bildirgec.org

deniz hakkında tüm yazılar

ÖNCE İYİ DÜŞÜN SONRA AL BAŞINI GİT

haberhaberhaber | 04 March 2010 10:30

Stresten, yorgunluktan, parasızlıktan, işsizlikten aşk acısından ayrılıktan(hangisi durumunuza uyuyorsa )alıp başımı şöyyyyleeee uzaklara gitsem hatta ıssız bir adaya gitsem kimse beni bulamasa teknolojiden, gürültüden trafikten işten kurtulsam dediğimiz anlar mutlaka hayatımızda olmuştur.
Her zamanki gibi sabah işe gitmek için penceremin yanındaki tuvalet masama oturdum. Hem makyajımı yapıyorum hem de aralarda pencereden bakıyorum.
Deniz bu gün lacivert ufuk ise grimsi denizin ortasında kocaman bir gemi iki gündür açıkta bekliyor. Uyanık kaptan limana para vermemek için açıkta bekletiyor gemiyi.
Makyajımı bıraktım şu gemiyle ıssız beni kimsenin bulamayacağı bir yere gitsem diye hayale başladım
Evet, gemideyim gemi hayalet bir gemi içinde mürettebat yok beni hayalini kurduğum yere kadar getirdi ama filika olmadığından sahile yakın yere bırakıp tornistan.
Yüzerek sahile geldim Alllahhhh cennet be cennet. Her yer yeşil deniz harika ağaçlar meyvelerle dolu. Dallardan taze taze koparıp meyvelerimi yedim. Karnim doydu mu? yoooo ben meyve ile doymam ki mutlaka karbonhidratlı veya proteinli bir şeyler yemem lazım. Neyse canım hadi doydum, şöyle üzerine demli bir çay yanında sigara hani nerede?
Tamam, tamam bu sayede sığara illetinden kurtulmuş olurum.
Akşam yemekte meyve ee şimdi nerede yatacağım, yapraklardan yatak neden olmasın? Üzerimede yapraklar, gece boyunca yaprakların içindeki mahlûkatlar üzerimde cirit attılar.
Sabah denizde duş ohhh iyi geldi kahvaltı yine meyve, ellerim ayaklarım kremsizlikten kurudu kaşınmaya başladı saçlarım deniz suyundan tiftik tiftik oldu şampuan neyse de benim saçım balsam(saç kremi)olmadan elektrik çarpmış bir kafa nasıl olursa öyle olur.
Terlik yok, ayaklarım taş ve kumlara basmaktan üç gün sonra nasırlaşmış. Yaprak altında yatmaktan böcekler tarafından sokulmuş kollar bacaklar. Kaşıntı giderici krem nerdeeee? Hava karardıktan sonra hiçbir faaliyet yok(Aşk-ı memnu, yaprak dökümü) hahhh hahh ahha. Karanlıkta yat dur.
Gündüzleri deniz meyve, geceleri bir ağaç altında sinip yat.
Yok, kalsın ben başımı alıp ıssız bir yerlere gitmek istemiyorum. Saat ,aman tanrım geç kalacağım
Makyajımı tamamladım çantanı koluma taktım çizmelerimi giydim. Kendimi gürültünün karmaşanın klaksiyon seslerinin ortasına attım.
Gemi hala bu gecede denizin ortasında bekliyor. Boşuna beklersin ben birazdan yaprak dökümünü izleyip bilgisayarbaşında çayımı hüpleterek sörf yapacağım.

İlk

mascalzone latino | 22 February 2010 18:28

Eylül ılıklığında, nispeten rüzgârsız güzel bir gündü. Gökyüzü denize dik uzanan dağın tesinden atlayan parasailingciler ve rengarenk parasailinglerle doluydu, masmavi denizde birkaç sürat botu arkalarında beyaz izler bırakarak kıyıya paralel hızla geçiyorlardı.

Upuzun kumsal plajdan, gökyüzünden iniş yapanları anlatan megafonik bir erkek sesi duyuluyordu. Soğuk biramızı tek kutudan içerken bunları seyrediyorduk. Ama en güzeli, tam karşımızdan denizin içine içine doğru güneşin ağır ağır girişiydi.

”Keşke sonsuza kadar burada kalabilseydik.”
”Arabayı iade etmem gerek.”
”Yalnızca içimden geçeni söylemiştim” Bana baktı ”Yanıma otursana.” Hafifçe yere serdiğim kilime vurdu. Gözleri en içten halleriye üzerime dikilmişti.
Eğilip yanağından öptüm o da kollarıyla boynumu öyle bir sardı ki gövdemin yarısı üzerine abandı ve ağızlarımız birbirimizin sol kulağına denk gelecek şekilde fısıltıyla konuştuk.

Boş kağıt

dizmen | 22 February 2010 17:36

Bazen boş bir kağıda neler düşündüğümü neler hissettiğimi yazmayı planlarken buluyorum kendimi. Diyorum ki hemen bir kalem bulayım ve aklıma ne gelirse yazayım, yazayım satırlar, sayfalar dolusu. Sonra farkediyorum ki aslında benim düşündüklerim ne kağıtlara ne defterlere ne de…. sığar. Kağıt kadar boş ve deniz gibi masmavi olan uçsuz bucaksız gökyüzüne kaldırıyorum kafamı, orda dünyanın büyüklüğünü, evrenin sonsuzluğunu buluyorum. Bu sonsuzluğun içinde anlatmak ve yazmak istediklerimi düşününce, anlıyorum ki ne kadar ufak ve küçüklermiş. Ve birden çocukluğumda, kendimi bisikletin üzerinde buluyorum. Yine sürmeye çalışıyorum, tabi ki pedallara bakmaktan önüme bakmıyorum ve duvarlarla birden arkadaş oluyorum. Sonra nasıl akşama kadar top peşinde koştuğum geliyor aklıma. Tekrar gökyüzüne bakıyorum ve bu sefer yorgunluktan bayılmışım artık, çimlerin üzerinde yatıyorum. Çok mutlu olduğumu hissediyorum, çünkü aşıktım. İlk bakışlar, ilk heyecan ve ilk AŞK. Kendimi öyle mutlu ve güçlü hissediyordum ki, yıldızları saçına taç yapabilirdim sanıyordum.

İKİ KİŞİLİK DÜNYA

admin | 12 February 2010 09:19

Bir yüzde anlamaya çalışıyordum dünyayı. O çizgilerde, çizgileri yaşayan bir yüze dönüştüren ifadelerde dünyanın tüm sokaklarını geziyordum teker teker.

Bu masada, sağıma denizi almış, sonsuzluğun nefesini duyarken yüzümde… Bir kez olsun bakmıyordum sağıma… Kendimi uçsuz bucaksız bir alanda bir zerre gibi hissedebilmek; bu zerreyi büyüten, ‘ben’ yapan herşeyden sıyrılıp, kendimden başka çok az şeye yer kalan bir dünyayı bu kez kendim olmadan, yeni baştan keşfedebilmek için… başka bir yol bulmuştum çünkü: Diğer masalardaki insanların denizde aradıklarını, ben bir yüzde bulmuştum.

Deniz Haydutları: Dünden Bugüne Korsanlık

admin | 09 February 2010 14:30

Kaptan Keitt (1907, Howard Pyle'ın tasviri)
Kaptan Keitt (1907, Howard Pyle’ın tasviri)

Siyah bayrak, kanlı çarpışmalar, tahta bacaklı kaptanlar… : Edebiyat ve sinema, ganimet peşinde denizlerde dolaşanların efsanelerini daima canlı tutmuştur. Korsanlık, deniz ticareti tarihi ve ticaretle uğraşanların veya rakiplerine karşı kullanan ülkelerin tarihinden ayrı düşünülemez. Bu yasadışı faaliyetle düzenli ve resmi deniz savaşlarını birbirinden ayıran sınır, pek de net ve belirgin değildir.

Yunan demokrasisinin ortaya çıkışıyla hırsızlık ve haydutluk reddedilmiş, ticari kurallar geliştirilmiştir. Tukididis, gelişimin önündeki en büyük engelin yasadışı yollarla yapılan korsanlık olduğunu varsaysa da, Ksenefon savaş çerçevesinde yararlı olduğu sürece korsanlığı meşru sayar. 5. yüzyılda Atina Devleti’nin çöküşüyle Anadolu kıyıları ve Girit korsanlığa elverişli hale gelir.
M.Ö. 2.yy‘da, Anadolu’da bir korsan konfederasyonuna rastlanır; Romalıların ülkeye sızmasını engellemek amacıyla Kilikya’da (günümüzde Tarsus) Pontus Kralı Mitridates’in yardımıyla kurulmuştur.

Ünlü korsan Calico Jack'in bayrağı (Jolly Roger)
Ünlü korsan Calico Jack’in bayrağı (Jolly Roger)

Romalıların Akdeniz’de sağladığı ticari güvenlik, imparatorluğun yıkılışıyla son bulur. Bizans İmparatorları düzeni sağlamaya çalışsa da, doğudaki Arap fetihleri ve batıdan gelen Haçlı Seferleri Doğu Akdeniz’i “korsan yatağı” haline getirir.

Denizlerdeki Keşfedilmemiş Yaşam

Chat Noir 1 | 27 November 2009 13:32

Dünyanın 80 farklı ülkesinden çeşitli bilim adamları 10 yıldır deniz dibindeki yaşamın çeşitliliğini araştırıyor.Elde edilen sonuçlar ise ilginç.Denizlerin dinbinde sadece ilk düşündüğümüzde aklımıza gelen çeşitli balıklar,karidesler,ahtopotlar,deniz anaları,mercanlar,deniz kestaneleri,yengeçler yaşamıyor.Adını bilmediğimiz daha önce hiç görmediğimiz bir çok canlı var.Elde ettikleri bilgileri birbirleriyle paylaşan bilim adamları ilginç yaşamlar keşfetmeye devam ediyorlar.Sizde bu ilginç deniz canlılarını merak ediyorsanız haberin detaylarına buradan ulaşabilirsiniz.

boş adam 2

lagos | 23 November 2009 11:42

farketti ki son günlerde fazla küfretmeye başlamıştı. buna da küfredip devam etti boş ve aylak yürüyüşüne.

kendini özgür hissetmesi gerektiğini biliyordu. ama hissedememesi onda farklı etkiler yaratıyordu. ne yapacağını kestiremiyor; bir an intikam ateşiyle yanıp tutuşurken, bir an onu hiç haketmediği hissine kapılıyordu..

başını yukarı kaldırıp, “neden ben?” diye sordu yukarıdakine. cevap alamamak onu daha da dibe çekiyordu. aylardır telefonuna yerli yersiz bakıyor, olası bir “naber?” mesajı bekliyordu içten içe, anlamsız bir ümitle..

YELKENLER FORA

bellybul | 05 November 2009 15:24

Yelken sporu ile ilgilenenler oldu mu? bilmiyorum. Ancak ben taze yelkencilerden biri olarak heyecanımı tespitlerimi paylaşmak istedim. Şimdilik ilk etap eğitimi tamamladım ancak hedefim yat yarışçısı olmak. Denizi, yüzmeyi çok sevdiğimden midir bilinmez yelken sporunu hep çok kendime uygun bulmuşumdur. Ve haklı olduğumu da anladım. Yelken spordan da öte bir şey, bir tutku, heyecan,…Rüzgarın hem dost hem düşman olabileceğini öyle acımasızca anladığınız anlar oluyor ki, aslında yelken aynı zamanda doğayla mücadele, doğaya uyum dansı belki de. Bir de tabi sosyal boyutu var, takım çalışmasını bu kadar iyi yaşayabileceğiniz, ekip olmanın hatta iyi bir ekip olmanın ne kadar hayati birşey olduğunu bu kadar yakından anlayabileceğiniz başka bir aktivite aklıma gelmiyor. Bence bireysel olarak değil sadece, tüm iş yerlerinin de dikkati çekilerek kurumsal anlamda da bu spora yönelinmeli, iyi bir yelken ekibi olabilen ofis çalışanları çalıştıkları kurumu da uçurmaya muktedir olacaklardır zannımca.

Rüzgarınız bol ola, yelkene doğru yelkenlerimiz fora!

Tuz

mascalzone latino | 17 September 2009 15:41

Tuzun kendisi ve kimyası hakkında türlü linkler vererek çeşitli görseller koyarak konuya bilimsel yaklaşımlar sergilemek istemiyorum, dileyen şurdan burdan bakarak bu konulara ulaşabilir.

Yemeklere tat veren tuzun bileşimde, bakteri oluşumuna engel olan şey vardır.

Yaraya tuz basarsanız, yaradaki bakterilerin ve mikropların ölmesine sebebiyet verirsiniz.

Diğer yandan tuzlayayım da kokma felsefesini uygularsanız, et ve balığın uzun süre dayanmasını sağlar değişik tatlarda yiyecekler elde edersiniz.

deniz denemesi

turte | 04 September 2009 13:37

Di’li Geniş Zaman Hikayeleri

DENİZ
Deniz, büyüktür, çok alır çok verir, ister çocuk insan ol ister kocaman insan…
Buraya tam ne zaman geldim diye kendine sordu tabi sormaz olur mu ama aklında kalmazdı hiç böyle başlangıç ve bitiş tarihleri. Yıllar sonra sevdiği birinin doğum gününü ilk kez bir çiçekle kutlama isteği geçmişti içinden, yaptı da, bunun için biraz çaba sarf etmesi kaçınılmazdı. Karşısındaki insanı gerçekten mutlu etme isteği denilen kandırmacaya yenik mi düşmüştü, yoksa gerçekten o kişinin birazcık da mutlu olabilmesi önemli miydi?
Gece uyandığında, gecenin verdiği bir yalnızlık vardı hani, sesin olmadığı, zihnin yarı açık yarı kapalı olduğu, bilincin ne olması ne olmaması, denize bakmak sanki öyle bir şeydi .
Var olan cisimlerin ya da doğanın insan zihnini doğrudan etkilediğini ve yaşamın da buna göre şekillendiğini savunmak nasıl olurdu, bilmiyordu ama öyle düşünmeden de edemiyordu. Varlık, neyle var oluyordu ki hem, kendiliğinden mi yoksa diğer varlıkların yardımıyla mı? Üçüncü paragrafta ikinci soruyu da sorduktan sonra, etrafındaki eşyaları azaltmaya çalışmayı deneyeceğini hissetti ilerde, saf insana ulaşmak içindi galiba. Şimdi olduğu gibi bir şeyler önce bir tohum gibi belirirdi içinde, genelde böyle olurdu, sonra o tohum biraz hareket eder ve güzel bir zemin bulmaya çalışırdı aklında, bunun için de zaman lazımdı. İşte o geçen zamanda bazen birden çok tohum belirirdi, birbirlerine karışırlardı. Sonra hangisinin zamanı gelmişse bir gün pıt diye bir filiz atardı tohumlardan biri, kafası karışıktı, o yüzden tohumlar birbirine karışabiliyordu bazen.
Eskiden varlığında ezildiğini düşündüğü kalabalıklar artık daha az yoruyordu kendisini, etrafındaki insanların “normallikleri”, tek boyutlu yaşamları, bunların dışında bir yaşamı göremiyor olması onun heyecanını yavaş yavaş yitirmesine neden oluyor olabilirdi. Temelde aradığı, önceleri kabul görmek olan birinin artık önce gerçeği arıyor ve yaşamaya çalışıyor olması bunun yanında da kabul görme alt isteğinden arta kalan duyguları yaşaması kimi zaman, bir geçiş döneminde olduğunu hissettiriyordu ona. Çok fazla itiraz etmez, uysal, önemli olanın başkalarıyla ilişkilerinde sürekli anlaşıyor bir görüntüde olmayı tercih edebilen bir insandı hala. Bu tablonun küçüklüğünde yaşadığı eşitsiz bir aile görüntüsünden ve psikolojisinden ileri geldiğini düşünürdü çoğu kez, haklıydı belki. Ama bu durumu fark ettikten sonra sürekli bu ruh iskeletine saldırılarda bulunmuş, küçük zaferlerle avunabilmişti.