Bir yüzde anlamaya çalışıyordum dünyayı. O çizgilerde, çizgileri yaşayan bir yüze dönüştüren ifadelerde dünyanın tüm sokaklarını geziyordum teker teker.Bu masada, sağıma denizi almış, sonsuzluğun nefesini duyarken yüzümde… Bir kez olsun bakmıyordum sağıma… Kendimi uçsuz bucaksız bir alanda bir zerre gibi hissedebilmek; bu zerreyi büyüten, ‘ben’ yapan herşeyden sıyrılıp, kendimden başka çok az şeye yer kalan bir dünyayı bu kez kendim olmadan, yeni baştan keşfedebilmek için… başka bir yol bulmuştum çünkü: Diğer masalardaki insanların denizde aradıklarını, ben bir yüzde bulmuştum.Bana ne kadar tanıdık bakıyor, baktıkça nasıl

eritiyordu içimi!.. Orada; O’nun bu kadar bilerek, şefkatle baktığı ‘o şey’ dışındaki herşey eriyordu. O şey gitgide büyüyor, büyüdükçe daha derinden hissettiriyordu sağ yanımdan gelen esintiyi.O’nun bende sevdiği; beni O’na tanıdık kılan, çünkü herkeste aynı olan o şey… beni ve O’nu küçültüyor, küçültüyor, sonunda evrende minicik bir zerreye dönüştürüyordu. Ama ikimiz de öylesine dikkatle ve başka hiçbirşeye yer vermeden bakıyorduk ki birbirimize!.. Evren de bizim gibi gitgide küçülüyor, sonunda sadece bu masa ve ikimizden ibaret küçücük bir dünya kalıyordu geriye.