Sessizce bizi izleyen bir mekanizmadır saat, geriye sarar hep. İşi budur… Dursa bile zamanı kaldığı yerden başlatamayacağımızı hınzırca hatırlatır bize. İnce ayar yaptırır, hassas değerleri ölçüsünde düzelttirir, içinde bulunduğumuz zamanı kendi yüzüne yansıttırır… Anın değerini yer bitirir. Keza, ölüm de kendine edindiği misyonda durmadan bizi gözler, hiç kimseye nasip olmayan bir hassasiyet ve sabır içinde karşılaşacağımız anı bekler. Buluşacağımız güne methiyeler dizer. Uzak ya da yakın gözlerinde ışıltılarla gülümser. Saat, ölümün içine saklanmak için seçtiği en iyi objedir. Tıpkı hayatın içine saklanmak için seçtiği en iyi objenin fotoğraf olması gibi… Karşılıklı, birbirlerine inat, birbirlerine nanik! Durur seyrederler birbirlerini öylece! Bu yüzdendir ki; her ne zaman saate bakıyorsak ölüme bakıyoruzdur ve ne zaman saati unutmuşsak, hayatı yaşıyoruzdur. Hayata birşeyler katıyoruzdur.Saat arada bize hatırlatır hayatı geriye sardığını; bir denizden ağı yavaşça toplar gibi hayatı bizim kollarımızın arasından çekip aldığını; tik-tak’ları ile olsun ve belki sinir bozucu alarmları sayesinde… O yüzden midir ki; tatile çıktığımızda hiçbir saat ayarı yapmayız? Hayatın kollarına kendimizi salıvermek, ölüme henüz uzak durduğumuzu ilan etmek niyetiyle midir, saatlerden uzak olmaklığımız? Tekneye adımımızı attığımız andan itibaren saatlerimizi toplayan, bize günün dilimlerini hatırlatma ihtimali olan her türlü gazete, dergi, radyo artık ne bulursa yasaklayan kaptan, her seferinde, bu yüzden hayata yelken açan mıdır?Bir treni, otobüsü ya da vapuru kaçırmanın aslında hayatı kaçırmak olmadığına delalet değil midir, saatlerin geri kalmaları? Yoksa hepsi boşuna mıdır? Ölüm, nasıl olsa birgün, o trendeki sevgiliyi bizden bir şekilde yine ayıracak mıdır?Ofislerimizde, evlerimizde, stüdyolarımızda, yaşam alanlarımızın her görüş açısında ısrarla bir yer edinip hayatımıza burnunu sokan bir objedir saat… İnatçı bir keçidir, kolumuzu yüz hizasına kaldırıp bileğimize sarılmış haline baktığımızda, burun buruna gelsek de bildiğini okumaktan asla vazgeçmez. Saat hayatı sevmez. Varsa yoksa tek hatırlattığı geç kalmışlığımızdır. Sinir, stres yaratır. Anın değerini yakalama isteğimizi öldürür.Evet! Saat öldürür.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape