Bazen boş bir kağıda neler düşündüğümü neler hissettiğimi yazmayı planlarken buluyorum kendimi. Diyorum ki hemen bir kalem bulayım ve aklıma ne gelirse yazayım, yazayım satırlar, sayfalar dolusu. Sonra farkediyorum ki aslında benim düşündüklerim ne kağıtlara ne defterlere ne de…. sığar. Kağıt kadar boş ve deniz gibi masmavi olan uçsuz bucaksız gökyüzüne kaldırıyorum kafamı, orda dünyanın büyüklüğünü, evrenin sonsuzluğunu buluyorum. Bu sonsuzluğun içinde anlatmak ve yazmak istediklerimi düşününce, anlıyorum ki ne kadar ufak ve küçüklermiş. Ve birden çocukluğumda, kendimi bisikletin üzerinde buluyorum. Yine sürmeye çalışıyorum, tabi ki pedallara bakmaktan önüme bakmıyorum ve duvarlarla birden arkadaş oluyorum. Sonra nasıl akşama kadar top peşinde koştuğum geliyor aklıma. Tekrar gökyüzüne bakıyorum ve bu sefer yorgunluktan bayılmışım artık, çimlerin üzerinde yatıyorum. Çok mutlu olduğumu hissediyorum, çünkü aşıktım. İlk bakışlar, ilk heyecan ve ilk AŞK. Kendimi öyle mutlu ve güçlü hissediyordum ki, yıldızları saçına taç yapabilirdim sanıyordum.Zaman içinde dünyada olan olayları fark ettim; güneşin doğmasını, çiçeklerin her sa-bah tekrar açmasını, kuşların neşe içinde ötmesini, denizin ahenk içinde kayaları tokat-lamasını, akşam güneşin batmasını, yıldızların çıkmasını. Bunları fark ettiğim zamansa ne kadar zengin olduğumu anladım. Çünkü böylesi güzellikleri her gün görebiliyor, işitebiliyor ve hissedebiliyordum. Ya böylesi bir zenginliğim olmasaydı…..Bu zenginliklerin yetmediği veya canım sıkıldığı zaman diğer bir zenginliğim olan dostlarımda burada olsaydı diyorum. Peşi sıra onlarla yaptığımız şeyler aklıma geliyor ve gülüyorum.