Tepenot: Aşağıdaki yazı, ülkemizdeki bir kaç sahici gazeteciden biri olan Mustafa Alp Bengi tarafından yazılmıştır ve ilk kez Hafif’te yayınlanmaktadır. Teşekkürler… Belki başka birgün… Mustafa Alp Bengi [email protected] Ah bir bağımsız gazete çıksa, şöyle gözünü budaktan, sözünü odaklardan esirgemese, gazetecilik nasıl yapılır gösterse, diye düşünen bir hayli adam var hayli zamandır. Şimdi bu iddiayla ortaya çıkan yeni bir gazeteyle karşı karşıyayız: Birgün. Birgün’e bu ilk gününde şöyle alıcı gözle bakıp bir değerlendirme yapmak istiyorum. Gerçi hiçbir işe yarayacağını düşünmüyorum ama Aydın Engin’in ilk günkü yazısında söylediği şeye bir katkı olur belki. Aydın Engin, “Benim bu gazetedeki işim, neyin eksik, yanlış, kötü olduğunu söylemek” diyor. Bence de yapılması gereken bir iş ve ben de bir kereye mahsus olmak üzere bu işi Aydın Engin’le paylaşmak istiyorum. İlk söz olarak, keşke Aydın Engin, o dediği işi gazete çıkmadan yapsaydı. Ya da bir büyükleri olarak çalışanlar onu dinleseydi ya da daha başka şeyler söyleseydi. (Söylediyse, neler söylediğini bilmiyorum haliyle.) Lafı hiç dolandırmayacağım, söz sanatlarına da gerek yok. Birgün hiçbir yenilik içermiyor. İlk olarak görsellikten başlayalım.Görsel olarak hiçbir yenilik olmadığı gibi, gazete, mevcut “büyük” gazetelere kıyasla daha da kötü. Bazılarıyla yarışır belki. Zevksizlik sel olmuş akıyor. “Boyalı basın” deniyorodu ya hani, bu da kötü bir boyalı basın olmuş. Birinci sayfaya bakın yeter. Üç renk kutu var. Bir de şeffaf kutular var… Icık cıcık bir sürü haber, başlık dolmuş birinci sayfaya. Renk kirliliğini görmek için arka sayfaya da bir bakın, tamam. Yani öbür kötü, “düzen gazeteleri”nden bir farkı yok. Bir görsel çöplük. İyi, yeni ve farklı bir gazetenin öncelikle görsel olarak iyi, yeni ve farklı olması gerekir. Birkaç sade sayfa (Forum sayfası gibi; onlar da sade değil, basit aslında) dışında iç sayfalar da aynı kötülükte. Bir sürü ıvır zıvır acemilik ve hata da var, geçiyorum onları. (Arka sayfada, “Odunpazarı yaşayacak” haberinin imzası gibi. Özgür Gürleyen “Birgün İstanbul” yazıyor. Birgün yazmana ne gerek var; ben Hürriyet okuduğumu sanmıyorum ki. İstanbul demek ise düpedüz yanlış. Olay Eskişehir’de geçiyor…) İlerleyen günlerde sayfa dağılımlarını daha net göreceğiz, ama şunu söylemeden edemeyeceğim: Şu yaşadığımız günlerde, şu yaşadığımız dünyada, şu yaşadığımız coğrafyada bir sayfa, sadece tek bir sayfa dış haber olur mu hiç? Olmaz! İyi bir gazete, en azından siyasi, sosyal, sportif, ekonomik konularda karar merciinde bulunan, etkili insanlara kendini okutmak zorunda bırakmalıdır. Bu, onların istediği gazeteyi yapacağız anlamına gelmez, ama hiç hoşlarına gitmese de, okumamakla birşeyler kaybedeceklerini kesinlikle bilmelidirler. Bu memlekette yapılmayan bir sürü haber, ilgilenilmeyen bir sürü sorun, insanlar, konular, hikayeler var. Saklanılmaya çalışılan… İyi bir gazete bunlarla da ilgilenmelidir tabii. Ama haber atlayarak olmaz bu; daniskasını yaparak olur, daha iyisini göstererek. Gazetecilik neymiş, göstermek gerek. Fakat ilk günden gördüğüm şey şu: Sadece Birgün’ü okuyan biri cahil kalır; bunu cesaretle kabul edelim. Durumun ne kadar kötü olduğunu teslim etme cesaretini gösteremezsek, düzeltme gereğini de göremeyiz; göremezsiniz. Size şimdi bugünkü Türkiye gazetelerinde gördüğüm, ama Birgün’ün vermeye gerek görmediği önemli haberlerin bir listesini vereceğim. Herkes kendi değerlendirmesini yapsın. Hiçbiri de özel haber değil bunların; bütün gazetelerde var iyi kötü. Buyrun: Kanada’daki fok katliamı. Ermenistan’daki siyasi gerilim. Başbakan Erdoğan’ın Japonya ziyareti. Özellikle de “İsrail’in yaptığı terördür” demesi. Bu haberi görmeyen şeye gazete denmez arkadaşlar. İstanbul’daki “İslam ülkeleri demokrasi kongresi” Krem reklamına 45 milyar liralık ceza (Sanayi Bakanı Ali Coşkun’u rahatsız eden reklam). Lojman cinayeti Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde: “Eski SHP milletvekili Erol Güngör”ün oğlunun öldürülmesiyle ilgili davayı kabul eden AİHM hükümete dokunulmazlığın sınırını sordu.? “Gündemimizde bedelli askerlik yok”: TBMM Savunma Komisyonu Başkanı… İş dünyasından Kıbrıs ilanı. Öğrencilere adliyede dayak: NATO ve YÖK’ü protesto eden öğrencilere ailelerinin gözü önünde dayak atıldı. Barda vahşet: Askere gidecek bir gencin boğazını kestiler; kimse bir şey görmemiş! Maliye Bakanı Unakıtan’ın vergi meseleleriyle ilgili açıklamaları. Mesela: “Mükelleflerin yarıdan fazlasının zarar göstermesi normal değil. Davetler başlıyor. Hepsi hesap verecek. Cevap veremeyenin icabına bakılır.” Çok istiyorsanız, bunu söyleyen bakanın hesap vermesi gereken şeyleri de siz sıralayıverin. Garanti-Intesa dünya evlilik liginde 10’uncu. Kahraman Sadıkoğlu Dubai’de gözaltında. Beş milyon dolar borcu varmış… Eminönü’deki Hünkar Kasrı’ndan çalınan tarihi çiniler bulundu. Meclis Başkanı Arınç bir TV dizisinde rol aldı. Voleybol play-off maçları… Bazı haberler de öyle bir şekilde sunulmuş ki, bende yine kuşku yarattı gazeteyle ilgili. Mesela “yoksulluk araştırması” haberi. Bütün gazetelerin büyük gördüğü, çarpıcı sonuçları olan bir araştırma. Birgün’de iç sayfalarda küçücük. Maliye Teftiş Kurulu’nun hazırladığı rapor da birinci sayfada küçücük bir haber olabilmiş. Bir gazetenin ilk gününde hükümeti eleştiren tek haberin Aleviler üzerine olması ne iyi, ne solcu, ne gazetecilik! Peki, ille de yapmak istiyorsunuz, Alevi okurları çekmek (bir tür Türk solculuğunun alameti farikası) istiyorsunuz, olabilir, yapın, ama neden yoksulluk araştırması haberini ezsin bu haber? Teftiş Kurulu’nun IMF’yi ve son 20 yıldır izlenen ekonomi politikalarını eleştiren haberini neden ezsin? Türkçe gazetelerin muzır neşriyat olduğu kanaatindeyim ben. Yirmi yıldır bu işlerle uğraşan ve gazeteciliği seven biri olarak bunu söylemem acı ama Türk gazeteleri mümkün mertebe az okunmalı. Birgün, bu haliyle bana yine bir başarısızlık hikayesi gibi görünüyor. Şu ortamda, herkesin şu veya bu sebeple gazetecilik yapmaktan kaçtığı, kaçındığı, en babayiğidinin yapıyormuş gibi göründüğü bir ortamda ortaya çıkan patronsuz, bağımsız, fütursuzların yapabileceği bu kadar mı yani? Maalesef bu kadar gibi görünüyor. O zaman, doğrudürüst bir gazete için başka birgünü beklemekten başka bir şey yok yapacak. Evet, bize başka bir gün lazım. Başka bir gazete.