bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

SEKSÎ OLMAK, LADY GAGA VE ÇİN MALLARI ARASINDAKİ İLİŞKİ!

Radyocu | 02 November 2010 17:47

Çok satılan kavramlar arasında “aşk” geçerken, bu aralar “seksî olmak” kavramı da gündeme pompalanan ve yüceltilen bir kavram hâline geldi. Ben bu konuyu iletişim açısından ele almak istiyorum.

Seksi de bir iletişim yolu olarak ele aldığımızda, bütün iletişim süreçleri için geçerli olan şey gündeme gelir. Yani bu iletişim sürecine hangi anlamları ve mesajları yüklediğiniz konusu önem kazanır. Bu da bizi “pornografi” ile “sevişmeyi” ayırd eden noktaya getirir. Farklı bir tabirle, “sevişmek” yani iki insanın birbirini sevmesiyle, sadece iki bedenin birlikte olması farklı şeydir. Birbirini seven veya ruhlarını yakın hisseden iki insan, birbirlerine sadece saf hazla (bunu yapmak suş değilse de) dokunamazlar. Sevgi, şefkat vs gibi duygular da devreye girer. Modern matematik (artık eskidi sanırım!) anlatımıyla, sevişmek, seksi içerse de, seks her zaman sevişmeyi içermez.

New York Üçlemesi 2- Bu şehirde camlar nasıl silinir?

hayalicindegecti | 02 November 2010 16:00

Bütün gece yağmur yağdı. New Yorka mahsus kesintisiz siren sesleri ise dün gece yoktu nedense. Jetlagı (*) atlatamayıp TV de ne kadar haber, dizi, talkshaw varsa izledim. Hay Allah, ne olacak bu Obamanın durumu? New Yorklular da bu yüzden mi kendilerini votkaya vurdular acaba?
Ne yağmurdu ama… Şemsiyeler gündüz de dayanmadı, kahvaltı için arkadaşlarımızla buluşmaya çıktık, bizim bir gün önce de takıldığımız kafeye gelecekler. Girip oturuyoruz.
-Aaa aynı karı koca değil mi?
-Evet dün de buradalardı (onlar da bizim için aynı şeyi düşünüyorlardır!)
-Evet ama bu bizim burada geçireceğimiz topu topu 72 saatten biri, oysa onlar belli ki buralı, baksana köpekleri ayaklarının dibinde.

Yaşlı çift yanyana kahvaltı ediyor. Ne var bunda diyeceksiniz? İkisi de kulaklıktan müzik dinliyor, birbirlerine tek kelime bile etmiyorlar. Dün de aynı durumdaydılar. Demek ki bu da iki kişilik bir yalnızlık
Arkadaşlarımız geliyor, sarılıp öpüşme, hasret giderme faslı, anlatıyorlar:
-İkimiz de dur durak bilmeden çalışıyoruz, evimiz İkinci caddeyi kesen sokaklardan birinde, 48. Kattayız. Evde hiç yemek pişirmiyoruz, zaten New York ta hiçkimse yemek yapmıyor. Kahvaltımız bile sokaklarda.

Süper Mario

witamin | 02 November 2010 13:38

Ellerim, kollarım, bacaklarım hatta saç tellerim bile yorgun bugün.Bir kilo mantar için bu kadar gezilmez ki canım.Benimki delilik.Geçen yıl kısa sürede kovalarla topladığımız yerde bu yıl tozu bile yok.Bizim yüzümüzden tükendi diyeceğim ama o kadar zarar vermiş olamayız ormana değil mi? Yağmurlar gecikti herhalde.2,5 saatlik dağ, tepe, çalılık yürüyüşümüzden; sık ağaçlara ,ardıçlara,pürenlere ,dallara karşı verdiğimiz mücadeleden sonra hepi topu 20-30 mantar.Aslında 20-30 mantar 5-6 kişilik bir tencere yemek için yeterli bir miktar.Ama asıl zevkli olan yemesi değil toplaması.Av meraklıları gibi ben de bu işim meraklısıyım.Son 2 haftada iki gidişimde 0(sıfır) mantarla dönüşümden sonra 3.gidişte bu kadarına zafer diyebilirm herhalde.

Bilmeyenler için kısaca anlatayım mantar toplama olayını.Mantarların bir çoğu toprağın üstünde görünmelerine rağmen o toprağın üzerinde görünen allı yeşilli pembeli morlu cinslerinin hemen hepsi zehirli mantarlardır.Onlar toplanmaz.Zaten öyle toprağın üstünde olsaydı toplaması zevkli de olmazdı kanımca.Genelde çam iğnelerinin ya da meşe yapraklarının altında saklanır o sevimli şeyler.Ya ucundan kıyısından görünürler yada sadece yaprakları kabartmakla yetinirler.İşte heyecan onları gördüğünüz an başlar.Çünkü orada tek başına olması neredeyse imkansızdır.Yanında yöresinde muhakkak arkadaşları vardır.Bunun için başlarsınız etrafındaki kabartılara bakmaya.Yaprakları kaldırmanızla birlikte altından sıralı şekilde bembeyaz ya da kıpkırmızı gösterirler kendilerini.Hatta bana gülümsüyorlar gibi bile geliyor.Sonra onları bulunduklerı yerden, şapkalarını kırmamaya özen göstererek alırsınız.Kovanıza koyar ve yolunuza devam edersiniz.Biraz öncekinden daha büyük bir hevesle tabi.

YAVUZ’UN ÖLÜMÜ

cellatlina | 02 November 2010 11:21

Yavuz Çetin Türkiye’nin en iyi gitaristlerinden biriydi. Bugün bırakın blues gitaristlerini, doğru düzgün solo atabilecek gitaristlerin bile Türkiye’deki azlığını ve hatta belki de çoğu şehirde yokluğunu düşünürsek, onlarca sene önce Yavuz Çetin (Altın Çocuk)’in bu memleketteki değerini algılayabiliriz.

Yavuz Çetin, 1970 yılında Samsun’da doğdu; eğer bugün hâlâ yaşıyor olsaydı 40 yaşlarında olacaktı. Çocukluğunu Türkiye’nin çeşitli yerlerinde geçirdi, bunun sebebi babasının mesleğiydi: gazetecilik. İlk önce cura ile sonra bağlama ile daha sonra da elektro gitar ile tanıştı. Bana kalırsa doğmadan önce tanışmışlardı zaten onlar; fakat bu dünyadaki müzik serüveni işte bu sayede devam etti.

Karmasık sayıların yaşam denklemindeki fonksiyonlarının bir analizi

emrouisen | 02 November 2010 10:09

En değerli varlık düşüncedir. Kuşku yoktur ki böylesi görüntünün değere bağlı hallerinin onu denklemin bir fonksiyonu haline gelmesinin önüne geçememektedir. Çünkü varlık ancak var olanda arandığından kendisini var edebilmek için reel bir cevap bekler. Fakat sadece bir metanın değeri olan denklemin imaginer kısmı reel kısım olarak algılanırsa gerçeklik ile sanal kurgu birbiriyle çelişeceğinden aşk yani yokluk ancak hayal de aranmalıdır. Kişinin yok olması süresince hayalin içindeki fonksiyon onu tanıyan kişininin belleğidir. Bu ikinci şahıs ancak birinci sahsın imaginer halinin gerçek fonksiyonunu kullanabilir. Bunlar olayın sadece teorik kısmıdır. Kuram sonrası olacak olanlar domino taşlarının ardı sıra dokunuşuyla hangi taşın oynamaya başlanacağının bilinmesiyle sonuca yaklaşılır. Nereye gittiğimin önemi kendisini reellikle ifade eder. Çünkü reel dünyanın içine doğarak yetiştirilmiş ve buna inandırılmak zorunda bırakılmışızdır. Şayet nereye gittiğinin öneminin olmaması olayın imaginer kısmını bizlere vereceğinden metanın yarattığı değerin içini dokuyan veya onu asıl değer fonksiyonu haline getiren metanın kullanım değeri olması gerekip gerekmediğine karar veren durumuna geçer. Bunun aynı suretle bilgisayarın kendisini ancak yüklendiği yazılımla değer kazanmasını sağlamasına benzer. Meta bize farklılıkların olusumu sonucu değişilmesi gerektiğini verebiliyorsa imaginer kısmın değişkenliği ile reel kısmın değişkenliği bir olmalıdır. 9 saat çalışan biri hergün aynı şeyi görürken aynı günün diğer 9 saati de farklı yerleri göremeyecek ise burada reel ile imaginer arasındaki değişkenliğin aynı olduğundan kimse bahsedemez. Çünkü gerçek ifadedeki farklılık azken bunun yarattığı değerin imaginer kısımda yaratacağı değişim etkisi büsbütün küçüktür ve azdır. Ortadaki tek gerçek imaginer ile reel değerlerin ayrıyeten karelerinin toplu haldeki karekök içindeki mutlak ifadesi kendisini küçülttüğünden kişi bir girdabın içinde kendini boğulmuş hissetmektedir.Metanın asıl değeri görüntüsüyle beraber fonksiyonel olarak getirdiği bahsidir. Yani olmayan veya sadece bir programdan ibaret bir duygu alış verişi ile görünüme sahip konuşamayan biri birbirlerine eşit olabilir. Beğenmek imaginerdir sevmek reeldir. Bu durumda beğenip sevemeyen biri ile sevip beğenmeyen birirlerinin yaşadığı fark birinde reel diğerindeyse imaginer kayıp yaratır. Fakat en önemlisi reel eksiği olan bunu iamginer olarak kapatabilirken bir metaya ihtiyaç duymaz. Şayet sanal eksikliği olan biri için metanın kurgusu onu ancak imaginerliğin ölçüsünde ve reelliğin tek bir yönüyle fiziksel temasla kendini kurtarmaya çalışır. Fakat yetmez ve de kurtaramaz. Fakat imaginer yönden farklı kanallardan denklemdekideğişkenliğini kurtaracak olan reel eksikliği olandır. Çünkü imaginer fazlalıkla denklemi dengeleyen bu değerin katsayısı değişken ve çok yönlü olduğundan kendini doldurabilir yarattığı farklı gerçekliklerle reel ifadenin 3. boyuttaki zamansal diyagramdaki mutlak uzaklık ifadesini zaman sınırlamasının istediği bölgesinde kendisini var edebilir.
Zaman konusunun uzaklık ifadesi tamamiyle olmasa da büyük oranda iamginer fonksiyonun katsayı değerine yakından ilgilidir. Çünkü imaginer değer denklemin imaginerliğe tanıdığı sonsuz bir sayı olmadığından reel değerin fonksiyonel olarak kullanılacağı açıktır. Belli bir zaman matrisinde bulunan birinin o anki imaginer ve reel katsayı değerleriyle oluşmuş olan denklemi bize ilk kişideki reel değerin ikinci kişideki aynı andaki var olan diğer denklemdeki ufak bir sapmayla ve bu ifade bu sefer ikinci kişinin imaginer fonksiyonu üzerinden yazılarak ikinci kişinin gelecek zaman matrisiyle hangi sonuca varabileceğini yine demin bahsini yaptığım ufak sapmanın bu kez mutlak karmaşık sayı denklemi ifadesinin reel eksendeki ifadeye göre bölümü olabilecek reel yaşanacakları, imaginer eksen üzerinde bölünerek elde edilecek ifadeyle ise gelecekte yaşanacak iamginer yani hayali senaryoları bildirir. Bu hesaplar bize ne olursa olsun zamanın olmadığı bir mekanda yaşanıldığını zamanın var olduğunu sanarak her an’da tüm bilgiye sahip olunabileceğini de ispatlar. Tek gerçek kendi aklımızdaki reel ve imaginer değerlerin denklemdeki fonksyonlarının değiştirlmesi sebebiyle sürekli an’ları yaşayan hatıralar dizimi bizlere aslında şimdiyi hiç yaşatamadığıdır. Bu yüzden çabucak geçen bir şimdi ile hiç unutulamayan bir anı bu kadar bibirine benzerlik vardır.Bu da belleğin karmaşık sayı denklemlerindeki imaginer durumu: yanlış hatırlama ve sanma konusuna açıklayacaktır.

Devir Harekete Geçme Devri

sametparpar | 01 November 2010 15:04

Neden kötüleri iyilerin yerine getirmeye çalışıyorlar?

Neden insanların kutsallığına saygı duymuyorlar?

Neden televizyonlarla zihnimizi kirletmeye uğraşıyorlar?

Neden insanları “açılım” vaadiyle kandırıp duruyorlar?

Neden insanları nemelazımcı yapmaya çalışıyorlar?

Neden şahsiyetimizi ve gerçek değerlerimizi yok etmeye çalışıyorlar?

Neden kölelik için uğraşanlara ilerici deyip alkışlattırıyorlar?

Neden iyileri, güzelleri, yapıcıları kınayarak zor durumda bıraktırıyorlar?

VE ARTA KALAN NE VARSA SENDEN, BİR ARTI OLACAK BİYOGRAFİME

pillihafif | 01 November 2010 12:31

Sürgününe aşık toprakların sevdasıydı belki de içimde biriktirdiklerim…
Hüznüme umut karışmıştı , haberim yoktu…
Maviye boyalı rüyalarımın kahramanıydın , hep kahramanım olarak kalacaktın…
(…)

Artık gece yarıları şiir yazmak yok, çok uzak kentlerin birinde!
Artık yeşil gözlü bir çocuk anımsatmayacak sevdasına hüzün bulaşmış med-cezirlerimi !
Artık söz ne zaman senden açılsa , atılmayacağım lafa , susacağım…
Susacaklarım birikecek ve…
Ve arta kalan ne varsa senden, bir artı olacak biyografime…