bildirgec.org

ezilmis_leylaklar_kitabi

11 yıl önce üye olmuş, 13 yazı yazmış. 5 yorum yazmış.

istiklal caddesi

ezilmis_leylaklar_kitabi | 03 May 2004 08:28

O kırık gülyağı kokusu hep, aynanın önünde, gece düşlerinde. Düşlerde koku görmek, duymak yani, hayatı hiç bitmeyen bir ses edasıyla sızdırmak içindeki sokaklara. O gülyağı kokusu hep.
Kapının arkasındaki çivide asılı duran başörtüsüne, tülbent de derdi, yemyeşil gözleriyle kalın camlı gözlüklerinin arkasından bakan annem. Oysa başörtüsü tül gibi, bir pencereyi örter gibi, sanki her an bir yerlerden uçup dışarı çıkacak, artık durmaktan çok sıkılmış odalar gibi…
“Se se sessiz bir cindir be be benim babam, gece ya ya yarıları kalkıp namaz kı kı kı kılar. Abdest alırken üst katta ta takunyalarla do do dolaşır. Ko ko korkarım Hamit. Ço çok korkarımmm.”

Elim Sende

ezilmis_leylaklar_kitabi | 27 April 2004 08:14

Elim Sende

1.
Tüm kapılar sonsuza dek… Bu tozlu örtüler, bir pencereden kopuk kopuk, ara ara görünen deniz parçası. Hep aynı yalnızlığın büyüttüğü o şey. O kara duygu. O alkol hali. Durgun.

2.
Geceleri iş dönüşleri. Bilmiyorum. Nereye gideceğimi hiç bilmiyorum. Kaç yıl önceydi, gar lokantasında bir balo vardı. En çok babam sevinmişti beni öyle büyük bir adam gibi takım elbiselerle görünce. Kâküllerim. Boynumdaki hüzünlü kelebek. Taşrada bir gar lokantası. Kar yağdı tüm anılara. Yalnızlığın yalın hali, yoksulluğun -den. Okuduğum her öyküde arıyorum o günleri.

geceler

ezilmis_leylaklar_kitabi | 09 April 2004 17:42

Oturduğumuz apartmanın alt katındaki düğün salonundan “Vur kazmayı kazmayı, vur çapayı çapayı” diye inildiyen kötü bir arabesk mahalleye yayılırken, udun içindeki o adam ki adı her rüyada Kevork olurdu, udun içinden çıkar Ada Sahillerinde Bekliyorum’u çalardı. Küf kokusuna incecik bir sümbül kokusu karışır zar zor uyumuş olan beni uyandırırdı. O zaman karanlık koridorda,odamdaki saatin tıkırtılarını dinleyerek, mutfağa yürürdüm.

Her kapı aralığından biri çıkacak gibi olurdu. Korkardım. Bir el dokunacaktı sanki bana. Dokunup yitecekti. Rüzgârı özlerdim. Basık, havasız, sıkış tıkış bir yerdi Kurtuluş’ta oturduğumuz mahalle. Geceleri boğucu yapış yapış bir sıcak sarılırdı bodur apartmanların boynuna. Pencereler, duvarlar terlerdi. Bazen kalorifer dairesinden katlara yayılan o acayip böceklerden biri geçecek gibi olurdu ayağımın altından. Üzerindeki karelerini sayarak uyumaya çalıştığım halılar yazları sandık odasında dururdu. Çıplak ayağım yerin üzerinde soğur; yatağa ilk yattığımda pikenin, yastığımın yatılmamış, dokunulmamış soğukluğunun tüm içime yayıldığını hissederdim. Mutfağa geçerken apartman aralığının penceresinden bir kaç kuşun çatıdaki gurultusu duyulurdu. Babaannemin horlamasını, uyku kokan odaları, babamın yorgun yüzüne annemin korktuğu için hep açık bıraktığı tuvaletin ışığının vuruşunu unutmadım. Ülserli babam az önce kalkıp yemek yemiştir; mutfaktaki masanın üzerindeki karpuz çekirdeklerinden, masa örtüsünün çiçeklerine damlamış karpuzun kan kırmızı suyundan anlardım. Buzdolabının şiir defterime benzeyen sarı solgun ışığında, buz gibi soğumuş cam şişeden suyumu kana kana içerken, bu şişeyi sıkı tutamayıp çıplak ayağıma düşüreceğimi, gece vakti çıkacak gürültüyü, sonra canımın acısını duyardım birden. Nedense canımın acısından önce gecevakti çıkacak gürültü hep…

ve bir akşam

ezilmis_leylaklar_kitabi | 27 February 2004 10:21

ve bir akşam birdenbire
bir bulvar otelinde
ince bir dal değdi alnima
koptu sazimin teli.

yalnizbasina bir akşam. sakarya caddesinde. gölbaşını düşünürek. ankarada. kaybolarak. içerek. otel odalarının yalnızlığında. samsun asfaltında otomobilleri söyleyerek. mamak da, pusta, ellerimi bile göremediğim siste-

gençtim, bahar seliydim, parkalarda sevişen, deli, maçka, ağaçlarla kucaklaşan,

biri !

Türk Edebiyatı sahiden Türk mü?

ezilmis_leylaklar_kitabi | 21 February 2004 10:28

Bugün artık yazılan şiirde, hayata ilişkin bir şeyin yer bulması,herhangi bir akımın ya da topluluğun meydana gelmesi, geldiği meydanda yepyeni bir şeyleri insanlara müjdelemesi mümkün değildir.
Çünkü, bugün artık yazılan şiirde, insani gerçeklerden ( “insan ve gerçek” dışarıdan , uzak açıyla bakıldığında çok göreceli gibi görünüyorsa da “gerçek insan” ya da “insan gerçeği” diye bakıldığında çok şey anlatır) uzaklaşılmakta, “Şiir bir üst dildir” anlayışıyla, yalnız biçimsel, deneysel bir sonuca varmaya çalışılmaktadır.
Edebiyat kendine bir “üst dil ” yerine giderek bir üst çevre oluşturuyor. Üst çevre kendine kurduğu çerçeve içine bugün artık sadece kendi istediği, kendi beğendiği resimleri yerleştiriyor, istediği anda da çıkarıp atıyor…
Bir önceki 80 kuşağı işe mücadeleden başlayıp, sanatın ayrılan yollarına dağılmışlardı. Aralarında sanattan öte mücadelenin, ya da umudun diyelim ona, umudun sunduğu bir bağ vardı. Şimdi 90’lar, bağsız, heyecansız, kupkuru , renksiz bir şeylerin şiiri peşinde, Ahmet Haşim’den öncesini göremeden, Sait Faik’ten önce Borges okuyarak, bağları olmadan (ama özgür…nasıl oluyorsa bağlayan olmadan özgürlükten nasıl söz ediliyorsa) bu yolda varolma çabası sürdürüyor.
Sait Faik’ten söz açalım yine, bir söyleşide, onu okurken yüzünü gördüğümü, sesini duyduğumu hissediyorum kitabın sayfalarında demişim. Teorik olarak bakıldığında bir olayı değil bir durumu yazar Sait Faik. Ve bunu epey de şiirsel bir dille yapar. ortam yaratma, dialog kurma, dramaturji, içinde bulunduğu kalabalığı tanıma gibi bir metni, ya da sanatsal bir yaratıyı güzel kılabiledek tüm öğelerde başarısı neredeyse tamdır. Okurken çizilirsiniz.

nokta.

ezilmis_leylaklar_kitabi | 20 February 2004 09:48

Nokta .
Çok erken gittiği için babama. Aziz hatırasına…

Yine ortancalar altı camının,
Dışarıda sükûnu yaz akşamının,
Bahçemiz sulanmış, ıslak her çiçek.Kapı çalınacak, babam gelecek…
Ziya Osman SABA
(Geçen Zaman, Bir Oda Bir Saat Sesi,1942)

-Bir tane rakı kapağı bulmuştum.-
Bayramlarda yolların iki yanını birleştiren şenlik süsü: Tak
Toprağın üzerinde bir rakı şişesinin kapağı.
Tekel’in. Sararmış, kim bilir kim atmış. Duvarın arkasındaki arnavut kaldırımlı mahallelerden birinden atıldı belki. Bir akşamüstü sevgilisiden ayrılmış birisi ya da işi bırakmış öylesine bir adam, hafif kostak, cebinde tarağı. Hayatı bırakmış, vazgeçmiş, terkedilmiş, terketmiş… Parasız ve yalnız biri de olabilir ama ne olursa kim olursa olsun yarım şişe rakı almış, hesaba yazdırmış, suyla karıştırmıştı bakkalda. İçe içe karıştığı sokaklar, iç içe.