklarıyla insanlar tarafından yapılan etkinliklerdir.
Bu önermeye itiraz edebilirim. Bu itirazımı önermelerdeki ihtiyaçların sınırsızlığı faraziyesi üzerine yapabilirim. Demem şu ki, aslında gereksinimler/ihtiyaçlar sonsuz/sınırsız değildir. Gereksinimlerin/İhtiyaçların sonsuzluğu/sınırsızlığı, tüketim olgusunu sınırsızca tahrik/teşvik etmek/ayartmak isteyen kapitalistlerin/sermayedarların/anamalcıların düşüncesini/fikrini öne çıkaran kapitalist bir faraziyedir/varsayımdır. Aslına bakarsanız kapitalist ekonomik örgütlenme/kapitalist düzen(sistem) daima/sürekli daha fazla/çokça kullanmayı/tüketmeyi ön plâna çıkartıp salık vermekte/tavsiye etmekte, dahası beşeriyeti tüketim olgusu için değişik araçlarla ayartmaktadır/teşvik etmektedir/kışkırtmaktadır. Bu durumda gezegendeki üretim girdilerinin/üretim kaynaklarının hızla azalmasına/tükenmesine ayrıca varsıllarla yoksullar arasındaki tüketim/kullanım farkının artmasına, gelir dağılımı eşitsizliğinin çoğalmasına neden/sebep olmaktadır. Bundan dolayı sınırsız ihtiyaçlar tarifi uygun değildir. Böyle bir durumda sınırsız ihtiyaçlar anlayışı ideolojik bir önerme durumuna gelmekte ve kapitalist sistemi açıklayan önermeleri beşeriyetin önüne koymaktadır ve hatta dayatmaktadır. Yeni bir düşünceye ihtiyacımız vardır.

zamana mektup

hakikatci | 04 October 2010 14:34

Zamana dedim ki bit bitebildiğin kadar. Neden dedi zaman. Dedim ki: Yalnızlıklar yaşanıyor kimilerince sende yaşananları unutmak adına, mutlu olmak için ve sende geçen seni akıl sehnesine düşürmemek için… vefa denilen duygu ayaklar altına alınıyor. Senin gözlerin önünde hissedilenler yalanlanıyor bazen. haksızlıklar, topuzu kaçmış kantara dudak ısırtıyor. Bit ki unutulsun bu yaşanmışlıklar.Umudun ateşine odun atan sensin ve sen bit ki küllensin ateşim. Çünkü ey zaman, senin coğrafyanda beklemek, mumun pervaneye olan tutkulu ve umutsuz aşkından daha da acılıdır.

BEKLERİM

bozok06 | 04 October 2010 14:02

SENSİZ GÜNLERİMİ SAYAMIYORUM,

YERİNE KİMSEYİ KOYAMIYORUM,

GÖNLÜMDEN BEN SENİ SİLEMİYORUM,

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE .

GEÇMİYOR GÜNLERİM BİR TÜRLÜ SENSİZ,

BİTMİYOR BU ÇİLE SEVGİLİM SENSİZ,

CENNET BİLE BANA ZİNDANDIR SENSİZ,

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE.

BEKLERİM SEVDİĞİM DÖNERSİN DİYE,

BELKİ BU HALİMİ GÖRÜRSÜN DİYE,

DERDİME BİR ÇARE BULURSUN DİYE,

BEKLERİM, BEKLERİM, BEKLERİM SENİ…
(bozoklu)

Kırmızı lazerler, ipeğe; demir tozu, pamuğa

kahramancayirli | 04 October 2010 13:23

Açıkçası İstanbul Modern’e giderken en çok Sözlerden Sonra (After Words)’yı merak ediyordum. 2000 yılı sonbahar / kış koleksiyonuna ait olan bu projede, sandalye örtüleri kıyafet, sandalyeler bavul, odadaki her nesne, kendisini taşıyacak özel bir cebe sahip. Hüseyin Çağlayan’ın savaş zamanı, evi terk etme zorunluluğu korkusundan esinlenerek hazırladığı bu işte, mankenin giydiği tahtadan, iç içe geçmeli eteği gerçekten çok beğenmiştim. Ki Elif Şafak’ın Şehrin Aynaları romanının yeni baskısının kapağında bu resim vardır.“Hüseyin Çağlayan:1994-2010” sergisi Çağlayan’ın yolculuğundaki tüm önemli durakları bir araya getiriyor. Sergi, sanatçının ipek ve demir tozunu bir arada kullandığı Geçici Müdahale (Temporary Interference, 1994) ile açılıyor. Hemen karşısında ise peşpeşe üç mankenin sünger plastikten yapılmış, yaratıcı tasarımları taşıdığı Hareketsizlik (Inertia, 2009) var. Devam ettiğimizde baskılı tyvekten, yine başarılı ve sade Mektup Elbise (Airmail Dress, 1999) çıkıyor karşımıza. Sola doğru gidince rastladığınız 2002 sonbahar / kış koleksiyonundan Ambimorfik (Ambimorphous), tasarımı bakımından serginin en zayıf işlerinden. Hemen sağında göreceğiniz, yünlü kumaş ve polyester astardan Panoramik (Panoramic, 1998), kumaş seçimi açısından zayıf olmakla birlikte, serinin diğer ürünlerini hatırlayınca, bu sergide sunulanlar yetersiz kalmış. Oysa hemen ardından gelen Kaderin Tecellisi (Manifest Destiny, 2003), pamuklu kumaşla yaratılmış, harika bir seri, Çağlayan’ın sanatında ne kadar iyi olduğunun önemli bir göstergesi. Karşısında duran Önce Eksi Şimdi (Before Minus Now, 2000), ipek tül ve pamuklu astarla, doğru renk seçimleri ve sadeliğin müthiş birlikteliğinin altını çiziyor, özellikle kırmızı elbisede Çağlayan’ın başarısı üst düzeyde. Serginin devamında rastlayacağınız Sözlerden Sonra, Çağlayan’ın kariyerindeki en önemli işlerden. Sırf bu iş için bile bu sergi, görülmeyi hak ediyor.

ALACAKLIYIM

mavilikler | 04 October 2010 12:49

Hiç yaşamadığım duygular var. Alacaklıyım onlardan!

Şu kadının gülüşü gibi olmadı hiç gülüşlerim. O adam ne söylüyor O’na? Çaylarını yudumlarken sözcüklerin ötesinde gözleriyle neler fısıldıyorlar birbirlerine?

Önlerinden geçerken duyduklarıma bakılırsa, sözünü ettikleri şeyler hiç de öyle o kadını göründüğü gibi dünyanın en mutlu kadını yapacak türden değil…

Bir şeyler kaçırıyorum ama ne?.. Nerdeyse yanlarına gidip kurulacağım masalarına. “Arkadaşlar, muhabbetinizi böldüm ama sormazsam çatlayacağım: Neler dönüyor bu masada?” diye…

Son arzu..

pillibebekkuyuda | 04 October 2010 12:41

O’nun ”Neden bana doğumgünü yapmıyorsunuz?” dediği günden itibaren, her pazar gününü doğum günü ilan edişimi hatırlıyorum..Çoğu zaman yanında olamasam da her pazar evine gönderilmek üzere, 1 yıllık ödediğim pastane hesabıyla, tamıtamına hayatta kalacağı zamanı 1 ay fazlasıyla hesaplamıştım..
Mumları söndürdükten sonra, her defasında kahkahalar atar, çocuklar gibi kendini alkışlardı..Bayılırdım onu öyle mutlu görmeye..

Sevgili anneannem uzun zamandır yatağından kalkamıyor, bütün çocuklarının isimlerini unutuyordu..Hiçbir hastalığı olmadığı halde, zamandan dolayı yıkılan sağlam vücudunun göçünü izliyordum sessizce..Ansızın vücuduna saplanan ağrılarla başladı ölüm..Ruhu o kadar gençti ki, yaşamak, nefes almak istiyordu..Tam 35 yaşında eşini kaybetmiş, bir daha evlenmemek için yemin etmişti..Çok büyük bir aşkmış dedemle yaşadığı, ”yeryüzünde böylesi yoktur” derdi..Onun kadar şanslı olamayacağımı hissettirirdi bana anlattığı bütün hikayeleri..

Kapı Kapandı Suratıma

ozanTi | 04 October 2010 10:49

Kapı kapandı suratıma, el oldum… Hani meshur bir söz vardır ya, “Kapı kapanınca o dışarıda kalacak ama biz hep bizimleyiz.” tarzında bir şey. Hep derler bunu, genellikle de aile ortamında insanlar birbirine söylerler. Kapı kapanınca istemediğin herkesin de o kapının dışında kalacağı vurgusudur bu.

Durumun sözün benle alakası ne peki? Efendim aile üyeleri birbirine söyler dedim ya bunu. Bizim aile üyeleri de sanırım artık bunu benim arkamdan söylüyorlar. Kapının dışındayım artık. Çünkü günde en az 2 en çok 7 defa görüştüğüm ailem ben aramadıktan sonra aramaz oldular. Üstüne biraz da soğuk davranıyorlar. E haliyle insan biraz bozuluyor bu duruma. Kapı kapandı ben de dışarıda kaldım düşüncesi hasıl oluyor.