Hiç tadım tuzum yok. Ruhvari bir tavırla ne yerdeyim ne gökte. Bugün uyum sorunu yaşamaktayım. Ne oralıyım ne buralı. Hastanede anneanneme bakmam gerekiyor, nasıl gözüm büyüdü, anlatamam. Belim ağrıyor, kalbim ağrıyor, huysuzum. İçime kapalı bir halim var. Bugün evde oturup, telefonlarımı da kapatıp kitap okumak isteyen halim var oysa…Evrende yalnız ilerlerken, bedenlilerden daha çok bedensizlere yakınken; bugün canım iyice sıkılmakta. Hiç de olumlu değil. Çare içimizde, en iyi ben biliyorum ama bu bilinci bugün kapı dışında bıraktım/ içeri almıyorum, dışarıdan bana bağırıyor olsa da.Mesai sonrası eve gidip eşofmanlarımı giyip, şehrin en uç noktasında olan hastanenin yolunu tutacağım. Sıkıntılı olmayacağını umuyorum geçen zamanın ama tamamiyle evcimen bir şahsiyet olan ben, refakatçi yatağı dahi yokken elimde ‘Tanrının Doğum Günü’ kitabı, tasavvufun yollarında, sandalyede oturmuş, zamanın akmasını beklerken, an’ı ve kendimi düşünüp, neden diye soracağım:Ne yapmam gerekiyor? Dünyada olma amacım ne? Nasıl ilerlemeli ne yapmalıyım? Niye ben bunları düşünmeden duramıyorum? Huzurlu bir varlık değilim? Neden burada bu kadar yalnızken, başka yerlerle iletişimden dermen bulup; bu, beni yaşamda kalmamı sağlayan giz oluyor…Evrende bu denli az ve bu denli gizlenmiş spritüel varken, kim anlar beni? Derdim içimde patlar. Gene bedenlilere anlatamam kendimi… Sohbetlerim gene buradakilerden daha çok orayla olur ve derman oradan gelir… Sessiz mesajları dinleme/ algılama yolcusu olan ben! Tanrı/ doğa bana her daim mesaj gönderiyor, fark ediyorum ama yine kimi dipsiz kuyularda, dipsiz sessizliklerin içinde buluyorum kendimi…Aslında soruların yanıtlarını bilmiyor değilim. Mesajları okumayı öğrendim çoktan, dedim ya hayatta tutan şey bu. İnsan babasıyla konuşmaktan daha çok şu an bedenli olmayan amcasıyla konuşuyorsa eğer bu size normal gelmez elbet. Ama o da olmasaydı, yaşayamazdım herhalde. Bu ne enteresan bir durum, dünyada kalmamı dünyada olmayanlara borçluyum ve bana en büyük teselliyi de onlar vermekteler.Ahkam istemiyorum, söylenecek bir şey yok. Ne denilecek bir şey var ne de hissedilecek. Yaşamda kalmak kimi zaman gitmekten çok daha zordur öğrendim/ bildim çoktan. Tekamül, farkındalık ve öğrenmekmiş. İnsan erdeme ulaşmak ve ruhunu olgunlaştırmak için deneyim sahibi olur, bu yüzden bedenlenirmiş. Bu ne zor iş. Zaten kim kolay dedi ki…Mümin Sekman kitabında diyor ki, bağımsız olmanın bedelleri vardır/güçlü olmanın. Başarıya ulaşmanın/ anlamaya çalışmanın/ anlamlandırmanın. Köle olmak/ bağımlı olmanın avantajları da yok değildir, vardır: korunursun, pek hareket özgürlüğün olmasa da kendini yalnız da hissetmezsin. Hey hayat! Kararlarımızı kendimiz alıyoruz ve bu dünyamızı şekillendiren bizleriz.İçini açmayan ben. Dışarıdan çalışan bir kadın imajı. Ya içeriden? Kimi zaman sabahlara kadar dans eden, alemin en espritüel kadını ben; kimi zaman içinde bir deniz bulmakta güçlük çekiyor: huzur arıyor/ arayamıyor.Kabul edemiyorum kimi zaman yaşamı. Evet. Bu denli uyum sağlamak için az biraz hissedememek çok iyi olurdu. Bizim gibiler az biraz uyum sorunu yaşayan tipler olur. Kimsede onların neden sorun duyduklarını çözemez. Spritüellerden başka tabii.Yoruluyor ruhum devam etmekten/ devam etmek zorunda kalmaktan. Ruhum diş macunu kabına tıkılmış gibi, özgür olmak istiyorum ben. Ne kadar içimdeki özgür olursam, o kadar özgürlük bana gelecek; biliyorum.Telefonlar çalıyor, kapı çalıyor, insanlar koşuşturuyor; sözde iş bitiriyorlar. Bir kadın mutlu yuvasına yemek yapıyor. Öbürü bu akşam bir kıza ‘benim evlen’ diyecek; heyecanlı. Öbürünün sınavı fena geçmiş, babasının laflarının düşünmekte. Te. Te. Te. Dertler. Uyumluluşama. Uzlaşma. Ne güzel kelimeler bunlar. Hayat akıyor, trafik akıyor. Bir sevgilisiyle buluşup grupça akşam yemeği yiyecekler pahalı bir mekanda. Kadın şık giyinmiş, gecede sevişecekler. Adamın karşı sandalyede oturan arkadaşının eşiyle flört ettiğini sezer gibi olsa da adam ona saçmalama diyor, kadının susmaktan başka çaresi kalmıyor. Sözde samimiyet sohbet devam ediyor, akıyor. Kadının hayatının düğüm noktasıyken bu ilişki adam 4 yıl sonra ‘Başka kadınlarla da sevişmek istiyorum.’ diyor. Kadın duyduklarına inanamıyor. Bir yumruk yeseydi daha iyiydi. Adam bunu rakı sofrasında sevgilisine sarılmışken kulağına söylüyor usulca, normalmiş gibi… ekliyor; ‘Sen ol ya da olma. Bu olacak. Seni seviyorum ama bunu da istiyorum.’ Kadın yıkılmış, her şeyin yalan olduğunu düşünüyor, ağlamaya başlıyor, istemsiz… hayatı gözlerinin önünden kayıyor. Aşka inancı kayıyor… Kadın duvardaki tablolarını toplamaya başlıyor. Adamın içi acıyor gibi görünmüyor, çıkıyor evden ağlayarak, hıçkırarak… Herkesin çılgınlar gibi kıskandığı aşk bitti. İyi de nasıl inanacak buna, artık kadın nasıl devam edecek, düşünemiyor- yor. Hayatını fırlatılmış bir mendil gibi görüp, hiç mi önemim yoktu diyor, diyor… Evleri otobüs terminaline çok yakın. Arife günü, insanlar mutlu, akrabalarına kavuşacakları için gözleri gülümsüyor, heyecanlı…Kaç heyecanlı yolculuğa çıktılar, birlikte kaç plaj gördü o iki beden, birbirlerine sarılarak… Şimdi o terminalde kadın filmin içindeymiş gibi gece yarısı gidecek yeri olmadığını hissederek ve bundan sonra yalnız olduğunu düşünerek gözlerinden yaşlar süzülürken, etraftakiler kıza çaktırmadan/ çaktırarak baktılar- süzdüler- düşündüler, kendilerini mutlu hissettiler. Kadının içinden bir organı alındı o akşam. Kesildi aniden. Kadın son gecesini geçirmek üzere eve- eski evine doğru yol aldı. Sabaha kadar uyumadı- uyuyamadı- düşündü- kabul edemedi- haykırdı- ‘Nasıl olur!’Sabah topladı eşyalarını gün ışığında, son kez, kalbini bıraktı/ katladı kitaplarının arasında gül yaprağıydı sadece/ çoktan solmuştu. Şimdi sadece ayraç gibi kitap arasında yazan bir yazıydı- anıydı. Hayal miydi- yaşanmış mıydı, yalan mıydı? Alışmalı mıydı? Sevmeli miydi? Aşk var mıydı, aşk bu muydu?Kadın umudu o gece çöp kutusuna attı. Bir erkek kalbini fırlattı. Erkeği sildi kadın/ fark edemedi/ su yüzüne çıkamadı/ sevemedi…Adam, kadını bir daha aramadı. Kadın adamı bir daha aramadı. Adam sevişmek istediği kadınla üç ay sonra evlendi. Bir buçuk yıl sonra boşandı. Adamın hayatına ve kadının hayatına bir sürü beden girdi. Kadının hayatına tekrar başka bir ruh giremedi; giren yalnız beden oldu.An geldi, bedenden de sıkıldı- yoruldu kadın. Bedeni de istemiyorum dedi. Aşk-ı aradı. Yıllar önce fırlatıp atmış- inancını kaybetmiş olduğu aşkı… Anlamlı mıydı? Anlam var mıydı? Tekrar bulur muydu? Tekrarı var mıydı? Bir otomobil geçip gitmişti üzerinden, arızalı kaldı sol yanı, yanı… Çözemedi.Bir ömür tek aşk’la mı geçer? Gerisi yalan mı olur? O da ‘tamam’ mıdır? Tamamlanmış mıdır* insan dahi tamamlanamamışken bu gönül mevzuları ermiş midir sonuna kadın için miladı- süresinde.Heyecanları- inancı dolaba koyduğu bir valizdir şimdi… Bir şişe şarabın ardından içilen bir ottur yaşanılan. Islakla kuru karıştırılmamalıymış. Yokluk çok kolaymış- yanlış’tan uzak durulmalıymış. Yanlış nasıl anlaşılır, anne? Sen anladın mı ki, benden istiyorsun?Neden evlenmiyorsun? Neden hayatında biri yok? Neden yalnız geçip gidiyorsun? Sun- sun –sun …Sessizlik.Ben sus’u- yorum.İçimdeki sess’iz-lik susmuyor. Susmuyor.Bazen boğuluyorum. Sığındığım, kendimden başkası değil. Ne yerdeyim ne gökte. Yaşıyorum. Sosyalim. Komiğim. Katılıyorum. Yorum yapıyorum, konuşuyorum. Aslında konuşmuyorum, anlatmıyorum. İçim değil konuştuklarım, bıla bıla da n öte değil çalan telefonlar, sohbetler, düş’ler…Düşlerim’den bahseden yok. Yok. Ben nerdeyim? Gözlerimdeki yalnızlığı kimse anlamıyor. Bir tek onun anladığına inanmıştım. Kimseye inanmıyorum ardından 1500 günü devirdim ama değişmeyen çok şey var. İnan. Anlam. Hayallerim. Düş. Erkek. Kadın. Sevmek nedir? Mümkün mü? Yalansız yaşanır mı? Ben şimdi kimsenin gözlerine inanmıyorum. Hala aynı acıya ağlıyorum. Hayat devam ediyor. Başka şeylerden konuşuyorum. İçim aynı şeylerden konuşuyor. Gözlerimdeki anlamı gördüğünü söyleyen adam-lar, gitti benden o inanç. Şimdi ne kadar burada sayılırım ki? Kalbim ağrıyor. Bir kalp krizi ve bir kalp yarası alan ben hayattayım, devam ediyorum; akşama 76’sında kanser tedavisi için hastaneye yatırılan anneannemin refakatçısı olacağım sessizlikle ve sevgiyle. Hangimiz daha yorgun: anneannem mi, ben mi? Hangimiz daha yaralı? Hangimiz hayata daha bağlı? Hangimizin daha çok ömrü hangimizin daha çok umudu var? Hangimizin gözleri gülüyor? Gülüyor…Agend Du Monde dinliyorum. Barcelona albümü. Spritüalim’in hediyesi (arkadaş kalma kararı verdik ya!) yalnızlık tam gaz devam… Yalanlar. Hayat. Devam ediyor. Telefonlar çalıyor, yeni bebek doğuyor. Kaybettiğimiz Can bir bebek olarak dünyaya geliyor, bedenleniyor; arkadaşına yardım için. Yeni adı Ece. En büyük heyecan bu. Benim en büyük heyecanımsa hala amcamla ve Can’la ve diğerleriyle konuşmak…