Türkiye’de şu sıralarda olduğu gibi, 10 yıl önce de aynı tartışmalar yaşanıyordu. O zamanlar RP vardı, o kapatılınca adı FP oldu. Yine krizler, cumhurbaşkanlığı kapışmaları, 28 Şubat ve meclisin feshedilmesi… vb. O günlerde gazetelerde yazılan yazılara bakıyorum, hiç bir şey değişmemiş. Açın bu konudaki yazılarını derleyen Ali Bayramoğlu’nun “Türkiye’de İslami Hareket” kitabına bakın. Sadece ılımlı islamcılar siyasi ayak oyunlarını biraz daha öğrenmiş, durumu daha kurnazca idare etmeyi beceriyorlar.Peki yıllardır döne döne siyasal gündemi belirleyen konular, hayatımızda neyi değiştirdi, neyi daha iyi yönde etkiledi? Hangi sorunlarımızı çözdü?Şu anda “ılımlı islamcı siyaset”in temsilcisi sayılan AKP ve onun amansız karşıtı gibi görünen CHP ve merkez sağ partiler, toplumsal ve ekonomik model olarak birbirinden farklı ne öneriyor?Hepsi piyasa ekonomisini savunuyor.Hepsi IMF ile birbiri ardına anlaşmalar imzalamaktan yana.İşsizliğe çözüm olarak önerdikleri uygulanabilir bir program var mı?Eğitimdeki yapısal sorunları çözecek, örneğin onbinlerin üniversite sınavı denen şeye odaklanması dışında alternatifler sunacak gerçekçi bir programları var mı?Sağlık alanında, “parası olan yaşar, olmayan ölsün” şeklindeki “model”e alternatifleri var mı?Ayrılıkçı terörü kimsenin haklarını ihlal etmeden, insanları birbirine düşman etmeden sonlandıracak çözüm önerileri var mı?Yok. Yok. Yok. Kalmadı. Onun yerine ne var?Türkiye’de kapsamlı politik programları olmayan, her hayati konuyu programlarında yuvarlak laflarla geçiştiren “siyasi” partiler var. Verelim mi bi tane?Merkez sağda ve solda devlet imkanlarından, örneğin siyasi partilere yapılan devlet yardımından nemalanmak için kurulan, birbirinin aynı kumaştan biçilmiş “farklı” partiler var. Alır mıydınız?Aynı 10 yıl önceki gibi “tehlikenin farkında mısınız?” “öcü geliyor öcü, ham yapacak” propagandasıyla ayakta durmaya çalışan, sözde sosyal demokrat partiler var. Bayramoğlu, kitabında bu propaganda tarzını “Bana, iyi olduğum için değil, karşıtım kötü olduğu için oy ver.” şeklinde özetliyor. Yer misiniz?”Vatanı satacak hainler, kahrolsun AB/ABD!” diye haykıran milliyetçiler var. Belki vatan toprağını satmaya değil ama, parselleyip 99 yıllığına kiralamaya sıcak bakıyorlar. Sanki yarın iktidara gelseler, AB, ABD ve IMF ve bilumum yabancı sermaye ile ilişkiyi kesecekler, ithalatı ihracatı yasaklayabilecekler, kapalı ekonomi modeliyle gül gibi geçineceğiz. Tadından yenmez.Bir de şu bitmez tükenmez kültürel kimlik sorunumuz var, bir yanda laiklik diye adlandırdıkları batının tüketim kalıplarına dayalı bir yaşam tarzı adına, geleneksel dini yaşayışa, cemaat toplumuna, askeri ve mülki erkandan destek alarak karşı çıkanlar, diğer yanda “Ben müslümanım, o halde beni yönetenler de illa ki abdestli, sünnetli olsun, yoksa ibadetim kabul olunmaz, gerisi allah kerim.” diyenler. (Neylersin, fıkıhta yeri var. Sizi yönetenler gavur olursa, namaz, oruç tehlikeye girer mealinde buyrulmuş.) Bu iki grup arasında sonu gelmeyecek gibi görünen türban çekişmesi… Her iki grubun da siyasetine alet olmaktan başka bir şey yapamayan, örneğin bu grupları temsil ettiğini iddia eden partilerde (CHP, AKP) bıyıkları olmadığı için asla yönetici olamayacak kadıncağızlar…İşte görüldüğü gibi, toplumsal sorunlara çözüm üretecek partilerle dolu sooon derece verimli bir siyaset piyasasıyla karşı karşıyayız. 24 Haziranda beğenip beğenip seçeceğiz. En güçlü motivasyon, bana öyle geliyor ki yine “yönetenler sünnetli olsun illa ki” motivasyonudur. Olmayınca esaslı politik fikir, program, neylesin seçmen. Tüm siyasi partiler deterjan gibi. Kutuları, ambalajları farklı, içindekilere bakıyoruz aynı. Bu durumda seçim de bir soap opera.