bildirgec.org

bilibilek

11 yıl önce üye olmuş, 17 yazı yazmış. 129 yorum yazmış.

Sağol başkanım

bilibilek | 08 November 2002 05:07

İstanbul’daki BELEDİYECİLİK!!!!!

gerçekten varmı bu? çamurlarda oynarıdık aahh ah. ben 3 sene önceye kadar ankarada olduğum için, belediye’de tayyip dönemini görmedim. ama ankarada, CHP’li başkan karayalçın’ın üzerine gelip de 2 dönem üstüste kalan melih gökçek dönemini gördüm. ve gürtuna’yı da gördüm.

şimdi gürtuna’yı tayyib’in varisi olarak görüyorum, o kadar doğru olmayabileceğinden, spekülasyon yapmayacağım. sadece ankarada refah partili başkanla cehepe’li başkanın hikayesini anlatacağım. hatta madde madde anlatayım da, bazıları o şekilde daha etkili olacağını söylüyorlar:

“Zeki Çocuksun Sen”

bilibilek | 24 June 2002 18:35

Hep böyle derler, ilkokuldan başlayarak. “Made in Britain”dı izlediğim film. Çocuk, her türlü suç işleme eğiliminde ve sosyal “düzeltme” programına sokuyorlar bunu. Gelip geçen her türlü sosyal çalışan da kayıtlara göre oldukça zeki olduğunu, bunu boşa harcadığını söylüyor. Fakat sonunda çocuk evrak dolabını açıyor…(bu arada çocuk dediğim de Tim Roth yani senaryo icabı 16 yaşında olsa da öyle çocukluk bi tarafı yok) Evet, çocuk dolabı açıyor ve kendi dosyasını buluyor. Hakkında yazılan bütün yazılara şöyle bir bakması yetiyor. Herkes herhangi birşey umulmayacak bir adam olduğu konusunda karar birliğine varmış zaten. O da evrakların üzerine işeyip çıkıyor. Amaç da bu pırlanta gibi çocuğun zekasını topluma faydalı bir işe yönlendirme değil, sadece efendi gibi süpermarkette kasanın başında durmasını sağlama. Tabi ki bütün hayatı boyunca da, zekasını kullanması için eline geçecek fırsatı bekleyecek.

Internet güzel şey

bilibilek | 17 June 2002 13:42

Duyduğuma göre Offspring yeni bir albüm hazırlamış, onu da sadece internet release yapmış. Aradım da bulamadım ama bu fikir beni düşündürdü, çok eylendiğimden değil yani, offspring sevmem de zaten amma…

Albüm internette çıkıyor ve 1 dolara download ediyorsunuz. Korsan CDden bile ucuz. Ve kazanılan para sadece offspring’e gidiyor, SONİ, EMI ve phillips araya girmiyor.

Aynısını kitaplar için düşünüyorum, ve gazeteler ve filmler. Aşağı yukarı herşey alınıp verilecek, ama daha da iyisi var: herkes aynı seviyede olacak. Herkes sadece yaptığıyla ölçülecek. Bugün Offspring koyduysa yarın ben koyucam. Belki de bedavaya yaparım, belli olmaz.

ROBOTEK:1 – ADEMOĞLU:0

bilibilek | 30 May 2002 00:15

Makinaların insan hayatındaki yerinden derin şüphelerim var. Aslında bunları tek başına incelemek imkansız çünkü her yazdığım yazının sonunda bir koca YALAN’a ulaşıyorum. Ama yine de makinalardan (özellikle 4 tekerli olanlardan)her geçen gün soğuyorum…

İnsan ve makine bütünleşebilir mi gerçekten? Bu barışçıl bir ortak yaşam mı olur? Ama asıl soru, şimdi çoğu kişinin düşündüğü gibi bu zorunlu mudur?

En başında arabalar geliyor. Bu aceleyi anlayamıyorum. En başında insanlar vardı, binlerce yıldır yürüyorlardı. Bu motor ve çelik işin içine girince mertlik bozuldu. Heryer onlar için düzenlendi. Asfalt döküldü dünyanın çevresine. Ve şehirdeki insanlar, kaldırımlara sıkıştılar. Arabalar yanlarından geçip giderken, onların yoluna çıkmamak zorunda kaldılar. Bütün bu arazide ulaşım kurallarla denetlenir oldu. Ve ayağı yerden kesilenler herşeyi unuttular.

Art is Useless

bilibilek | 18 May 2002 16:45

Reha Muhtar’ın ateş hattına çıkardığı mankenlerin ve modacıların anlamsız tartışmalarını dinledim. cemilipekçi falan, stüdyoda saygı gören sayılı tiplerdendi. Fakat tartışmanın dışında bir yerlere yönelmekten kendimi alamadım ve dönüp dönüp Oscar Wilde’ın bir zamanlar vardığı sonuca varmaktan kendimi alamadım. San’at lüzumsuzdur, san’at faydasızdır ya da ne diye çevirirseniz… Önce şu programa bir dönelim, öncelikle şu mankenlerin prensipleri beni çok sevindirdi, göbeğine kadar açık ve gösünün çoğunu açıkta bırakan dekolte giyiyor, kalçasına kadar yırtmaç giyiyor ama asla göğsünü ya da kalçasını açmıyor. yani o giysi 3 santim kaysa ya da yırtmaç 5 santim açılsa olabilecek birşey. ve bu 3-5 santimlik prensiplere saygı duydum. “göğsün hepsi önemli değil, ama ucu kutsaldır” gibi bir sonuca varıyordular. Kalçasına yapışmış, bütün hatlarını ortaya koyan bir kot şort giyiyordu ama asla kıçını sevgilisinden başkasına açmıyordu. Yani vücudun bütün hatları belli olsa da, “ten rengi kutsaldır ve korunmalıdır”. Prensiplerine hayran kaldım…

Perfect Harmony

bilibilek | 17 May 2002 14:06

Önce Woody Allen’dan bir film izledim. Filmdeki filozofun sözleri sayesinde, bütün göğüs kafesim bal gibi bir nesneyle dolmuştu. Hayatın gerçekten de bir anlamı olabileceğine ilişkin bir umut duydum… Sonra hafife geldim, birbirini bastırmaya çalışan birsürü insan gördüm, anlatmaya çalıştım, kelimeler yetmedi. Göğüs kafesimdeki baldan diğerlerine de tattırmaya çalıştım, yemediler. Sadece her türlü eksikliği ortaya çıkarıp üste çıkmaya çalıştılar. Benim amacım kimseyle çelişmek bile değildi, ben olayın BAL kısmındaydım. Daha sonra, işler iyice kızıştı, insanlar diğerleri çevresindeki pozisyonlarına bakarak, kendi olmaları gereken, bulmaları gereken yeri unuttular. A’nın üstünde, B’nin altında ve C’nin yanında… Sonunda, ben de sapıttım ve yine saçmaladım. Çok az zaman ve konuşacak çok şey var, ama kelimeler birleşmiyor hala…

sırıtma

bilibilek | 07 May 2002 17:17

geberene kadar içmek ve ertesi sabah hayatta olduğum için çok mutlu olmak istiyorum. mutluluğum nereye gitti bilmiyorum. daha doğrusu “neşe” olsa gerek. gerçekten MUTLU olduğum zamanları çıkaramıyorum. ama neşeli olduğum zamanlar vardı. o aptal sırıtmayı istiyorum yüzümde.

gözlerimi zorlayarak açıp, uyandığım yeri hatırlamaya çalışmak. sonra yavaş yavaş önceki günün olaylarını yerine oturtmak… ve sonra olabildiğince erkenden dışarı çıkmak ve yapacak hiçbirşeyinin olmaması… sonra güneşin yüzüne vurması… ve kendimi ılık sütün içindeymiş gibi hissediyorum. tarif etmek çok zor. ama ılık sütün içinde biraz da ananas ve muz esansı olursa çok daha makbule geçer…

ben bir radarım

bilibilek | 30 April 2002 15:07

herşeyi görüyorum. bunu olağan sanıyordum ama baktım ki yanımdakiler hiçbirinin farkında değil, korkmaya başladım, adamakıllı korkmaya.

yürürken herkes aklından birşeyler geçirir. ben de kimin ceketinin altında hangi tür silahlar olabileceğini düşünüyorum.

geçen gün taksimde, beşiktaş dolmuşlarının kalktığı yerin biraz yukarısındaki yuvarlak bankların orda, izbandutun biri orta-yaşlı işadamı kılıklı birini yakasından tutmuş, elinde 20 santimlik bir bıçak(sadece kesici kısmı) “ver allahıma, vururum” diyordu. yoldan geçen de 3-5 kişi vardı bişey demiyorlardı. ben de demedim. hem eğer adam onu bırakıp beni tutsaydı, benim verip kurtulacak param da yoktu.

go out the window

bilibilek | 15 April 2002 14:37

pazar günüyle ilgili yazılardan çok etkilendim ve bu konuda insanlarla engin tecrübelerimi paylaşmaya karar verdim, herneyse efendim, hikaye şöyle gidiyor:

yine pazar günü, aynı geçen pazar gibi. hayır, hayır hiçbiri geçen pazar gibi olamaz…

herkesi uyarmak gerek, pazar günleri dışarı çıkmayın. tesadüf işte…

geçen pazar raslamıştım ona. o şehrin o köşesinde hiç görmemiştim onu. o köşeyi biliyorum ama. orda bana ilk kez görüyormuş gibi bakan insanlar yok. şehrin en sıcak köşesi orası. herneyse…

hani bazen

bilibilek | 15 April 2002 14:29

“30 misafir, 4 üye” gibi oluyo yabu sitede. o zaman şebek gibi hissediyorum. sanki bi kafes var. “www.hafif.org” diye bi kafes. içinde böyle şebekler var(biz). bööle entel entel konuşuyolar, pek komikler canım. ziyaretçiler de izleyip fındık fıstık atıyolar. hay allah alakası yok aslında ama bi ara öyle bir hisse kapıldım işte…