Hayalini kurduğu imkansız geleceğin görkemli girişimlerini, mütevazı başarılara tercih edecek kadar… ayağına konan sinekleri pusuya yatıp bekleyecek kadar… sevdiği sırları, söylemeye değer arkadaşı olmayacak kadar… boşalan sokaklara bakıp acı tatlı sigara içecek kadar…
Gün boyu açıklama yapan siyasetçilere, halkın anlayacağı dilden küfürlü metin hazırlamakla yükümlüydü. İşinden aldığı dolgun ücreti, ayda bir değiştirdiği araba ve kadınlara harcıyordu. Evi yoktu, değişen gündeme göre ayda bir yenilenen arabasıyla sürekli şehir değiştirip siyasetçilerin imdadına yetişiyordu ve o şehirdeki bir otelde şehrin simgesi bir kadınla birlikte oluyordu. Düzenli yaptığı tek şey sabahları içtiği orta şekerli Türk kahvesiydi.Bazen ölüm tehditleri alıyordu. Bu mesajların sahibi saptanıp, kısırlaştırılıyordu. Şehir şehir küfür edebilme ehliyetiyle dolaşırken gözüne takılan o kadar şey vardı ki, birden yıllardır memleketine gitmediğini fark etti. İlk fırsatta memleketine uğramayı aklına koydu. Ve enflasyon için uygun bir açıklama hazırlamaya başladı. Eline kalemi aldı ve karışık meyve kokusu geldi burnuna. Parmaklarını burnuna yaklaştırdı ve hafızasını tazeledi. Son kullandığı prezervatifin kokusuydu bu.Bir ayını doldurmuş arabasını, memleketinden ayrılırken hayalini kurduğu Porsche Kayahan ile değiştirdi. Arabayı böyle çağırmayı planlıyordu. Doğmadan adı konan bebekler gibi. Chayenne ile Kayahan’ ın birbirini çağrıştırması ayrı bir tesadüftü. İzin işlemlerini yaptıktan sonra kendisi tatildeyken olası krizlere ait uygun küfürlü metinleri bakanlığa bırakıp yola çıktı. Mevsim yazdı, kendisi yokken büyük ihtimal sular ve elektrikler kesilecekti. Ormanlar yanacaktı, meyve-sebze fiyatları artacaktı ve memurlar yine maaş zammını beğenmeyip sorun çıkaracaktı. Bunların hepsi, plansızlık ve tedbirsizlikten gelecekti ama çok düzeyli küfürlerle olayı meclis lehine çevirecekti. Halk göreve hazırdı ne de olsa…“Şehrimize hoş geldiniz.” yazısını da kendisinin planladığını bilmeyen memleketinin sokaklarında yavaş yavaş ilerlemeye başladı. “Büyükşehir çalışıyor!” bunu da kendisi akıl etmişti. Halbuki sular kesikti, olsun ona da uygun bir küfürlü metin hazırlamıştı. Halk seviyordu küfür edilmesini, alışmıştı. Dua bile ettiği oluyordu, onca küfürden sonra. Huzursuzluk çıkaranı alaşağı edecek tüm küfürler mevcuttu. Basında öne çıkanlara ait seks videoları, halkın askerden şüphe etmesini sağlayan köşe yazarları, askerin halkı arkasına alacağı teröristler, teröristlerin köşelerine sığınacağı müttefikler ve müttefiklerin başsağlığı dileyeceği şehitler, köşe yazarları… Bunların hepsi küfürdü ama kimse üstüne alınmadı.Mikrofon uzatılınca şikayetçi olan halkın, sandık konunca sürekli aynı gerzekleri seçmesi onu bu yollara düşürdü. Kimisine göre kendisi yoldan çıkmıştı ama kendisine göre sadece yola çıkmıştı. Geri dönüşü muhteşem olmadı zaten. İstediği köşe yazarını kısırlaştıracak manşete sahipti artık. Msn için iftar vaktinden tüm seneyi idare edecek parayı kazanabilirdi. İnsanları istediği kadar bölüp yepyeni bir şemsiyede tekrar birleştirebilirdi. Çocukları aya yansıtılan Batman ile uyutabilirdi ve aynı aya farklı semboller yansıtıp geleceğin partilerine hayal gücünde oda kiralayabilirdi. Her ülkede belli bir bölgeyi, o ülkeyi tehdit etmek için besliyordu. Her mahallede fuhuş yapılan ama restore edilemeyen tarihi bir harabe vardı. Çok sevdiği kızı da bu harabelerden birinde öpmüştü, şimdi canlandı o sahne gözlerinde.Hemen babasının mezarına doğru direksiyon kırdı. Babasının fotoğrafını ve varlığını, onu bir gün öldürmesinler diye yakmıştı. Sevgilisini de yarı yolda bırakmıştı, annesi ve kardeşini de. Hepsine hayalini kurduğu araba ve işle bir gün döneceğini söylemiş ve uzaklara, adres göstermeden gitmişti. Babasının mezarına uzaktan bakıp, başka bir mezarın başında ruhuna fatiha okudu. Fatiha suresini ezbere bilmek hoşuna gitti. Annesinin olduğu sokaktan yavaşça geçerken kız kardeşini gördü, annesini gözleri aradı, yoktu. Sevgilisinin olduğu sokağa baktı ama ev bomboştu. Evin duvarlarının üstünde bel fıtığını tedavi eden birinin telefonu, yanında Nuri Alço ve altında “Dünya Türk Olsun!” yazısı vardı. Arabadan inmek istedi, beceremedi. Sabaha kadar o sokakta arabanın içinde kalıp bekledi. Hayalini kurduğu imkansız geleceğin görkemli girişimlerini, mütevazı başarılara tercih edecek kadar yabancılık hissediyordu kendisine. Arabanın içine nerden girdiğini kestiremediği sinekler ayağına inatçı bir şekilde konunca, onları pusuya yatıp bekleyecek kadar boş zamanı olmuştu. Birden küçükken kovsa bile istenmediğini anlamayan sineklere karşı uyguladığı işkence yöntemi geldi. Kanatlarını tek tek koparıp, doğaya tekrar salıverme… Başından geçenlere baktı, sinekleri öldürdükten sonra. Porsche’ un içindeydi, elinde sigara vardı, güzel kadınlarla birlikte oluyordu çünkü onları fotoğraflarına bakıp seçiyordu, bunları anlattığı bir sevgilisi değil dostu bile yoktu. Sevdiği sırları, söylemeye değer arkadaşı olmayacak kadar kalabalıktı, özeldi ya da yeminliydi. Boşalan sokaklara bakıp acı tatlı sigara içecek kadar özgürdü.