Meta-edebiyat
Kahraman ÇayırlıModernleşme bütün dünyayı etkisi altına alırken, yalnızlaşan bireye tek bir şey vaat ediyordu: Daha fazla para! Gitgide daha fazla nesneye sahip olmalı, maddi-manevi tüm değerlerimizi öğütmeliydik. Öğüttük de. Modernleşmenin yozlaştırıcı değneğinin dokunduğu her ülkenin kültür ve sanatı, bu kurutucu etkiden nasibini aldı. Gerçek anlamda sanat yapmak, üretmek isteyenlerin yerini günübirlik, görsellikleriyle ayakta durmaya çalışan neo-sanatçılar kaptı. Her şeyin metalaştığı bu dönemde, yazarların edebi niteliklerinden ziyade onların özel yaşamlarından, son sevgililerinden haberdarız. MediaCat dergisinin HTP Exclusive’e yaptırdığı “yaşayan en popüler Türk yazarları” anketine katılanların yüzde 64’ünün herhangi bir yazar ismi belirtememesine şaşmamalı. Anket sonucunda hazırlanan “en marka(!) yazarlar” listesinde Orhan Pamuk’un yüzde 20’lik oranla birinci sırada yer almasına ne demeli peki? Pamuk’un ismini kaza bela telaffuz edebilenler, milliyetçilik polemikleri vesilesiyle mi yazarın ismini zikrettiler yoksa aralarında “Cevdet Bey ve Oğulları”nı, “Kara Kitap”ı veya “Benim Adım Kırmızı”yı okuyan, en azından yazarın kitaplarından herhangi birinin ismini duyan var mıydı?Gelişmekte olan bir ülke olarak sürekli okumamız, düşünmemiz; düşündüklerimizi özgürce ifade etmemiz gerekirken, magazin ağırlıklı, bol resimli / sansasyon haberli gazeteler günlük bir milyon tirajı rahatlıkla aşıyorlar. Fikir gazetelerimizse ancak otuz-kırk bin eve giriyor. Kitap satışlarında da durum farklı değil. Yeni bir beyaz eşyanın veya süpermarket raflarını süsleyen herhangi bir gıda maddesinin tanıtımı yapılıyormuş gibi kitapların, yazarların reklamı yapılıyor etrafımızda. Böylece görece daha çok düşünsel değeri olan, daha edebi nitelikte, okura daha fazla birikim katabilecek eserler kitabevlerinde tozlanırken, geniş kitleler bol reklamı yapılan “kof” kitapları alıyorlar.Tarihin silinmez harfleri
Neticede edebiyat, hayatı zenginleştirmenin en etkin yollarından biri. Şiirler, öyküler veya romanlar; tüm edebi türler bizi içinde bulunduðumuz sıkıcı, yorucu düzenden soyutlayıp, belki de hayatımız boyunca karşılaşamayacağımız insanlarla tanıştırmak, kendimizi bu karakterlerin yerine koymamızı sağlayıp içimizi derinleştirmek için varlar. “Cevdet Bey ve Oğulları”nda geleneksel ile moderni çarpıştıran, bir insanın iç dünyasını 23 yaşındayken bu denli sağlam betimlemek her yazara nasip olmasa gerek. Malum, 1997’de Yaşar Kemal’in aldığı Frankfurt Kitap Fuarı Barış Ödülü’nü 2005 yılında Orhan Pamuk aldı. Üstelik yıllardır kapılarında kaldığımız Avrupa’daki Türkiye karşıtlığına barıştan, dostluktan, ülkemizi Avrupa’yla birlikte kurduğu düşlerinden bahsederek kuşkusuz en yapıcı cevabı yine Pamuk verdi. Peki yazarı vatan hainliğiyle suçlayan, onun her adımını eleştiren insanların eline ne geçti? En iyi yanıtı zaman verecek. Kırk yıl sonra da bu topraklarda “İnce Memed” serisi, “Kara Kitap”, “Yeni Hayat” okunmaya devam edecek. Tarih Yaşar Kemal gibi Orhan Pamuk’u da sayfalarına silinmez harflerle yazacak.