Di’li Geniş Zaman HikayeleriDENİZDeniz, büyüktür, çok alır çok verir, ister çocuk insan ol ister kocaman insan…Buraya tam ne zaman geldim diye kendine sordu tabi sormaz olur mu ama aklında kalmazdı hiç böyle başlangıç ve bitiş tarihleri. Yıllar sonra sevdiği birinin doğum gününü ilk kez bir çiçekle kutlama isteği geçmişti içinden, yaptı da, bunun için biraz çaba sarf etmesi kaçınılmazdı. Karşısındaki insanı gerçekten mutlu etme isteği denilen kandırmacaya yenik mi düşmüştü, yoksa gerçekten o kişinin birazcık da mutlu olabilmesi önemli miydi?Gece uyandığında, gecenin verdiği bir yalnızlık vardı hani, sesin olmadığı, zihnin yarı açık yarı kapalı olduğu, bilincin ne olması ne olmaması, denize bakmak sanki öyle bir şeydi .Var olan cisimlerin ya da doğanın insan zihnini doğrudan etkilediğini ve yaşamın da buna göre şekillendiğini savunmak nasıl olurdu, bilmiyordu ama öyle düşünmeden de edemiyordu. Varlık, neyle var oluyordu ki hem, kendiliğinden mi yoksa diğer varlıkların yardımıyla mı? Üçüncü paragrafta ikinci soruyu da sorduktan sonra, etrafındaki eşyaları azaltmaya çalışmayı deneyeceğini hissetti ilerde, saf insana ulaşmak içindi galiba. Şimdi olduğu gibi bir şeyler önce bir tohum gibi belirirdi içinde, genelde böyle olurdu, sonra o tohum biraz hareket eder ve güzel bir zemin bulmaya çalışırdı aklında, bunun için de zaman lazımdı. İşte o geçen zamanda bazen birden çok tohum belirirdi, birbirlerine karışırlardı. Sonra hangisinin zamanı gelmişse bir gün pıt diye bir filiz atardı tohumlardan biri, kafası karışıktı, o yüzden tohumlar birbirine karışabiliyordu bazen.Eskiden varlığında ezildiğini düşündüğü kalabalıklar artık daha az yoruyordu kendisini, etrafındaki insanların “normallikleri”, tek boyutlu yaşamları, bunların dışında bir yaşamı göremiyor olması onun heyecanını yavaş yavaş yitirmesine neden oluyor olabilirdi. Temelde aradığı, önceleri kabul görmek olan birinin artık önce gerçeği arıyor ve yaşamaya çalışıyor olması bunun yanında da kabul görme alt isteğinden arta kalan duyguları yaşaması kimi zaman, bir geçiş döneminde olduğunu hissettiriyordu ona. Çok fazla itiraz etmez, uysal, önemli olanın başkalarıyla ilişkilerinde sürekli anlaşıyor bir görüntüde olmayı tercih edebilen bir insandı hala. Bu tablonun küçüklüğünde yaşadığı eşitsiz bir aile görüntüsünden ve psikolojisinden ileri geldiğini düşünürdü çoğu kez, haklıydı belki. Ama bu durumu fark ettikten sonra sürekli bu ruh iskeletine saldırılarda bulunmuş, küçük zaferlerle avunabilmişti.Az önce yolda gördüğü kadın, sanki dünyayı göğüslerinin arasında taşıyormuş gibi öne doğru dik bir gururla gelip geçti tekrar yanından. Kadın, kendini keşfetmeden ölmezdi galiba, her kadın er ya da geç kendi bedenini, ruhunu adam ruhlara göre daha ince fark edip öyle göçerdi dünyadan.Deniz, hala oradaydı dümdüz, baktıkça içeriye doğru derinleşen başka neler vardı acaba yaşam alanına dahil? Bankta şöyle bir doğruldu, kendini herhangi bir edebiyat “atölyesi” ndeki bir “tornavida”ya benzetmiş, bir şeyleri sıkıştırıp gevşettiği hayalini kurmuştu. Mühendislik fakültesi bitmeden en çalkantılı ruh hallerinde olduğu dönemleri, yazı yazmayı neden bu kadar önemsediğini, onun için neyi ifade ettiğini bulmuştu işte tam o sırada. Denizin hemen altında bir deniz daha vardı, onun da bedeninin ruhunun bir kat altında bir insan daha gizliydi, yazı bir kat alta inip nefessiz bir keşif yapabilen ve tekrar yüzeye çıkan tek araçtı. Aslında bu durumda denizin altında kaç deniz olduğunun bilinemeyeceği gibi insanın içinde de kaç insanın gizli olabileceğini bilmek zordu, galiba.Zor olan insanın kendisini istediği insana dönüştürmesi, kendini gerçeklemesiydi. Genelde çoğusu, başkalarını değiştirmeye çalışarak devam ederdi yolculuğuna. Bu yüzdendi barış olsun, kardeşlik olsun, birbirimizi anlayalım istekleri bitemiyordu. Dünya bir varlıklar kabulüydü, gelen herkesin bir zamanlık geçerliliği oluyordu, aslında hem çok şey olmalı hem de hiçbir şeyin değişmesine gerek yoktu.Hafif yağan yağmurla birlikte banktaki yerini su damlalarına bırakmış, yavaştan kaybolmuştu.ömer(di)