Parayla satın alınmış dost deniyormuş halk arasında psikologlara. Felsefe öğretmenim insanların psikologlara olan olumsuz bakış açısını anlatırken yıllar önce bu sözü söylediğinde çok ilginç buldumsa da biraz da ağır bulduğumu itiraf etmeliyim. Ama hep de şu soru takılır kafama; Psikologlar ne işe yarar? Sadece dert dinleyip bilimsel çözüm bulmak mı? Ya da karşısındakine yalnız değilsin duygusunu aşılamak mı?
Kişi uyumsuzluk problemi çekiyor. Hayattan kendini soyutlamış ve kendi dünyasını yaratmış. Hiç arkadaşı yok. Nasıl yardımcı olabilir ki psikolog bu kişiye somut bir şekilde? Neden böylesin anlat bakalım gibi özgeçmişinden yola çıkarak mı sorunu çözer ya da taktik mi verir hayatın akış formülüyle ilgili? Sonuçta dert de dinlese taktik de verse yine kişinin kendisine bağlı değil mi uyumsuzluk problemini çözmek?
Kişi eşiyle, sevgilisiyle, ailesiyle çeşitli problemleri vardır. Psikolog tüm bu sorunları üniversite de ezberlediği kitaplardaki bilgileri aktararak mı yapıyor?
Yoksa psikologlar çözüm üretmiyorlar da sadece yol mu gösteriyorlar? O zaman neden psikologlar var ki? Kime sorununu söylesen sana mutlaka kendince bir yol gösterir ama hiçbiri somut bir çözüm olmaz. Kişi yalnızsa yine yalnız kalıyor konuşmadan sonra. Sonuçta psikologa da gitse başkasına derdini de anlatsa yine her şey kendisinde bitiyor. Yani kimse kişinin elinden tutup; Bak bunlar benim arkadaşlarım. Bundan böyle seninde arkadaşların demiyor. Yine kendi performansını kendi göstermek zorunda kalıyor hayat karşısında.
Hadi biz böyle düşünüyoruz, peki psikologlar neden özeleştiri yapmazlar?
– Neden bu mesleği yeterince tanıtamadık?
– Neden psikologa gitmelisin dendiğinde ben deli miyim diye karşılık veriliyor?
– Neden psikologa gitmenin maliyeti yüksek? (Duyduğuma göre bir seans yani saati 40-50 milyondan başlıyor)
(Eyvah, yazı amacından çıktı… Ne anlatmak istedim konu nereye geldi… Anlaşılmış mıdır acaba yazıda anlatılmak istenen?.. Hayır, ne alakası var psikologa miskologa filan ihtiyacım yok benim!..)
yorumlar
psikolog derdinize derman olmaz. sadece nerede hangi soruyu sorması gerektiğini bilir ve bu sayede sizi köşeye sıkıştırır (satranç gibi düşünün). köşeye sıkışınca da cevaplamaktan kaçtığınız sorularla yüzleşirsiniz.
burada yol ikiye ayrılır; ya o korktuğunuz cevapları verip kendinize yeni bir yön çizersiniz ya da o ana kadar yaptığınız gibi yine herşeyi inkar eder ve boşuna 40-50 milyon verip odayı terkedersiniz.
eğitimleri süresince insan psikolojisinin belli kalıplarını öğreniyorlar ve siz bu kalıplardan birkaçına mutlaka uyuyorsunuz. her kalıbın da ayrı taktiği var köşeye sıkıştırmak için. ama bunu bilerek giderseniz, yine işe yaramaz.
psikologa ikinci kez başvurmak da birincisinde verdiği sonucu vermez. çünkü kimse aynı numarayı iki kez yemez.
yine de psikologla konuşmak, psikiyatra gidip burnunuza hap dayatılmasından daha iyidir diye düşünüyorum.
“aile eş dost” grubu, sizi tanıdıkları için taraflı davranır. karşılarında içinizde tuttuklarını anlatamaz ve ağlayamazsınız. çünkü ya onlar da ağlar ya da sizi teselli etmeye çalışırlar. bu durumda ağlamak işlevini yitirir. (çevre konusunda genelleme yapmak doğru muydu bilmiyorum ama “tecrübeyle sabit” sözünden destek aldım.)
bence konuştuğun psikoloğun en az senin kadar ya da senden daha bilge olması gerek.
yani senin asıl sorunun hayatın anlamsızlığı ve evrenin soğukluğuysa, “hava güzel, para var, kızlar var… hayat ne hoş haydi sen de coş” şeklindeki yaklaşım sana yaramaz. sana alternatiflerini sorgulama imkanı verecektir. veremezse de zaten, bırakırsın.
psikiyatr ise işleyiş bozukluklarını görüp seni düzene uygun bir hale getirmeye çalışır gibi görünüyor ki.. ben korkarım öyle şeylerden. yani kendi bilincime kontrolüm dışında bir etki yapılıyor olacak. yani bir hap yutucam ve o hapın etkisini anlayamıyacağım, çünkü o hapın etkisi, hapın etkisinin iyi olduğunu sorgulama yeteneğini azaltarak kabul ettirmek gibi geliyor. yani bir dönem vardı, deli-bozuk bir arkadaşım birtakım psikiyatrist reçetelerine başvurmuştu. 6 aylık bir süre boyunca, okula gidip gelmesi düzeldi, aile ilişkileri düzeldi vs.vs. ama gerçekten istenen bu muydu? düzelmek demek ne demek? CONFORM diye bir kelime var ya ingilizcede, UYUM sağlamak diye karşılanabilir.. işte seni buna getiriyorlar, ve bütün çatışmalara sebep olan öz benliğini yitiriyorsun…
heeerneyse… psikologlar bilge kişiler olmalıdır. köşeye sıkıştırmak illa ki doğru bir terim değil.. biraz daha geniş bir tabir daha iyi olurdu… ama asla, “boşver, takma” ya da “doğru yol budur” şeklinde yaklaşımlara başvuramazlar.
psikoloğa gitmenin delilik alameti olduğuna dair genel bir kanı var toplumda…birkaç gün evvel üni.de hoca sınıfta susturamadıklarına en sonunda “psikoloğa görünün en iyisi,heralde bundan daha kırıcı konuşamam.” mealinden sözler sarfetti.çok saçma! her psikoloğa giden aklen sakat mı olmamlı?
“köşeye sıkıştırmak” psikoloğun mesleğini değil, kullandığı tekniği ifade etmek için başvurduğum bir tabirdi. köşeye sıkıştırılmazsak sonuca ulaşamayız diye düşünüyorum. onlarca yöntemden sadece biri…
bu arada tanıdığım bir psikoloğun sevgilisi de terapi için başka bir psikoloğa gidiyordu. yakınınızdaki insanların size bir yere kadar destek olabileceğine oldukça iddialı bir örnek bence…
…gittiğim zamanlar baya faydasını gördüğümü söyleyebilirim.. Bana garip gelen ve o zaman kızdığım husus; sorduğumda, benim ilaç tedavisi görmemin saçma olacağı ve benim hiçbir sorunum olmadığını söylemesiydi.. Nasıl böyle bişey derdi? 🙂 Ben ki, o esnalarda kafayı sıyırmak üzere olan biri.. 2seans gitmiştim o kadına. Ve sonunda normal olduğumu öğretmişti. Hoş; daha sonraki seans dışı karşılaşmalarımızda o insan(!)dan baya bi soğumuş ve mesleğine baya bi küfretmiştim ya.. Her meslekte kılçık olabiliyor tabiki..
Psikolog ve psikiyatrist ayrımını da yapmak gerekir bence.. Birisi tıp gibi 6yıllık kafa ütüleyici bir eğitim alıyor, ustune bir de uzmanlık.. Diğeri de psikoloji okuyor (ki; bu felsefe veya sosyoloji okumaktan farksız türkiye şartlarında). Sonuçta olay mesleği yapan kişinin içinde bitse de… Yani, ruhu psikolojiye uygun olup da psikolog olanı, 10yıl okuyup da psikiyatrist çıkan paragözlere tercih eder insan… Yine de bilemiyorum ama, türkiye şartlarında çok çok farklı gibi duruyor bu iki meslek, konum olarak…
çoğu arkadaşımın psikolojisai bozuk 🙂
cnbce’de bir dizi vardı,.. hastanın (ne diyebilirm başka,.. tamam psikologlara gidenler hasta degildir ama,.. müşteri desem daha mı iyi) yüzü, uzandıgı yerin konumu itibariyle doktora dönük degil (öyle mi olur?),.. doktor da dinlermiş gibi yapıp sürekli bişiler tıkınıyor,..
bana hep samimiyetsiz gelmiştir bu ilişki,.. yine de tecrübem olmadıgından atıp tutmayayım,..
tıkınmak deyince,.. geçen gün pictionary oynarken tıkıştırmak diye bir kelime geldi bana,.. anlatamadım,.. zor degil mi,..
çok yakın bir akrabam ciddi bir sorun yaşadı. bir süre için kliniğe yatırmamız gerekti. klinikte yatarken benle yaptığı konuşmalar ona iyi geliyordu ama geçirdiği buhranın bünyesinde yarattığı etkiler ancak psikiyatrın verdiği haplarla önlenebiliyordu. ama aynı psikiyatr onu dinlemiyordu bile. genel haline bakıp “daha yatması lazım, şu ilaçları veriyorum” deyip gidiyordu. bir süre sonra klinikte yatmanın onu daha kötüye götüreceğine karar verdik ve eve çıkardık. şimdi psikiyatrın verdiği ilaçların almaya devam edip, bir psikologa içini döküyor. bizim için de şimdilik en olabilecek çözüm bu görünüyor. ama hiçbir zaman eskisi gibi olmayacağını da biliyoruz. hep bir soru işareti olacak artık, onun için de, bizim için de.. asıl çaresiz kaldığım nokta şu oluyor: konuştuğumuzda bana anlattığı sorunların üstesinden kendi zekasıyla gelebileceğini görüyorum ve bu yönde telkin yapıyorum. ama ben bunu kendi görüş açıma göre düşünüp söylüyorum. belli ki o cepheden işler hiç de öyle görünmüyor. ve ikimiz de bir çaresizlik duygusuyla konuşmayı bitiriyoruz. oysa psikologla yaptığı konuşma ona daha iyi geliyor. sonuçta bir sarmalın içinde gezinip duruyoruz.
panikatak diye bir hastalık vardır. insanın hiç bir sorun yokken kendi kendine hasta olması derler.
“ay ayy ayy fenalasıyorum. cok kotuyum. DOKTORRR!” diye bagırarak, kendi kendilerine kalp krizi bile gecirebiliyorlar.
Özetle insana ne oluyorsa kendisinden dolayı oluyor.Bundan dolayı cozumde insanda.
Sadece ilaç ile çözülebiliyor diye biliyorum..
Bir de olayın John Nash tarafı var 🙂 Ya, bu adam kendi kendine şizofreni çözebilmişse gerçekten, çok ilginç bir durum. Yani, beyni orada o küçük kız çocuğunun hiç büyümemesinden dolayı olayı farkediyor ama, onların gerçek olmadığını bilmesine rağmen gitmelerine engel olamıyor, nası iş bu ya? 🙂
havadan sudan: havadan sudan konuş sen biraz..
nedir köşeye sıkıştırmak..
onlarca psikoloji ekolü var başka başka…
hepsi değişik yaklaşır insana…
bizim gibi hala insani ilişkinin üst düzeyde olduğu bir toplumda psikologlara ihtiyacı olanların sayısı az ama batı toplumlarında insanlar hücrelerinde yalnızlar gerçekten..insani bir muhabbet için bile bu paraları verebiliyorlar…
nash olayını tartışmıştık okulda
bende takıldığın noktaya takıldım.. kafada çözümleyemedim ama oluyomuş bööle şeyler..
bir de psikiyatri konusunda..
ilaçlar çok da kötü şeyler değil gerçekten.. bozulmuş beyin kimyasını düzenleyici işlevleri var.. evet etik olarak içten içe bende istemem kullanmayı ama işe yarıyor.. dostlarımın tecrubeleri ile sabittir…
malesef şizofreni kadar olmasa da benim de böyle bi sorunum var.Ortalıkta tepemden ,arkamdan ,ordan burdan bakan,dokunan insanlar görme.Ama bu sadece çok ağladığımda oluyor,sadece bu durumda böyle şeylerle karşılaştığımı farkettim.Ama korkularıma engel olamıyorum malesef.Manyakça bişey,acaip gerilimli oluyor,bazen kaptırıp defolun be falan diyorsun ki şizofren olmaya yakınım sanırım,futur bi şey söyle bana.Ne bu böyle? aydınlat beni
işte o ablamız benim için ideal psikolog. Komik gelecek ama, bi ara kafaya takıp onun numarası bulmuş, işyerini aramıştım… 🙂 [T.sekreter’de, o güzel konuşmasıyla konferanstan falan bahsetmişti] Onun anlatış ve ikna tarzı, beni sanırım çoğu konuda iyileştirebilirdi.. [Geçti Bor’un Pazarı..]
Demek istediğim; psik. dediğin hastanın yapısına da uygun olmalı bence. Yani, en azından benliğinin reddetmediği bi tip olmalı. Mesela, o ablamız çoğu insana da itici gelirdi aynı zamanda..
Size uygun bi psik.la irtibata geçin derim nacizane, Şamo.
keşke ben de görsem öyle hayaller;uzaylı görsem,hayalet görsem,cin görsem.
Evet,ben bunları görmek istiyorum…
görmek sorun değil,sadece rahatsız edici olmaları sinir bozucu,beninle sinemaya falan geliceklerse hiç sorun etmem,başımın üstünde yerleri var.Zaten gördüklerimin çoğu karanlık suratlı,çirkin,ürkütücü.İçini karartmana ne gerek var?
İlahi necrodome,görünce napıcaksın onu merak ediyorum.Söyle bana neden?
ben tanırım arkadaşı.. hayatında renk istiyor… 🙂 Farklı bir tad ve heyecan yani..
o kadının “bir erkek “ağladığında” diye bir kitabı var.Neydi… jülide sevim pir; hah hatırladm işte.
konuşma tarzı, vurguları ve hayata bakışı ile beni deli ederdi. ne zamandır rastlamıyorum. trt’de “türkü türkü türkiyem”i sunan kızla kardeş olması gerektiğine hükmetmiştim.
bir italyan dergisiydi sanırım…
bu ay ya da geçen ayki sayısında delilerdi derginin konusu;
dünya çapında birsürü ülkede akıl hastalarına uygulanan tedavi(!) ya da bazı yerlerde kontrol altına alma yöntemleri inceleniyordu. birsürü deliyle yapılan röportajlar ve sayfalar dolusu deli fotoğrafları var. konuyla ilgi olmasanız bile, üslup çok güzel. edinin derim.
ama asıl değinmek istediğim nokta, dikkatimi çeken bir delinin sözleriydi,
Röportör: peki, senin hastalığın nedir?
Deli: benim hastalığım günde dört beyaz hap ve bir yeşil hap.
evet evet. bende lav silahı olup püskürmek isterdim jülide’ye. Şimdi tvde görmediğim için öfkem geçti ama. Selam ediyorum kendisine.
bir başka kişi benden daha çok sinirlenemez herhalde bu hatunu görünce. dünyanın en korkunç yaratığı değil mi ama ya?
Sanirim aranizdaki en KIL kisiyim, bu kadar dusmani oldugunu bilmiyordum, cok sevdigim o insanin 🙂
psikolog olayinin ozellikle bati toplumlarinda fazla olma nedeninin orda insan iliskilerinin daha mesafeli olmasi ; insanin icini dokecek birisini daha zor bulabilmesi diye okumustum bir yerde.
bide tam oalrak bilmiyorum proseduru ama amerikada psikologlarinda mezun olduktan sora bir sure daha kıdemli bir psikologa belirli araliklarla gorunmesi gerekiyordu.o psikolog onun hakkinda raporlar felan yaziyodu. (bakiniz irvin d. yalom “divan”)
psikolog ve psikiyatrist tanımını yapmaya gerek yok sanırm..bende psikiyatri okumk isteyen hafif bunalımlı borderline sendromu yaşayan bi insanın diyim..bilmeyenler açıklayayım borderline;şizofrenden bir önceki vaka diyede tanımlanıyo..kişi ciddi bir gerçeklik kaybına henüz uğramamış olmasına rağmen ve yaptıklarının bilincinde olmasına rağmen yaptıklarına engel olamıyo..genetik bir reaksiyon ve organik bir köken rastlanmamış bu hastalıkta..ayrıca hayaller gör me de yok..ama sanrılar,paranoyalar,ki en çıldırtıcısı bu,depresif konversiyonlar..
içinden çıklıamaz gibi gözüküyo..psikoterapistle ve birkaç ilaçla halledilebilecek birşeymiş..ama kullanılan ilaçlar antipsikotik..ve bu hastalığın psikotik bir özelliği yok normalde..
bazen tarifsiz bir acı nöbeti geçiriyorum..bunu hayattan kopma anım diye tanımlıyorum..kimseyle konuşmak istemiyorum..iletşim kapanıyo..kendi içimdeki sorgu platformu hemen kuruluyor..ve tanıdığım hatat tanımadığım tüm insanların benim içim söyleyebilcekleri ve söyledikleri herşey devasa boyutlar halinde üstüme biniyor..işahım yok zaten..zorla yemek yiyorum..şöyleki 4 gün sadece bir öğün..geri kalan 3 gün tıka basa..ve sonunda kusuncaya dek..sonra sürekli bir ölme isteği var..yada yaratma anlarında daha şizoidsel kimliğe giriyorum..yaptığım resimler ürkütücü(benim açımdan görenler apışıp kalıo)olmakla birlikte yardım çağırısı gibi birşey..ama sadece sanatsal açıdan bakanlara uyuzz oluyorum..
doktora gittiğim falan yok..vede ilaç da almıyorım…yeterince ilaçla doldurdum içimi..hatta onlar yüzünden ellerimi çok iyi kullanamıyorum yani yavaşş..bir psikiyatr derdin dermanı değildir..çözüm önerisi getirmez..kendinle yüzleşmeni ve kendi kendine nasıl savaşabileceğini gerek gıcık ederek gerek kendine hayran bırakarak öğretir..
ben aşık olmuştum psikiyatristime sonra başka derdim kalmadı zaten:))
şimdi alakasız bişey yazıyım kendim için ürettim,her sanatçı delidir..ama her deli sanatçı olmayabilir..dikkat etmek gerek..
borderline , işte adı konuldu .Futur ilgilenmedi benimle ama bulduk ismini.
türkü türkü türkiyemdeki o dediin kızla üniversitede aynı sınıftaydık biz. çok kuul takılırdı ve hoştu bayaa. trt2de çıkardı o dönem. “işte bu kız çok meşhur olacak” derdik biz buna bakıp. sonra bi gün bana kopya verdi bi sınavda, öyle bi yakınlık oluştu gereksiz bi şekilde. ama çok hoştu, salak diildi o zaman ve maskeli balodaymış gibi giyinmezdi asla. ama çok talihsiz bi günde sınıfta manalı bi ses tonuyla eski bi anglosakson şiiri okuduktan ve bittiğinde de gözlerini sildikten sonra hiçte düşündüümüz gibi olmıycaanı hissettim birden. şimdi ne zaman tvde onu o tuhaf kostümü içinde garip bi şekilde halay çekerken görsem kalbim sıkışıyo ve bildiim her şeyi unutmak istiyorum.
psikologlarla pek ilgisi yok tabi bunun.
ben psikoloğa gidiş nedenlerine değil, o odaya girdikten sonraki kısma yönelik yazdım.
nedir köşeye sıkıştırmak, onu da yazmıştım: cevaplamaya korktuğumuz, kaçtığımız soruların bize kesin bir ifadeyle sorulması. bu yapılmadığı zaman kendimizle yüzleşemiyoruz diye düşünüyorum.
ve o odalarda hep bir miktar “havadan sudan” konuşulur. uzmanlık alanınıza saygımı kaybetmiş değilim ve şu an bulunduğum noktayı -iyi veya kötü- psikoloğuma borçluyum. ama şöyle de bir gerçek var ki, o odaya hiç girmemiş olmayı isterdim…
Jülide Sevim (ben soyadını Aysu olarak hatırlıyorum)20 yaşında hala parmak emen ve bundan rahatsız olup psikoloğa giden bir yakınıma senin hiç bir sorunun yok dediğinde zaten öyle garip bir tonlama ile konuşan insandan aha böyle psikollog olur diyip pek de şaşırmamıştım. Bu arada bazı şeyler gerçekten insanın kendisinde bitse de o kendinde bitirme aşamasında psikologların ve psikiatrların faydası olabiliyor. Sanırım en önemli şeyler 1. durumun farkına varmak 2. durumdan rahatsız olup olmadığımıza karar vermek 3. nedenlerini bulmak. İnsan ilk aşamayı kendi kendisine yapıyor olsa da nedenlerini anlamada bir profesyonelin yardımı gerekebiliyor ki bu durumun nedenlerinin tamamen/kısmen fizyolojik olması da mümkün.
Panik atak hastalığı üzerine…
Psikologlar sadece sorunlu ya da ruh sagligi bozuk insanlara yardim etmezler. Psikolog ve psikiyatristlerin hastalarini sevmeme ve onlarla duygusal iliskiye girmemek gibi bir zorunlulugu vardir. Cunku birine yakinlastiginizda ona ve olan bitene disardan bakabilme yetinizi kaybedersiniz.Psikologlar Prozac gibidir. Hayatla sorunu olan insanlarin elinden tutup suyun yuzune cikarirlar. Ordan sonrasi hastaya aittir, kendi yuzer. Psikiyatristler ise deli doktorudur. Onlara zaten normal insanlar gitmez. Ama psikologa gitmek lazim. Para karsiligi yapiyor evet, isi bu cunku..
alakasız olabilir farkındayım [yavaş yavaş kontrolden çıkıyorum.. oo’oo.. oooo.. geliyor!..]ve durumuma en uygun sözü ve buradaki arkadaşlara bir tavsiyeyi yazıyorum [bir sözü yazmak?–> yazı dili iyice karmaşık olmaya başladı bu adam için..] :akıllı olup dünyanın kahrını çekeceğine deli ol dünya senin kahrını çeksin.
ilk başta psikoloji nedir?psikoloji,davranışları ve zihinsel süreçleri inceleyen bir bilimdir.Birçok psikolog insanları farklı bakış açılarıyla incelemiş ve ortaya birbirinden farklı ama biraraya geldiklerinde bir bütün oluşturan teoriler çıkmıştır.Mesela KİŞİLİK KURAMLARI.bu kuramlar;psikanalitik yaklaşım:insanların davranış tarzlarındaki önemli farklılıklardan bilinçaltı sorumludur.ayırıcı özellik yaklaşımı:kişi ayırıcı özellik yelpazesini oluşturan türlü kişilik özelliklerinden bazılarına sahiptir.biyolojik yaklaşım:kişilikteki bireysel farklılıklar kalıtımsal eğilimler ve fizyolojik süreçlerden kaynaklanır.insancıl yaklaşım:kişilik farklılıklarının nedeni kişisel sorumluluk ve kendini onaylama duygusudur.davranışsal/sosyal öğrenme kuramı:tutarlı davranış kalıplarını koşullanma/şartlanma ve beklentilerin sonucu olarak açıklar.Bilişsel yaklaşım:davranıştaki farklılıkları açıklamak için insanların bilgiyi işleme yöntemlerindeki farklılıkları inceler………….Psikoloji 4-5 satırla anlatılacak bir bilim dalı değildir.Bu yüzden kısa bir parçasını sizlerle paylaşmak istedim.Bunlar gibi birçok tanım,birçok kuram,birçok kavram lisans eğitiminde verilmekte,en ufak ayrıntısına kadar.Bunun önemi ise şudur:düşünün ki en yakın arkadaşımızın söylediği bir kelimeyle bile sıkıntılanırız,”neden dedi ki böyle birşey?sorun ne?benmiyim o mu?”hiç düşünmediniz mi bunları?ki bir psikolog,ağzından çıkan en ufak kelimeye,mimiklerine,oturuş tarzına,bakışlarına herşeyine dikkat etmelidir.en ufak bir hataya ihtimal vermemelidir.psikolog olmak bu açıdan çok zor gerçekten.yansız olmak,duygularını gizleyip bilgileriyle yol gösterebilmesi gerekir aksi takdirde hastasına yardımcı olamaz.bu arada yukarıda bir arkadaş hasta diyorum müşteri mi deseydim demiş,doğru güzel kardeşim psikolog-hasta terimlerinin birlikte kullanılması doğru olan.psikologa gidip de para verip 1 kg elma almıyor insanlar müşteri olsunlar.bunu da artı parantez söylemek istedim.psikolog ne işe yarar?güzel soru.herşey insanın kendinde başlar ve biter.kilo vermek,zor mu?bazıları için evet,kilosunun ona rahatsızlık verdiğini farketmesi,diyete başlamaya karar vermesi,diyetisyene başvurması..adımlar bunlar öyle değil mi?ama bu adımlardan sonra eve geldiğinizde kendinizlesiniz,çikolatalar,cipsler kolalar size bakıyor,bizi yemelisin diye bağırıyorlar.burda kişiler ayrılıyorlar işte kontrol mekanizması sağlam olanlar ve olmayanlar.k.m. sağlam olanlar yemedi,umursamadı ve geçti tv nin başına açtı haberleri o orda haberleri seyrededursun,peki k.m. sağlam olmayanlar?çelişkide kalırlar,yesem diyetim bozulur,yemesem içimde kalır,kafama takarım v.s v.ssonuçta çelişki,ve burda da insanlar ayrılır.çelişkiden kurtulabilen o da haberleri izlemeye başlar,kurtulamayan kalıyor geriye..eğer bu kişinin çikolatayı yeme arzusu ağır basarsa diyetini bozar ve suçluluk duygusu başlar bu sefer,1 hafta sonra diyetisyen kilosunu ölçüp de bir fark görmezse kişi doktora karşı da kendini suçlu hissedebilir,çünkü o belki işini yapıyor olabilir ama sonuçta size bir emek harcıyor ve tek istediği hiçbir hastadan olumsuz sonuç almamak,hadi doktora karşı olan suçluluk duygusunu geçtim,kişi kendi kendini suçlamaya başlar,sonra kendini eleştirir,çözüm yolu aramaya başlar,ne yapsam da nefsime hakim olabilsem?çözüm yolu bulamadığında kendinden daha bilgili,alanında uzman birine danışmaya karar veriyor.ya akupunktur gibi sinir uçlarına baskı yapıp tabiri caizse inek gibi yeme mevzusunu beyinde ketleyen bir yönteme başvuracak ya da bir psikoloğa.kişi psikologu tercih etti,ne olur?ne faydası dokunur?dikkat ederseniz aşırı bir sinirsel hastalıktan bahsetmedim,bir kilo problemi ve nefsine hakim olamama problemi,bahsettiğim bu..peki psikolog kişinin nefsine hakim olabilmesini nasıl sağlayacak?tabiki şunu yapacak;ilk önce kişiden aşırı yeme probleminin fizyolojik olmadığına dair bir rapor istenir,kişi ilk olarak psikologa geldiyse ordan çıkıp hastaneye gidecek ve fizyolojik olarak doktor tarafından incelenecek,inceleme sonucunda kişinin fizyolojik kaynaklı (hormonal,sinirsel,midesel) bir sorunu yoksa raporunu alıp psikologa geri gelecek.psikolog raporu inceledikten sonra,kişinin geçmiş yaşantısını irdeleyecek ve bu yaşantıda yeme bozukluğunun hangi kaynaklı olduğunu bulacak ve bu yönde kişiye terapi uygulayacak.nasıl bir terapi uygulayacağı ve terapi süreci gelen hastaya bağlı olarak değişir,buna net bir yanıt yoktur.terapi sonunda kişi son seanstan muayen bir kazanımla ayrılır,hiçmi kazanım olmayan bir sonuç yok derseniz de şöyle bir cevabım var; en başlarda dediğim gibi herşey kişinin kendisinde başlar ve biter.kişi istemediği sürece tedavisi gerçekleşmeyebilir,zaten tedavi olmak istemiyorsa psikologa da gitmeyi kabul etmez.bu da bir ufak ayrıntı.NOT: yazdıklarım konusunda her tür eleştiriye açığım.hala bu alanda lisansımı yapmaktayım,elbette öğreneceğim çok şey vardır fakat öğrendiklerimden de bir şüphem yoktur,bildiklerimi ders kitaplarından da kontrol ederek sizlere aktardım.sizlerden de bir ricam bilmediğiniz konularda ahkam kesmeyiniz,bilmiyorsanız internet var,ansiklopedi var ,kütüphaneler var,kitapçılar var.kaynak çok yani öğrenmek isteyene yol çok ama bunu bile bile uygulamayıp,gene de ahkam kesmeye devam edenlere ise söyleyecek başka sözüm yok…
Alakasız mı olur bilemem amakişinin kendisinde farkettiğii herhangi bir problemin tedavisinde kontrol mekanizmasının rolu çok büyük anladıgım kadarıyla ( mantıken de oyle olmalı zaten:P )yani çözüm kontrol edilemeyen düşünce ve davranışları KONTROL altına almak mıdır? Mıdır?kontrol = uyum geliştirmeye yarayan fonksiyonları devreye sokmak oluyor sanırım. ( kontrol altında olmak : birinin yarattıgı koşullara uyum geliştirmek …insanın yapısı geregi içinde bulundugu koşullara uyum geliştirme yetenegine sahip bir yaratık oldugunu biliyoruz; ozaman kontrol mekanizmamız bizi insan yapan en önemli unsur yapıyor(?) ve kontrolu kaybettigimizde uyum geliştiremiyoruz …vs..aslında insan ilişkilerini (duygusal savaşlar ,sorumluluklar,yükümlülükler ,idare etmeler , anlamaya ve anlaşılmaya çalışırken kişi ve kurumlara uygun davranışlar sergileme zorluk ve zorunlulukları ; insanın başa çıkmaya çalıştıgı türlü durumlar..) de düşünürsek insanın bir kontrol mekanizması harikası oldugunu fark edebiliriz bi an için.yani ben ettim kendi adıma .nereye vardıgımı bilmiyorum :)) demek istedigim nedir ? yorum yorum ? bilmiyorum !!ve bir an için hiç bi önemi olmadıgını da farkettim…of
kendimi seviyorum bi problemim yok 😛
iyidir psikolji…hem psikolog olmadan da olmaz… gün olur lazım olur… bu da böyle biline !