farketti ki son günlerde fazla küfretmeye başlamıştı. buna da küfredip devam etti boş ve aylak yürüyüşüne.kendini özgür hissetmesi gerektiğini biliyordu. ama hissedememesi onda farklı etkiler yaratıyordu. ne yapacağını kestiremiyor; bir an intikam ateşiyle yanıp tutuşurken, bir an onu hiç haketmediği hissine kapılıyordu..başını yukarı kaldırıp, “neden ben?” diye sordu yukarıdakine. cevap alamamak onu daha da dibe çekiyordu. aylardır telefonuna yerli yersiz bakıyor, olası bir “naber?” mesajı bekliyordu içten içe, anlamsız bir ümitle..
istemdışı da olsa istikameti yine aynıydı; geldiği yer, deniz.. ona en çok huzur veren, yaşadığını hissettiren tek yerdi belki. kıyıya vuran her dalganın geri çekilmesiyle birlikte içindeki piç de geri çekiliyor; suyun her köpürmesiyle ruhu biraz daha beyazlaşıyordu. rüzgar yüzüne vurdukça gözleri biraz daha yaşarıyordu. aklından geçenleri denize bırakmak istiyordu. biliyordu ki dip akıntıları temizler denizi, atar bu pisliği de..onun şu an ne düşündüğünü merak ediyordu. bir başkasına kendisinden bahsediyor muydu? nefretle mi anıyordu acaba, yoksa o da özlüyor muydu deli gibi? belki hiçbir zaman bilemeyecekti. umarsızca karşılaşmayı istiyordu bir umut. o zaman sorularının bir kısmına cevap bulabilirdi belki. belki bir yabancı gibi davranacak, belki de dudaklarına yapışacaktı. kimbilir..bunları düşünürken suyun diz kapaklarını çoktan aştığını farketti. umursamadı. ilerledi, ilerledi, iler..