Eve geldiği nadir gecelerden biriydi..Mumları yakıp loş bir hava verdiği o daracık ve soğuk diye nitelendirdiği odası daha da beter görünüyordu ona şimdi. Daha kolay uyuyabileceğini düşünmüştü halbuki ama nafile. Birden hiç beklemediği bir şey oldu. Ev halkı ona sıkıntılarını anlatmaya karar vermişti. Onu karşılarına aldılar ve anlatmaya başladılar.Duvarcıklar o yokken astığı resimlere bakarak hep ağladıklarını söylediler.. Sandalyecikler masanın etrafında öylece yapayalnız hiç mutlu olmadıklarını, onun ayak sesini bile özlediklerini söylediler. Televizyon kumandası oradan oraya fırlatılmayı, içinden pillerinin fırlamasını özler olmuştu. Telefonun tuşları özlem dolu hiç bir arayışa ev sahipliği yapmıyordu ve çok sıkılıyordu. Ama en çok yastıkçık kızgındı ona.. O değilmiydi en sıkıntılı olduğu günlerde üzerini gözyaşıyla doldurduğu ama gıkını bile çıkarmayan eşyası. Sarılıp yatışı, bazen tekmeleyip uzaklaştırışı… Her halini seviyordu sahibinin..Bu nadide eşyalar artık üzerlerinin bir karış toz olmasını bile umursamıyorlardı. Kullanılmayı bekleyerek geçen günler ve onlara anlam yüklemeyen, hayat vermeyen bir sahip.Sahip üzüldü. Onlara bundan sonra daha yakın olacağını, evini ve hayatını ihmal ettiğini itiraf etti. Ama bundan sonra farklı olacaktı.Sararan ve hep yarım bıraktığı kitaplarından birini aldı raftan. Bu sefer okuyup bitirecekti. Sevineceğini düşündüğü çaydanlığın altını yakmıştı. Çay, parmaklarının arasından süzülerek çaydanlığa dökülmüştü.. Birden ocak alev aldı. Onu lafa tutan eşyalar bir bir yanmaya başladı. İntikam başlamıştı. Kendi hayatını ihmal eden bir adamın daha fazla kölesi olmayacaklardı. Her yere sıçradı ateş. Çabası nafileydi. Sanki birileri onunla dalga geçiyordu. Sanki ‘geç kaldın’ diyorlardı. Yayılabildiği yere kadar yayılan ateş mutfağı bitirmişti.. Mutfağın son haline baktı, baktı, baktı… Odalar hala düzgündü. Yastık sırtını dönmüştü ona.Kapıyı kilitledi ve evden çıktı.Anahtar mı? O da son kez mutlu oldu..