‘Gerçekten on beş dakikada özlüyor musun?’Bunu bilmiyorum, bebek.
‘Özlediğini mi sanıyorsun yoksa?’ Bilmiyorum. Birşey diyemem. Ben sana göre ruhsuzum.’Bu ilişkide, ben mi tuhafım yoksa sen mi? Bilemem.Öğrenmem de mümkün görünmüyor. Ayrıca gerçeğin ne olduğu da, beni o kadar ilgilendirmiyor. Seçeneklerden gidelim:a- Gerçekten on beş dakikada özlüyorsun:Olabilir. Anlamıyorum ama izliyorum sakince. Belki seni sen yapan özelliklerden. İrdelemedim.
b- Özlediğini sanıyorsun: Diyelim bu seçenek doğru. Benim için ne değişir? Hiç. Dinginlikle izliyorum seni, seni ve tavırlarını. Çünkü benim iç tavrım böyle. İçten gelen haleti ruhiye bu.
c- On beş dakikada/ hemencecik özlediğin için sen tuhafsın:
Şekerlemem, karamelim ve kıvılcım çikolatam; diyelim bu seçenek doğru. O zaman ne olur? Yine hiç. Neden mi?Sen normal olmasan ve hemencecik özlüyor olsan ve bu; genele yansıttığımızda az kalan bir tutumsa şayet, banane. Beni ilgilendiren sensin, genel kim? Kriter mi koyacağım ilişkimize?% 5’lik barajı geçemediğinden olmuyor mu diyeceğim sana, büyülü kırlangıç?d- On beş dakikada özlemeni anlamadığın için ben tuhafım: Geldik d şıkkına, mis kokulu mistik düş bahçem.
Diyelim ki, tuhafım; ne olacak?’Deve nerem düz ki?’ demiş ya; bunda da tuhaf olsam, şaşırmam. Genele göre kıyaslanınca, birini daha uzun zamanda özlüyor olsam ne değişecek sümbül?Otantik her resmin içine yakışan karakter, söyle bana; ne değişir ki?
‘Mutlu muyum?’ Tamam. ‘Mutlu musun?’ Eyvallah.Bu.Denizlerin ardında güneş batarken, kalbimizde güneş doğuyor; hızın, maceranın, yeniliğin, kıpır kıpırlığın, coşkunun; deli kahramanı!Nerdeyim, umrumda değil, ‘Boynunun ortasındayken, ben iyi miyim?’ buna bakarım.Ne düşündüm biliyor musun? Gözlerinin altında ince sızılı bir hüzün var. Anıdan, matemden uzak ama, ama yine de her şeyi bir yana itmek istediğin en samimi ve en sana ait zamanlarda, sessizce ortaya çıkan bir fısıldayış gibi. Orada duruyor bebeğim. Yine de güzelliklere boğulan o insan, erdemlice ve özünü kirletmeden Tanrı’ya dönecek kullardan biri olarak duruyor; orada.Söylesene, hangi söze gerek kalır o an? Hangi rüzgarın sesine ihtiyaç duyar beden, bu duygu atölyesinde?
‘Hangi renk eksik?’ diyebilir miyim? Kırmızısı da, yeşili de bizimle; hep, neredeysek, orada… Belki biz olduğumuz için.Belki ne boş konular konuştuk… Aramak, aramamak, merak, ilişki, sorumluluk. Üstteki üç paragrafta bahsettiklerimin yanında, ne denli basit kaldı bunlar; farkında mısın, doğanın totemi güzellik?Notalara basarken, ritmi kaçırmak bu olsa gerek…
Fısıltıları dize getirmeyi bir yana bırakıp, resmi yeniden boyamak halidir, güneş batarken.Çünkü bilir misin, güneş batarken yepyeni bir resim başlar. İşte o yeni resimde fısıltılar da, rüzgar da, bakışta erimek de başkadır; kirpikleri güzelim.
Bir vapur geçer uzaklardan, günlerdir görmediğim varlık, yanımda dururken, masada olağan bir sohbet halidir ki; ne dokunabilir ne koklayabiliriz teninden, içinden… O an ki, olağan sohbet, tüm ‘olağanlığıyla’ devam ederken ve olağanmış gibi görünmemiz gereken binlerce andan biriyken; bacağın bacağıma dokunduğu an ne hissettiğimi biliyorum.Ardından ‘hoşçakal’ derken ‘olağan’ sarılışımda, o ilk an ki; bildik- tanıdık ama asla tam öğrenemeyeceğim hissi; orada görmek, orada…Bu arada beyaz tişörtünün ruj olmuş olma ihtimali yüksek. Bir yeri ruj olduysa, bir yalan kotarıverirsin ama birden fazla yerde varsa; annene sabah zekanı konuşturma anıdır, derim. Ne sen, ne ben dikkat edebildim; ne de aklıma/na geldi… Belki budur güzel olan, aklına dahi gelememesi, güzellik. Yeşil adidasını çıkarma en iyisi, sıcak bir şehirde de olsan sabahın köründe; ‘Üşüyorum neden bilmiyorum’ de, odana kaçana kadar. Velhasıl annen bana değil sana benziyor, bırakmaz peşini…Güzel bir gün batımı diliyorum. Gözlerinde ben olacağımı biliyorum, batmakta olan güneşe bakarken. Sen biranı yudumlarken; deli deli ‘Özledim, özledim; özledim dönüyorum! diye yarın arayacağını da biliyorum.Belki işin en ıssız, sessiz ve en coşkulu tarafı da bu. Sessizliğin içindeki coşkuyu keşfedebilmek; diplerde bunu hissedebilmek.Güneş batıyor bebek, bir dilek tut: Ne yapmadan gitsen şu Gaia’dan üzülürsün? En içteki ses ne diyor? Şu an? Orada…’Aşık mısın, seviyor musun, tüm bunlar gerçek mi?’ Tüm bunları hiç sorgulamıyorum. O-ra-da-yım…Fısıldayan da benim, dalgaların en dibinden, yastığının kenarından, dudağının bitişiğinden… Notalara basarken, ritmi kaçırmamak ise; bu olsa gerek Ayağını çekme, buradayım, nefesini duyuyorum; aden açmazlarımda.
Güneşin batışını izliyorum.(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)