bildirgec.org

umut hakkında tüm yazılar

HAYAL HIRSIZI

metezade | 09 July 2010 19:46

Geldin, hayat verdin bedenime
Güldün, güller açtı yüzümde
Konuştun, dünyanın en güzel şarkıları yankılandı gönlümde
Dokundun, bir bahar canlandı tenimde
Sevdin, aldın beni benden
Bakışrarın sıcacıktı, eritti içini
Aslında ben çok sevdim seni
Ama şimdi…

Fırtına ortasında aciz bir yaprak gibiyim
Ben bile bilemezken nereye gideceğimi,
Rüzgar hep sana savuruyor beni.
Evinin camından içeri bakıyorum
Yanında küçük bir kız
Koşarak kucağına atlıyor
Baba diyor sana YIKILIYORUM
Hep kızımızı hayal edip anlatırdım ya sana,
Bukle bukle saçları ve masmavi gözleriyle hayat dolu tatlı bir kız çocuğu diye
Şimdi hayalimi karşımda görüyorum
Ama artık benim değil
Herşeyi aldığın gibi benden, hayalimi de çalmışsın sevgilim…
El gibi, vedasız çekip gidiyorum
Dudaklarımın arasızdan belli belirsiz bir hoşçakal

“ma”sa”de” üçlemesi 2

aktifparanoya | 03 July 2010 14:12

Üçüncü saatin sonunda pc bana göz kırpmaya başlamıştı. Zaman geçtikçe kolaylaşacağını ve alışacağımı düşünürken zorlaşıyordu. Can’ın bana seslenişini duymamaya çalışıyordum ama Ece’nin sesi taaa içime işliyordu. Bugün sahil kenarında yürüyüş ve ardından denize girecektik. Onun bebeksi tenine dokunacaktım ve mutlu bir şekilde uyuyacaktım. Güneş batmak üzereydi. Bu ilk günden sayılmalımıydı? Henüz gün ışığı odamı aydınlatırken bu sevdadan vaz mı geçmeliydim? Üç saatin üstüne eklenen dört saat ve çöken karanlıktan bahsetmek bile istemiyordum. Ara ara Ece’yi, ara ara kavuşacağım zenginliği ve çoğunlukla o parayla Ece’yle neler yapacağımızı düşünüyordum. Bu dakikalar geçmiyor da diyemezdim. Masade’de hayal kuruyor muydu? 40 yıl neyin hayali kurulabilirdi ki. Akıllı olarak düşünmemek gerekiyordu, sonuçta o aklı kaçık delinin tekiydi. 40 yıl hiçbir şeye özlem duymamış mıydı? Sorular sorular… Hepsinin cevabı benim için çok basitti ama Masade gibi düşününce ulaşılması imkansız bir uçurum gibiydi. İnsan neye mecburdu? İşte anahtar soru buydu. Aslında onu karısı orda tutuyordu, eğer evet eğer yemek götürmezse çıkmak zorunda kalacaktı ve tekrar hayatın akışını görünce o köhne evi istemeyecekti. Hayır hayır bu kadar basit olamaz. Onca insan bunu düşünmemiş olamaz. Karısı bunu kesinlikle düşünmüştür. Hatta baktı ki çıkmıyor bu yüzden yemek götürmek zorunda kalmıştır. İlginç bir aşk ama Masade’den ne beklenebilir ki. Kirbit kutusu büyüklüğündeki eve playboy kızlarını atarak zaman geçirecek değildi ya. Leyla Mecnun, Ferhat ile Şirin’den ilham alacaktı tabi. Ben onları da anlayamamıştım aslında. Ece için ben böyle olabilir miydim.? Hayır elbet… Bir Ece giderdi ve “E”lif”, “C”eren”, “E”zgi” üçlemesini bulurdum. Henüz elde etmediğim para beni değiştiriyor muydu yoksa…. Ece’de böyle düşünürdü elbet. Düşünür müydü? O zaman beni sevmiyor. Bir türlü kafamı toplayamıyordum. Saat kaç olmuştu? Bakmalıyım… Hayır belki Masade’nin de saati yoktur. Evet kesinlikle yoktur. Takvimle arası olmayan biri saati ne yapsın ki. Masade söyle amacın ne? Ne yapmaya çalışıyorsun? Bu eziyet neden? Buldum…Masade, sen sadece günah çıkartıyorsun. Kendine bile kabul ettiremediğin bir yara bu. Ama tecavüzcüler, anne katilleri, hırsızlar, imansız Yahudiler dünyada cirit atmakta. Sen ne yapmış olabilirsin bu kadar kötü? Hayır.. Bu böyle olmayacak. Bu soruların cevapları sadece sende Masade.Saate bakmadan pencereden sıvışmamı ve bahçe çitlerinden atlayışımı hatırlıyorum. Yolun yarısına kadar ayakkabı giymediğimin farkında bile değildim. Evin kapısının önünde belki 5 dakika bekledim belki 3 saat bunu ben bile bilmiyordum ama çok uzun beklemiş gibiydim. Sanki 40 yılı bir kapı önünde geçirdim ve aslında içerde ben vardım ve Masade hep özgürdü.Anlamsız bir hıçkırık ve garip bir boğaz hırıltısı. Bu gözümden akan yaşta neyin nesiydi? Hiçbir insanı bu denli anlamaya çalışmamıştım. İçimde ona karşı anlamsız bir sevgi büyüyordu. Buraya gelip sıyıranların başına gelen şeyde yoksa bunun gibi bir şey miydi? Şimdi kendim için korkuyordum. Boyumdan büyük bir işe mi kalkışmıştım? Kimsenin son zamanlarda cesaret edip giremediği evin kapısında gecenin bir yarısı… Deliriyor muyum? O zaman öyle düşünmüştüm. Ama bu beni korkutmaya yetmemişti.Kapıyı üç kere çalmıştım ya da ben o an öyle sanmıştım belki de ayaklarımın titremesinin sesiydi o. Kapının çıkarttığı gıcırtı dişlerimden de gelmiş olabilir. İnanın bunu net olarak bilmiyorum. Ama onu sırtı dönük koyu bir silüet olarak uyuduğunu çok iyi hatırlıyorum. Ay ışığında saçları grimside olsa bence beyazdı. Zayıf bir o kadar da sıska. Tam bir esir kampı tutsağını andırıyordu. Kıyafetleri eski değildi, ama çok yeni olduğu da seçilmiyordu. Koyu tonlarında görünseler de bu gecenin bir oyunuydu.“Masade kalk, Masade kalk. Uyumak için illa geceyi seçmene gerek yok. “ Her seslenişimde daha sıkı sallıyordum. Birden irkildi ve bana döndü. Korkuyla duvarın köşesine sinişini hiç unutamıyorum. Belki de 40 yıldır bu şekilde uyandırılmamış olmanın verdiği bir boş bulunmaydı. Belki de 40 yıldır ilk kez başkası tarafından uyandırılıyordu. Belki de 40 yıldır uyuyordu. Ne dersiniz… Ben öyle düşünmüştüm…

RİSK

mavilikler | 02 July 2010 16:25

“Peki, ya sıkılırsan?!..”

Konuşma boyunca gözlerinden eksilmeyen güven ifadesi ilk kez gölgelenir gibi oldu. Ancak birkaç saniye süren bu durum yeterli bir cevaptı benim için.

Kelimeler ağır ağır dudaklarından dökülürken, ben çoktan kararımı vermiştim. Ama O bunun farkında olmadığı için, halen cevapla ilgilendiğimi düşünüyor, bu yüzden de sabırsızlanmama neden olan bir çabayla yeni yeni cümlecikler oluşturuyordu.

Baştaki birkaç saniyelik duraksama olmasaydı, her bir cümleyi gerçek bir ilgiyle dinleyecektim. Ama şimdi tek ilgilendiğim, gerçek cevabı örtmeye yönelik bu girişimin bir an önce son bulmasıydı.

TOMURCUKLAR

mavilikler | 12 April 2010 14:15

Hava güzel… Nisan, yağmurlarına ara verdi bugün. Bahar yüzünü gösterdi. Kaldırımlar insan kaynıyor. Evlerinden apartopar çıkmış, güneşe koşuyor herkes. Ben de onlarla birlikte koşar adım yürüyorum o kaldırımlarda. Küçücük bir parça da ben oluyorum o kalabalıktan.

Hepimiz bir bütün olmuş, güneşe açıyoruz tomurcuklarımızı. İçimizde adlandıramadığımız, garip bir telaş; bu yeniden doğuşun tadını çıkararak yürüyoruz gideceğimiz yeri bilmeden.

Arkamda iki genç kız… Bu güneşli havaya son derece uyan cıvıl cıvıl bir neşeyle birşeyler anlatıyorlar birbirlerine. Yüzlerini görmeden, lise çağlarında olduklarını tahmin ediyorum söylediklerinden.

NİNNİ

mavilikler | 06 April 2010 12:00

Yorgun bacaklarını dinlendirmek için o köşede otururken, bir ninni geldi kulağına uzaklardan. Gözleri kapandı kapanacak kendini bırakmışken o sese, annesinin sesiyle sıçradı yerinden: “Yine kuruldun köşeye!.. Oturmaktan başka yaptığın birşey yok.”

Ninninin sesi daha yakından geliyordu sanki. Bir anne uyutmaya çalışırken bebeğini, kendisininkiyse ısrarla uyandırmaya çalışıyordu O’nu. Henüz işten dönmüştü. Yorgundu. Pencerenin köşesinde ayaklarını uzatıp birkaç dakikalık bir şekerleme yapmaya bile hakkı bulunmayan bir evde başka bir evden gelen sesler duymak, O’na garip bir huzur veriyordu. Özellikle o ses bir anneye aitse… Ve şefkat denen duygudan az ya da çok nasibini almışsa…

ölüm geçiyor yanıbaşımızdan sirenlerle

haytaazrail | 04 March 2010 09:50

çatışmanın tam ortasına düşmüşüz,
iki boş mermi kovanı gibi..
canhıraş kavgasındayız sokağın
ölüm geçiyor yanıbaşımızdan sirenlerle

biz ise,
yol hazırlığı içindeyiz bir son seferin
uysal bir çocuk kadar boyun eğmişiz kaderimize
asi bir eşkiya kadar da hizipleşmişiz sanki..

oysa ki,
penahı yok metropollerin,
illegal bir eylemin masum sanıklarıyız işte..
sen bana ben sana sığınıyoruz ardımıza bakmadan
boğularak, kavrularak,yanarak..

bir yandan,
ak-pak alnımızı okşuyor rüzgar, anne eli yerine..
yitirdikçe bulup, öldükçe doğuyoruz her seferinde
arz ve sema şahit ki,
bu hengamede bile düşürmüyoruz aşkı yere.

Gözlerinde Kalbin Görünüyor

astral | 20 February 2010 13:41

‘Mastırdan arkadaşımdı. Yıllardır fallarda çıkıyordu da ben fark etmemiştim. İçmiş o gün, epey. Bana açılacak ya.’

Kıkırdıyordu bir yandan. Gözlerinin içi ışıl ışıl. Umut ve şen kahkahasıyla anlatıyordu, canım arkadaşım. Şaşkınlıkla dinliyordum, nereye gelecek bu hikaye diye. Dört yıllık ilişki üzerine bana anlattığına bak diyor bir yanım, inanmıyordu. İnanmadığımsa, birinin ona yazması değil, bunca yıl ömrüm dediği adamın üzerine başkasına dan diye heyecan duyuyor görünmesine aldırış edemiyordu bir yanım/ bin yanım.

‘Facebooktaki tüm resimlerimi nasıl incelemiş. On üçüncü resimde beyaz oje sürmüşsün. Beyaz mı sürmüşüm dedim; ben bakıverdim, hatırlamıyorum. Yüzünde makyaj yok, çok masum çıkmışsın. İşte o benim en sevdiğim resmin. Asıl sen, osun. Yalın. Gözlerinde kalbin görünüyor. Geldiğimde alnının tam ortasından öpeceğim dedi. Ben de ne dedim biliyor musun? Sen gel, ilk önce sana sarılıp koklayacağım. Bunu söyleyince sesi birden kesildi. Çok etkilendi Leyla! Ay çok heyecanlıyım. Hemen gelse, bana ne dedi biliyor musun? Sen üç çocuk yapacak kadınsın. Aslında ben senden on çocuk isterim ama senin bünyen dayanmaz. Üç çocuk yeter. Kimse senin değerini bilmemiş. Ayrıca ne diyor biliyor musun? Çok feodal tarafları var Leyla. Akşam kaçta eve gidersin? Bu akşam Cuma, sen bu akşam dışarı çıkar mısın? Dışarı çıkarken ailene ben geç geleceğim mi dersin, geç gelebilir miyim mi dersin, dışarı çıkabilir miyim mi dersin, emrivaki mi yaparsın yoksa izin mi alırsın, bunu ne sıklıkla yaparsın, hangi cümleyi kullanırsın? Aileni üzme, onlar önemlidir diyor. Ben de dedim ki: Yok her zaman güzelce izin alırım. Ay çok heyecanlıyım. Kalbim patpat çarpıyor!’

-‘E iyi de Ahmet ne olacak?

– ‘Ne olacağı mı var? Yılbaşında beni dışarı bile çıkarmadı. Yıllar geçti, adamın değiştiği yok; üstelik yüzüğümü verdiği yok. Bıktım. Dönmeyeceğim ona.

-‘Ne oldu evlilik hayalleri, hepsi suya mı düştü?

YOLCULUK

admin | 15 February 2010 15:52

Elimi tuttu önce. Sımsıkı kavradı. Ardından “Hadi!” dedi. “Ne duruyoruz?! Gidelim artık!” Öyle ya… Neden vakit kaybediyorduk ki?! Sanki yeterince çalmamışız gibi zamandan… Daha doğrusu, bendim çalan. O ise bu savurganlığa son vermemi sağlamaya çalışan sadık zaman bekçisi…

Öyle ki, boşa geçecek tek bir saniyeyi bile vermek istemiyordu bana. Artık saniyeleri birlikte kullanıyorduk. Henüz misafirliğinin ikinci günü dolmadan, O karar vermişti buna. Ben de ses çıkarmamıştım. Olsa olsa en fazla birkaç gün daha sürecekti bu durum nasılsa. Sonra O yine geldiği zamanki gibi, yanında bavulu, şirin şirin gülümseyecek, ama bu kez içeri girmek için değil; veda etmek, hiç bitmeyen yolculuğuna kaldığı yerden devam etmek için duracaktı kapının eşiğinde.

CAMLAR TEMİZ OLMALI VE TÜM HAYATLAR UCUZ

il mare | 21 January 2010 09:21

Yedinci kat,karlı ve soğuk hava, koca bir cam boyunca, bir temizlikçinin kolları uzanmakta…

Temizlikçi…Hayattaki tek ödevi buymuş gibi…Birileri hep kirlettiği için,birşeyleri temizleyici…
Başka hayatların,başka ağızların yaşayan nefeslerinin camlardaki intiharları, ve bıraktıkları buğulu lekeler… Temizlenmeli…

Koca bir cam,o nefesler sanki hiç alınmamış gibi,pırıl pırıl olmalı,yeniden yeniden doğmalı,yaşanmışlıkların kattığı lekeler düzenli olarak arındırılmalı… Yeni doğmuş bir bebeğin gözünden bakmalı dünyaya büyük evlerin büyük camları…Hiçbirşey yaşanmamış gibi,dünyada pislik yokmuş gibi…

ÖLÜMÜN DOĞUM SANCISI VE DOĞMAMIŞ ÇAKIL TAŞLARI

il mare | 04 January 2010 12:00

Telaşlı bir geçmişi anımsamanın giderek sakinleştirdiği bir şimdinin kıyısından,hatırlıyorum.
Düşünmeye çalışırken hatırlıyor buldum gene kendimi, düşündüklerim hatırladıklarımdan ibaret adeta…

Ses tonumu hatırladım ve sana anlattıklarımı.Saçmalamalarımı sonra,saçmalamalarını…Gülüyordum o zaman ya hani sana da çaktırmadan,görmüyordun sen,şimdi de aynını yapıyorum.Gülüyorum ama daha çok şeye,en çok kendime..Ses tonuma,yüz ifademe,ufak bir kareye nasıl sığdırmayı becerdiğimi şimdi bir türlü anlayamadığım,istesem de artık yapamadığım o şapşal ifadeye fazlasıyla gülüyorum.Yanındaykenki eskime,çizgilerime gülüyor, ardından biraz ağlıyorum.Yaşsız ve içten,eğri biraz,kambur…Bir soru işareti gibi aynı.. Sonramı ve sonranı bir soru işaretine benzetiyorum;kibirli ve kendinden emin bir başa oturtuyor bütün lahzalarımızı ve saymaya başlıyorum geride kalan soruları…Eğri sorular ve nizamlı..