Bütün gece yağmur yağdı. New Yorka mahsus kesintisiz siren sesleri ise dün gece yoktu nedense. Jetlagı (*) atlatamayıp TV de ne kadar haber, dizi, talkshaw varsa izledim. Hay Allah, ne olacak bu Obamanın durumu? New Yorklular da bu yüzden mi kendilerini votkaya vurdular acaba?
Ne yağmurdu ama… Şemsiyeler gündüz de dayanmadı, kahvaltı için arkadaşlarımızla buluşmaya çıktık, bizim bir gün önce de takıldığımız kafeye gelecekler. Girip oturuyoruz.-Aaa aynı karı koca değil mi?-Evet dün de buradalardı (onlar da bizim için aynı şeyi düşünüyorlardır!)
-Evet ama bu bizim burada geçireceğimiz topu topu 72 saatten biri, oysa onlar belli ki buralı, baksana köpekleri ayaklarının dibinde.

Yaşlı çift yanyana kahvaltı ediyor. Ne var bunda diyeceksiniz? İkisi de kulaklıktan müzik dinliyor, birbirlerine tek kelime bile etmiyorlar. Dün de aynı durumdaydılar. Demek ki bu da iki kişilik bir yalnızlıkArkadaşlarımız geliyor, sarılıp öpüşme, hasret giderme faslı, anlatıyorlar:-İkimiz de dur durak bilmeden çalışıyoruz, evimiz İkinci caddeyi kesen sokaklardan birinde, 48. Kattayız. Evde hiç yemek pişirmiyoruz, zaten New York ta hiçkimse yemek yapmıyor. Kahvaltımız bile sokaklarda.-Evde haftada bir temizlik yapılıyor, zaten küçük bir stüdyo, Martinikli bir kadın geliyor, 70 dolar veriyorum. New York belediyesinin kuralları uyarınca camlara yaklaşması yasak. Zaten camlar açılmaz. Hep merak ederdim ‘bu şehirde camlar nasıl siliniyor?’ diye, meğer sadece yağmurla yıkanırmış. (Büyük kuruluşlar filan arada bir asansörlü şirketlere temizletiyor ama New Yorklu için cam silme diye bir kavram yok.
-Sosyalleşme kavramı da yok. Aşkların, zaten artık tarihe karışan evliliklerin (yüzde 70’i boşanmayla sonuçlanıyor) hatta sırf cinsel amaçlı beraberliklerin bile kurulduğu tek yer internet.-Gördünüz gibi New Yorkta 16 bin evsiz yaşıyor. Tümüyle halkın katkılarıyla yaşamaya çalışıyorlar.Çok soğuk günlerde spor salonları ya da metro istayonları açılıyor ama oralara bile isteksiz gidiyorlar, büyük çoğunluğu mental olarak geri zaten. ABD genelinde ise 10 milyon evsiz var.

(Bilmez miyim? Beyaz Sarayın karşısındaki çadırında yaşayan kadını mesela? Türkiye’de niye yok gibi peki? Biz daha mı zenginiz Sam Amcadan? Yoksa daha mı vicdanlıyız?)Kahvaltı bitti. Sokağa atmalıyız kendimizi. Evet sokaklarda öyle çok evsiz var ki, kimi çok donanımlı, uyku tulumu, küçük el arabası, hatta termosunda sıcak kahvesiyle… Kimi ise çok dağınık, bir kartona serilmiş yatıyor, sidik kokusu ondan geliyor. Pek çok yerde ilanlar var, taksilerdeki ekran bile New Yorkluları evsizlere yardım yapmaya çağırıyor. Bir kilisede asılı ilan haftanın belli günlerinde gönüllü bir grubun sıcak yemek dağıttığını anlatıyor.

Ufff, bu ne karabasan, acaba Central Park biraz ferahlatır mı? Hızlı hızlı yürürsem 5 dakikada oraya varırım… Aaaa önce şu mağazada birşeyler mi baksam? Bir ceketi deneyip bırakmak, hızla tekrar yola koyulmakVe kulağıma çalınan Türkçe konuşmalar… Aaa çek çeğin pedalındaki gençler Türkmüş meğer, ayaküstü bir sohbette anattıkları:
-Genellikle biz üniversite gençleri bu işle uğraşırız. En büyük işletmeci bir Türk, Cevdet Bey… Haftada 150 dolara çekçeği ondan kiralarız, üstüne kazandığımız para bize kalır. Faytoncular arasında da Türkler var. 50 dolara yarım saat gezdirirler parkı. Biz ise 25 dolara.
Faytonlarda atın tam kuyruğunun altında dev bir plastik kutu var. O yüzden pislikler yere düşmüyor. (Büyükadanın bitmek tükenmek bilmeyen at pisliği kokusu!)

New Yorkun göbeğinde olup da kentten bu kadar uzak kalmak nasıl olabilir? O romantik gölcükler, nazlı nazlı suya değen söğüt ağaçları, sessizlik…(Melih Gökçek’in kulaklarını çınlar mı?)
-Jackie de bu parkta mı huzur bulurdu saatlerce dolaşırken? Hele son zamanlarında? Yakında öleceğini biliyordu. Vasiyetnamesini burada mı kaleme almıştı acaba?
-Central Parka bakan dairesi ise ne muhteşemmiş… Bir tek o değil ki, ünlülerin çoğunun o binalarda dairesi var. İşte şu da Watergate yerleşkesi. Orası da ünlülerin adresi.-Şurada da bir resim çekmeli, burada bir kahve içmeli derken tam iki saat geçiyor. Her taraf sincap dolu, adeta evcilleşmişler ama hiçbir hayvana dokunulmaması için heryerde kuduz uyarıları var…
-E, şimdiki istikamet?-Tabii ki Barnes and Noble… Şu elimdeki kitap listesini tamamlamak istiyorum. Boadway için bilet de alacağız…-İyi de senin el çantan nerede?-Aman Allahım, çantam yok… Ay ay ay, nasıl olur? Pasaportlar, kredi kartları kimlikler, param… İmdaaaat.

(*) Jetlag: Uzun uçak yolculukları sonrası varılan kentteki zaman farkına vücut ritminin alışamaması durumu.