Bizim kız yaşantısına böyle devam etmek zorunda olduğunu anladığından beri hayat daha da tatsız olmuştu onun için. Kızın kendine çektirdikleri sürekli aklına geldikçe kızdan uzaklaşan bir adam, omzuna binen ağır iş yükü yüzünden iyice cansızlaşan bir beden ve giderek ruhsuzlaşan bir kalp. Adamı böyle tanımlamak hiç te yanlış olmazdı. Kız karşı tarafın hevessiz geçen telefon görüşmelerinin ardından kendini mutlu edebilmek adına televizyonda yayınlanan dizilerin eski bölümlerine bakıp bakıp saçma esprilere gülüyordu. Kimse anlamamalıydı mutsuz olduğunu ve zaten anlamalarına da gerek yoktu. Hep bu dönemi aşacaklarını düşünüyordu. Bu kadar yorgun bir bedeni olmasaydı sevdiği adamın belki şimdi yanında olurdu kızın. Buluşur, kavuşur, sarılır, öpüşür,…..Ne iş gününün bitmesine yarım saat kalması, ne yarının cuma yani son iş günü olması, ne dip boyasının gelmiş olması ne de cebinde ay sonuna kadar 40 ytl olduğunu bilmesi ve hatta bu boyayı bile yaptıramayacak olduğunu anlaması bile canını yakmıyordu.Sevdiği insanın kendini görmek için heves bile duymaması kadar canını hiçbir şey yakamazdı. Gözleri doldu yine. İşyerinde ağlanmazdı. Evine gidince rahattı ne de olsa. Oraya sakladı gözyaşlarını.Aşk lazım aşk, aşk..Şarkı sözleri geldi aklına.Ne yapmalıydı? Beklemeli? ya da hareket etmeli? Yeni bir aşk arayışına girişmeli? Ya da adamda varolan aşkı alevlendirmeli?Bir sonraki güne kadar beklemeye karar verdi. Belki bir şeyler değişirdi bir günde..Ne de olsa bu kız hayatınızda görebileceğiniz en iyimser, aşkına en bağlı, en sadık, aşkını en çok sahiplenen kız. Mütevazi davranamadı ve ‘keşke benden binlerce olsa’ dedi..