İnsan hayatta karşılaştığı bazı tuhaflıkları unutmuyor, bunlardan ikisini sizlerle paylaşacağım. Bu yazıyı yazarken ülkem insanının ne kadar geri bıraktırıldığını düşünerek, ama sizin için başımdan geçenlerin sevimli yönlerini bulmak için zaman harcayarak zaman geçirdim.2000 li yılların başında bir arkadaşın önerisini kabul ettim ve birlikte Aksaray’da bir tiyatro kurmaya karar verdik. Her şey o kadar güzeldi ki, arkadaşımın anlatımıyla, herkes bizi kabul edecek, biz de Aksaray’da tiyatronun temellerini atacaktık. Nitekim attık, ama ne kadar yeşertebildiğimiz tartışılır tabii.Bana herşey hazır gel diyecek, ben de otobüse atlayıp gidecektim. Neyse buraları geçelim, tiyatromuzu kurup,oyunumuzun yazımını da bitirdikten sonra; çok kısa bir sürede hazırladık ve Aksaray öğrencilerinin beğenisine sunduk. Başlarda bir pansiyonda kalıyorduk, ama zamanla hem ekibimiz genişledi, hem de okuma provalarını kimseyi rahatsız etmeden yapabilmek için, bir ev kiralamamız gerekliliği hasıl oldu.Uzatmayalım efendim, bir arkadaşla birlikte, sokak sokak dolaşıp, kiralık ev aramaya başladık. Derken bir demirci (yanlış olmasın ben demirci diye hatırlıyorum) dükkanının üstünde bir evin boş olduğunu gördük. İlanda “Kİralık ev, müracat aşşaya” yazıyordu. İnsanımızın yaratıcılığına diyeceğim yoktu, ama “aşşaya” yazısının yanına neden bir ok yerleştirdiklerini hala merak ederim.Arkadaşla birlikte “aşşaya” müracaat ettik, diyalog aynen şu şekilde gelişti:-selamün aleyküm dayı-ve aleykümselam yigenim-dayı biz yukardaki kiralık ev için gelmiştik, kime başvuracağız-bana yigenim bana-iyi, biz o evi kiralamak istiyoruz-deyin bakalım ne iş yaparsınız siz-tiyatrocuyuz dayı-…….tiyatrocuyuz dedik dayının yüzünün şekli değişti, o sevimli adam gitti, bir anda sanki “Nemrut” gibi bir adam geldi onun yerine.-tiyatrocumusunuz, adam mı eğlendiriyonuz yani, ben adam eğlendiricilere ev vermem
-ama dayı şey………-hadi hadi size verecek ev yok bendediyerek dayı bizi sepetledi. Ben hayatımda ilk defa tiyatrocu olmanın nimetlerini(!) burada yaşadım. Ne de olsa “adam eğlendirici” idik.Başımdan geçen ikinci olay ise beni uzun zaman düşündürdü. Efendim, dedim ya oyunumuzu öğrencilerin beğenisine sunduk. Zaman geldi şehir merkezinden dışarılara taşmamız icabetti. Beldelere ve ilçelere doğru genişlettik, hedef alanımızı. Derken beldelerden birinde ( haa bu arada ramazanda olduğumuzu belirtmeyi unutmayayım da hesap şaşmasın) oyunumuzu oynuyoruz. Toplamda 4 temsil yapacağız öğrencilere, “ama eğitim ve öğretimi aksatmama” gibi bir zorunluluğumuz olduğu için; sabahçı öğrencilere öğleden sonra, öğlecilere de sabah oynayacaktık.Neyse öğleci öğrencilere oyunumuzu oynadık, arada 1 saat kadar bir boşluk olduğu için, diğer grubu beklemeye başladık. Tabii hali ile ihtiyaçlarımız var ve onları gerçekleştirmek durumundayız, ama ağır makyajı olanlardan biri de benim ve bir saat ara için bu makyajı silip tekrar yapmak zoruma gittiği için, silmeden salonda dolaşmaya, bir lavabo armaya başladım.Ramazan ya, salonda görevli arkadaşımız gölgelik bir yerde görevini ifa etmekle meşguldü. O görevini hakkıyla ifa ederken yanına ben geldim, adam şaşırdı. Lavabonun yerini sordum, gösterdi ama bana tuhaf bir yaratıkmışım gibi bakmayı da ihmal etmedi.Neyse bir süre sonra tatlı bir iç huzurunun da teşviki ile, bana yardımcı olan bu arkadaş ile konuşmaya karar verdim.Konuya nerden girmek gerek, tabii ki oyunumuzu nasıl bulduğunu bilmeliyim ki; ona göre eksiklerimiz vasa gidermek için yapılabilecekleri yapabileyim. Uzatmayayım, oyunumuzu izleyip izlemediğini, nasıl bulduğunu sordum.-Oyun mu, gardaş oyun neyin izlemem ben niyetliyim
demez mi. Başımdan “aşşa” soğuk bir su, bir süre sonra kaynar bir su, kısacası bilumum sular döküldü.Meğer tiyatro oruç bozarmış da benim haberim yokmuş, yarabbim ne kadar bilgisiz ve görgüsüz hisettim kendimi. Ama işin vahim yanı oralarda hala tiyatronun algılanış çeklini görüp de hayıflanmamak, insanımızın nasıl cahil bırakıldığını görmemek mümkün değil.Bundan sonra adam eğlendirici olarak yaşamıma devam edeceğim efendim
yorumlar
Evet, maalesef insanı hık deyip bırakacak, hem çok üzecek hem de olmaz bu kadar dedirtecek cahillik örnekleriyle karşılaşmak mümkün ülkemizde. Eskiden fakir fukara, cahil işte denirdi ama şimdi her kesimden insanda bu şekilde cahillik örnekleri görmek mümkün.Not: Sorsan tiyatro niyet bozar, ama MSN bozmaz…
haklısın pabucdil cidden haklısın, cehalet bulaşıcıdır bi de
haklısın pabucdil cidden haklısın, cehalet bulaşıcıdır bi de
Onlardan bu gidişle daha çok göreceğiz vede duyacağız.Benim de bir zamanlar büfem vardı.Gazete satıyordum yaşlı bir beyefendi alışveriş yaptı parasının üzerini vermek için elimi uzattığım da bana vermiş olduğu cevap aynen.Aptesliyem oraya koyyy oldu. Şok olmuştum.
mendebur yobazlar! dinlerken sinirlerim yerinden oynuyor bir de böylelerine denk gelsem demek ki katil olurum…
Biz adam olmayız
böylelerine denk gelmek zor değil ki @lori elini atsan bunlardan çıkar karşına
doğrusun zeyynep ama son yıllarda dnk gelmiyorum … belki ben uzak duruyorum beladan. ama onlar kaza gibi. geliyorum demez… eskisi gibi toleranslı olmadığımı düşünüyorum da atlayıveririm maazallah adamın üzerine…
iyi yapıyorsun herkese hakettiği gibi davranmalı…
ama izlettirsen, Nazım Hikmet’ten uyarlanan bir eseri, iliklerine kadar titreyecektir haberleri yok..
tiyatronun oruç bozduğuna inanan bir zihniyetin Nazım Hikmet’in eserlerini anlayabilecek kapasitede olduğunu düşünmüyorum ben.
valla ne desek boş bunlar yavaş yavaş olan şeyler, 1970lerin türkiyesi şimdikinden daha iyi gibi geliyo bana, o zamanlar kitap okuma oranı şimdikinden fazla imiş(sadece bu bile yeterli farkı görebilme açısından)
Evet kesinlikle haklısın aggali. Çünkü ozaman bütün zamanımızı harcayacak kadar gelişmemişti teknoloji. İnternet ve televizyondan kitap okumaya zaman ayıramaz olduk
Valla iyi o süre zarfında tırlatmamıssın aggali… Benimde çevrem böle yobazlarla dolu babamın işi dolayısıyla ama ailecek onların inadına inadına gidiyoruz biz… Ben mesela babamın iş yerine giderken eğer onların varlığından haberdarsam yarı çıplak gidiyorum…:)Yada iş yerimiz milyon tane köpekle dolu ve babam yazın hayatta kıyamaz köpeklerine adana çok sıcak malum ne koşulda olursa olsun odasında klimalı ortamda etrafina dizilirler babamın (köpeklerimizden apdestinin bozulacağını iddaa eden hıyarlar vardaa)Yada adamlarla karşılaştım dielim öle bir zorlamayla tokalaşmak için elimi uzatırım ki adam el mahkum sıkmak zorunda kalır:Dİlk zamanlar çıldırmıyor değiller uizibillahi diee başlıyorlar söze fısıltıyla gelen bir sesle…:) Ama zamanlaa alışyorlar, uyum sağlıyorlar…Bunlar benim doğrularım, evet onlara saygı duyuyorum ama bir yere kadar o nedenlee ben onara uyum sağlayacağıma onlar bana sağlasın bir zahmet die düşünüyorum…Üzerlerine gitmekte fayda var. Çünkü cidden zamanla uyum sağlıyorlar.Buarada yazını çok beğendim iyi bir noktaya değinmissin aggali. Ellerine sağlık…
ilk gittiğim zaman tırlatmaya az kaldığı zamanlar yaşadım aslında, mesela orada bir “mecburiyet caddesi” var, cadde sakarya kadar bile yok ama ana cadde, ve 100 dükkan varsa 60 ı kuruyemişçiçok şaştım bu duruma ilkin, ama genelde ne olduğunu görünce gülmekten kendimi alamadımçerezinizi alırsınız, mecburiyet caddesinde bir “aşşaa” bir yukarı gidip gelerek ve gidip gelenleri süzerek çitlersiniz, akşamın son anlarında da zavallı belediye işçileri oraları mecburen temizlerler, kuruyemişçilerin hikmetini anladım hatta ben de iştirak etim ara arabu arada evet onlar zamanla alışıyorlar ama zamanla biz de alışıyoruz asıl vahim tarafı bu aslında
sizin yine mesleğinizi sormuşlar bana onu da sormadan saçıma sakalıma bakıp “hadi abim hadi kumda oynayın” dedikleri zamanlar çok oldu. memleketimden insan manzaraları…
kadir onu da yaşadım ama farklı bir şekilde, konuşma sesimi duyup bana aşık olan biri beni görünce vazgeçti, nasıl aşkmış anlamadım, ilyas salmandan yakışıklıyım üstelik
%47,5
esrikgemi :))düşünüyorum da diğer %52,5 nereye gidecek, peki ya oyları geçersiz olan ya da oy vermeyenleri hangi kategoriye dahil edeceğiz? onlar nereye gidecek
her toplum hakedildiği gibi yönetilir
evet fremde bu söz, charles de gaulle’ e ait…katılıyorum
vahimm
atral evet cidden vahim bir de köy enstitülerinin kapatılmadığını ve bu şekilde oralarda tiyatro yapıldığını düşün durum nasıl farklı olurdu, o zaman tiyatro kimsenin orucunu da bozmazdı sanırım
yorumlar okunmuyor
herşeye rağmen sevdiğin işten vazgeçme:)
asla vazgeçmem zaten, hayalimin peşinde koşacağım, koşamazsam yürürm yürüyemezsem sürünürüm
Sanatla uğraşıp birde kültürümüze dair bir şeyler katmak istersek böyle tarajikomik olaylar halk arasında hep başımıza gelir.Bu yobazlıktan ziyade kültür eksikliğinden kaynaklanır.Bugüne kadar ekranda gördüğü çöpten sanatçıları sanatçı belleyen bir toplumdan,onu görüp onu bilen insanlarımızdan ziyade kalitesiz medyamızın suçudur aslında.Cem Yılmaz’ın sihirbaz adlı filminde babasıyla ve çevresindekilerle yaşadığı iletişimsizlik farklı bir örenktir bence bu konuya.Sen bu ülkede bir misyonersin aslında bir sanat elçisi yada kendi çapında,bunu düşün ve tam yol devam et.Kültürle eş oranlı bir şekilde ilerleyen yıllarda bir çok insanın takdirini kazanacağına inanıyorum.
Toplumumuza sanatı aşılamak,gerçek sanatçıyı sevdirmek için hepimiz birer kültür elçisi olmalıyız,bıkmadan usanmadan,karşılıksızca,geleceğimiz için aşılamalıyız bu coğrafyaya sanatı.Batı rönesanstan beri hamletle,shakespeare ile,operayla,baleyle,resimle iç içe,bizler bu kültürü bu coğrafyaya harmanlamak istiyorsak elimizi taşın altına sokmalıyız bıkmadan.Zira ülkemizde batı sanatının sadece 30 yıllık bir tarihi,yaşanmışlığı var.Kültürler arası adaptasyon uzun yıllar gerektiren zahmetli bir iştir.Soyunup dökünmeyle,zorlamayla değil,eğitimle,sanatla olur.
tamamen haklısın onur,eklemek istediğim bir nokta daha var aslında yazıda belirtmeyi unutmuşum.Bir yere gidiyorsunuz, yeni insanlarla tanışıyorsunuz, mesleğinizi soruyorlar, tiyatro oyuncusu olduğunuzu söylüyorsunuz. Gelen tepki aynen söyle oluyor:” TAKLİT YAPABİLİYOR MUSUN?” Sanki tiyatro sadece taklitmiş gibi.Tamam eskiden mukallitlik yapan sanatçılar varmış, sanatlarını da çok iyi icra ederlermiş. Ama onların yaptıkları ile bizim yaptığımız arasında dağlar kadar fark var. Bundan onların sanatlarını küçümsediğim anlamı çıkarılmasın lütfen.İkisi; yani oyunculuk ile mukallitlik arasında çok büyük farklar var. En basiti mukallit birini taklit eder, oyuncu özgün karakter ortaya çıkarır. Ya da mukallit tip ortaya çıkarır, oyuncu ise hem tip hem de karakter ortaya çıkarabilir oyunun durumuna göre.Yani mukallit mesela kabadayı taklit edebilir ama oyuncu kabadayı oynuyorsa onun iç dünyasını da yansıtır oyununa.
Sana katılıyorum aggali,çoksesliliği cep telefonlarıyla tanıyan,tiyatroyu komedyenlikten ayıramayanvs.vs. toplumumuz,umarım sadece avrupanın markalaşmış,dejenere kültürünün yanı sıra sanata bakış açılarınıda yenilerler telefonları gibi…
umarım onur umarım, ama daha uzuuuuuuun bir yol var önümüzde onun için