bildirgec.org

turte

11 yıl önce üye olmuş, 2 yazı yazmış. 1 yorum yazmış.

İstanbul da Çamurlu Su

turte | 14 September 2009 14:15

Di’li Geniş Zaman Hikayeleri

İSTANBULDA ÇAMURLU SU

Eskiden, yağmur yağar da sular toprak yoldaki çukurlarda birikinti oluşturunca, elimize kağıt, çalı çırpı ne bulursak alır o birikintinin üstünde yüzdürürdük, yağmurdan yağarken olmasa da yağdıktan sonra epey zevk alırdık.
Altı yılım geçti İstanbul’da. Kar fırtınalarına, yoğun yağışlarına, trafik çilelerine, okul tatillerine tanık olduğum kent hemen her noktası kamerayla gözlense de yine insan hayatının pek de değer görmediği bir yer hala. Bundan yaklaşık 5 sene önce, yurt camından karın ne kadar da çok yağdığını konuşuyorduk arkadaşlarla. O zaman da büyükşehir belediyesi çalışıyordu, her şey içinde yaşayan insan için yapılıyordu. O fırtına sırasında da onlarca kişi Silivri yolunda mahsur kalmış, donmuş, ölmüş, korkulu anlar yaşamış ve ne kadar değersiz olduğunun bir kez daha farkına varmıştı.
Eylül ün altısında meydana gelen ve deyim yerindeyse sular altında bırakan yağışlar belediyenin belini bükmüştü, oysa belediyenin bir afet koordinasyon merkezi vardı ve bu merkez ilgili dairelerle an be an ilişki içerisindeydi. Nasıl olurdu da kırk elli yılda bir yağacak yağmur kendini daha önceden belli etmemiş, Allah ın işi birdenbire ortaya çıkmıştı. Bunca insan gerçeklerle mi bilgilendiriliyordu yoksa geçiştiriliyor muydu şikayetler?
Alttaki fotoğraf gibi miydi sabit maaşla çalışan ve aniden anayolda seyahat ederken suya kapılan insanın hali İstanbulda ? Bölgenin coğrafi özelliği nedeniyle bunlar olmuştu zaten, üstüne bir de “Allah ın takdiri” yoğun yağış, malum sıktığımız spreyler parfümler ozonu delmişti sayın belediye başkanının da onadığı gibi, valimiz yağma lafını edenlerin ağzına oracıkta biberi sürmüştü bile, televizyon kanalları ana haberden sonra selin pek uğramadığı yaşamları konu alan magazin programlarını ya da dizileri gösterecekti yine….

deniz denemesi

turte | 04 September 2009 13:37

Di’li Geniş Zaman Hikayeleri

DENİZ
Deniz, büyüktür, çok alır çok verir, ister çocuk insan ol ister kocaman insan…
Buraya tam ne zaman geldim diye kendine sordu tabi sormaz olur mu ama aklında kalmazdı hiç böyle başlangıç ve bitiş tarihleri. Yıllar sonra sevdiği birinin doğum gününü ilk kez bir çiçekle kutlama isteği geçmişti içinden, yaptı da, bunun için biraz çaba sarf etmesi kaçınılmazdı. Karşısındaki insanı gerçekten mutlu etme isteği denilen kandırmacaya yenik mi düşmüştü, yoksa gerçekten o kişinin birazcık da mutlu olabilmesi önemli miydi?
Gece uyandığında, gecenin verdiği bir yalnızlık vardı hani, sesin olmadığı, zihnin yarı açık yarı kapalı olduğu, bilincin ne olması ne olmaması, denize bakmak sanki öyle bir şeydi .
Var olan cisimlerin ya da doğanın insan zihnini doğrudan etkilediğini ve yaşamın da buna göre şekillendiğini savunmak nasıl olurdu, bilmiyordu ama öyle düşünmeden de edemiyordu. Varlık, neyle var oluyordu ki hem, kendiliğinden mi yoksa diğer varlıkların yardımıyla mı? Üçüncü paragrafta ikinci soruyu da sorduktan sonra, etrafındaki eşyaları azaltmaya çalışmayı deneyeceğini hissetti ilerde, saf insana ulaşmak içindi galiba. Şimdi olduğu gibi bir şeyler önce bir tohum gibi belirirdi içinde, genelde böyle olurdu, sonra o tohum biraz hareket eder ve güzel bir zemin bulmaya çalışırdı aklında, bunun için de zaman lazımdı. İşte o geçen zamanda bazen birden çok tohum belirirdi, birbirlerine karışırlardı. Sonra hangisinin zamanı gelmişse bir gün pıt diye bir filiz atardı tohumlardan biri, kafası karışıktı, o yüzden tohumlar birbirine karışabiliyordu bazen.
Eskiden varlığında ezildiğini düşündüğü kalabalıklar artık daha az yoruyordu kendisini, etrafındaki insanların “normallikleri”, tek boyutlu yaşamları, bunların dışında bir yaşamı göremiyor olması onun heyecanını yavaş yavaş yitirmesine neden oluyor olabilirdi. Temelde aradığı, önceleri kabul görmek olan birinin artık önce gerçeği arıyor ve yaşamaya çalışıyor olması bunun yanında da kabul görme alt isteğinden arta kalan duyguları yaşaması kimi zaman, bir geçiş döneminde olduğunu hissettiriyordu ona. Çok fazla itiraz etmez, uysal, önemli olanın başkalarıyla ilişkilerinde sürekli anlaşıyor bir görüntüde olmayı tercih edebilen bir insandı hala. Bu tablonun küçüklüğünde yaşadığı eşitsiz bir aile görüntüsünden ve psikolojisinden ileri geldiğini düşünürdü çoğu kez, haklıydı belki. Ama bu durumu fark ettikten sonra sürekli bu ruh iskeletine saldırılarda bulunmuş, küçük zaferlerle avunabilmişti.