Seçtiğim kara bir dut, karadut..Ağacın en tepesinde duruyordu, kaç gündür odamın penceresinden dürbünle, ona öylece bakıyordum. Sadece, o koca dutu yerken, aldığım lezzeti düşünüyordum. Her sene gittiğim yaz tatillerimden herbiri ayrı bir güzellikte geçerdi.O ağaca, sabah herkesten önce uyanıp, çıkabilirdim.Evet, saat tam istediğim gibiydi..Zaten ağaçlara çıkmak ya da inmek benim için yolda yürümek gibi birşeydi..Ağaç ,tahmin edebildiğinizden çok daha haşmetli, sanki her kötülüğü içine çekip bütün insanlığa üzerindeki meyvaları sonuna dek sunabilecek kadar kollarını açmış, tüm merhametiyle bekliyordu.-Geliyorum yüce ağaç, en yukarıda duran bana özel büyüttüğün o karadutu, gördüm ben..Sabahın en erken saatinde ağacın en tepesindeydim, hemen koparmak istemedim, önce biraz dalında seyrettim, bu doğal güzelliği..Sonra tüm avucumla kavradım, sıkıca tuttum, tam koparacakken, elimde sıkışıp kalmaktan rahatsız olan, bir canlı kıpırdaması hissettim..Avucumun tam ortası gıdıklanıyordu ..Sinirlenerek, panikle çektim elimi..Bu, dutuma ortak olmuş koca bir arıydı, e dut büyük olunca ortakçısı da büyük olur, ama benim kadar değil..-Hiç vızıldama, bu dutu, günlerdir odamın penceresinden izliyordum, benimle asla ortak olamazsın..dedim-O benim.. dedi..vızıldayarak.Şimdi, ayakkabımı çıkarıp sert bir darbeyle vursam, dutla birlikte uçacaktı, bu olmazdı..Birkaç hareketle, onu dutun üzerinden kovalasam ve havadayken tenis topuna vurduğum gibi sıkı bir bekent patlatsam, gidecekti..Tenisteki hızımı, kafasına indirdiğim iyi bir bekentle hastanelik olan tenis hocamdan sonra her ne kadar kessem de, bu olayda gerekli olduğunu düşündüm.Evet, sağlam bir hareketle, arının işini bitirdim..Ağaça teşekkür ettim ve indim sevinçle..Güneşe doğru oturup, tabağın tam ortasına koyduğum karadutun birkaç poz resmini çektikten sonra afiyetle yedim..Aynaya baktım, dudaklarım, dişlerim, mosmor olmuştu, ama buna değmişti..Hayatta ulaşılması zor da olsa, kafama koyduğum her hedefe ulaşmayı düşünür..Ve kafama koyacak, bir yığın hedef bulurum..-Hey, pillibebek akşama beach volley var, adını yazıyoruz,-Tabii ki katılacağım.En önde duruyordum, üst üste bir sürü smash vuruşu yaparken, belimin 5 cm kadar yukarısında ani ve yakan bir acı hissettim, hemen yere kapaklandım, elimi attığımda, elimden de soktu beni.. Hem elim, hem belim anında şişti..-Allah kahretsin seni, dedim, vızıldayarak,-Seni de, dedi eminim.-Ambulans çağırın çabuk, dedim..Sağlığımla ilgili ne olursa olsun, duyarlıyımdır..-Yahu, bu arı sokması, ölmüyorsun , dediler..Olsun dedim.Ambulans geldi, sedyeye yatırmak istediler, yok sedyeye yatarsam psikolojim bozulabilir, ben ön koltuğa oturmak istiyorum dedim,Görevli,-Ne oldu, diye sordu,-Ölüyorum, arı soktu dedim,Görevli gülümseyerek, ambulans sirenini açtı, arada, çekilin yoldan, ağır hastamız var, demeyi ihmal etmedi, mikrofondan..-Sireni kesebilir misiniz, acım artıyor dedim..Ambulansla hastaneye gitmek çok heyecanlıymış, bu arada..İğne yaptılar, amonyak sürdüler.Acım hafiflemişti..Ertesi sabah, belim ve parmağım şiş, karadut ağacına bakarken penceremden,-Aklından bile geçirme dedim, kendime..Bazen, hayvanlar da insanlara güzel dersler verebilirler, gözünüzü diktiğiniz her şey sizin olmayabilir doğada…
yorumlar
şöyle söyliyeyim, bu konuyu derinlemesine araştırıp döneceğim
ne p ekmez olur o karaduttan var ya 🙂
sedyede insanin psikolojisi neden bozulurki ?
Karadutum çatal karam , çingenemNar tanem, nur tanem, bir tanemAğaç isem dalımsın, salkım saçakPetek isen balımsın,ağulumGünahımsın vebalimsinDili mercan, dizi mercan, dişi mercanYoluna bir can koyduğumGökte ararken yerde bulduğumKaradutum çatal karam çingenemDaha nem olacaktın bir tanemGülen ayvam, ağlayan narımsınKadınım kısrağım, karımsın.B. Rahmi EyüpoğluArı sokmasına değil yılan sokmasına bile değer karadut değil mi…:))
harika!bu arada pbk, back-hand harbi zordur, tebrik ederim:)
Kop, araştır bakalım ne ile geri döneceksin:)Ademtok, o karadut bir de böğürtlen vazgeçilmezim..Serhus, genelde hastaneye yetiştirme psikolojisi kötüdür, ağır hastalar için..Arı soktu diye, o kadar da abartmamak lazım diye düşündüm :)Tea, ”Karadutum çatal karam çingenem” i Fatih kısaparmak güzel söyler değil mi..Mak, beğenmene sevindim ama back-hand i ,bekent olarak beğeniyorum ve türkçeye bu şekilde yerleştiğini düşünüyorum ben artık, fazla yabancı dil özenticiliği yapmak istemedim..Ama yazdığın ingilizce doğrudur..
pbk!!! anlatamamışım:((( çok üzgünüm!!!!!!!!!topu back-hand olarak karşılamak çok zordur,ben çok zorlanırım mesela, bu bakımdan tebrik ettim! yazından bu vuruşunun daha iyi olduğunu anladım, bu bakımdan…kelimenin yazımıyla ilgili bir şey belirtmedim yani:)aman diyeyim, yanlış anlaşılmayayım!
yok, yanlış anlamadım, doğru, zordur bu atış da, terslik varsa biraz, zorlar, kolay olur, kolaylar, zor..:)
araştırmalarım ve arge departmanının çalışmaları beni aynı arının hem belden hem elden 2 kez sokamayacağı sonucuna götürdü, ama gene de karışmam arı bu, delidir melidir naptıı belli deildir, neme lazım
uygulaması bedava, deneyelim..:)Bul bir arı, gör bakalım ışığı..
gerçi akşam bicvoleye gelen arılar dabıl sokuyo olabilir bak ona bişey diyemem
Aynı arı olduğunu düşünmüyorum ben. Arılar çoklukla bir kere iğnesini batırırlar. İğne orada kalmışsa zaten ikinciyi beceremezler. Üstelik iğnesi olmayan arı ölür diye biliyorum. Yanılmış olabilirim.
şöyle söyliyeyim, dabıl iğneli bi arı olabilir
yaban arıları iri yaban arıları ve küçük yaban arıları olmak üzere ikiye ayrılır. iri arılar çok hareket etmez. belli bir yerde kalır ancak aniden ok gibi fırlar. uzmanlar bu arıların çok agresif arılar olduğunu, rahatsız edilmeseler de insanlara iğnesini batırabileceğini söylüyor. kancalı iğnelerini bal arısında olduğu gibi bırakmayıp birkaç defa sokabilirler.
hah kancalı iğneli bal arısı diycektim dabıl iğneli demişim evet buydu işte devamlı sokan arı modeli, ancak pbk nın akşam bicvoley ooynadığı mevkide bu arılardan var mı yok mu şimdi de onu araştıracağım kolsentırda, hemen bi televoting sistemi kurayım
kolsentıra gelen başka bir bilgi olarak; şu da çevre gözlemcisi arkadaşların söylemi: yellowjackets and wasps diyorlar bu birden fazla sokan arılara…
bpk da pek bi kısmetsizmiş desenize bula bula yellovcekıtsa denk gelmiş, kolsentıra bunu da ekleteyim bi televoting daha hazırlasınlar
Teşekkürler Ppt..:)Bir arının birden fazla sokabileceği, ispat olmuş ben yokken..
Ben ağaçtan düşeceksin diye beklemiştim ama beklediğimi yapmadın. Gerçi bu yaştan sonra da düşme, küçükken duttan düşünce top gibi sekiyosun. Tecrübe etmişliğim var, ondan diyorum. Ama şimdi düşmeyi hiç istemem, komşunun bahçesinden sokağa sarkan dut ağacı, üstüme sarkıntılık edip kıyafetlerimi dut mevsiminde zaman zaman berbat etse de tahrik olup tepesine çıkmıyorum.
Anthro, kemiklerim tahmininden daha sağlam, ama haklısın, hiç yağım yok, düşseydim top gibi sekmezdim, fena olurdum..O kadar dayanıklıyım, kırmızı, tatlı mı tatlı, bir dut a tav oldum işte, ne yapayım :)..
ama dut da dalından yenür be yavrum @anthro! asla pazardan alınası bir meyve değildir, hani.
Helal sana benim kardesim PBK,öykü yazmada üstüne yok kanimca…Tebrikler kardesim…
Evet, hatta tabakta bile bekletmeye gelmeyecek bir meyvedir. Anında götürmek lazım ama misallerden de anlaşılacağı gibi (top gibi daldan dala sekerek düşmemden) Pilli Bebek kimin yağsız formda olmayınca, ağaçta benim ananemin yaşında olunca gözüm pek kesmiyo. Bazen arabamın üstüne düşen ama ezilip yamulmamışlarını çaktırmadan mideye indirdiğim oluyo ama anca o kadar. Komşuya diyim de, dutlar olgunlaşmadan ağacı budayıp tırmanılası hale getirsinler.Yada en kolayı, Pi’BeK’i çağırıp ağaca çıkarttırırız, o dalı sallarken biz aşağıdan çarşaf açıp dökülenleri yakalarız.
Pilli pati, o karadutu dalından direk mideme indirseydim, bekli de şu anda, bu yazıyı okumuyor olacaktınız..:)Teşekkürler Nico, ağaç olaylarını zamanında senin de yaşadığından eminim..Ant, ağaca 80 yaşıma kadar çıkacağım ben..:)
@nicox, işi ilerletip imzasına da şiiri çakmış.
“@pbk’nın mide enzimleri, sarı ceketli yaban arılarının zehirine karşı” filmini izlerdik o zaman da!
Barış Manço’dan ”Dut Ağacı”
Ceri Zaynfeld’den Beeeeee.
bu yazı gittikçe ilginç bir hal alıyor
Zaten yazı Pi’BeK ağaca tırmanmaya başladığında ilginç bir hal almaya başlamıştı. Bırakalım doğal akışı ile devam etsin.
Dut ağacı Türküsü..Teşekkürler Ant, film süperdii 🙂
Teşekkürler PBK, dut türküsü de çok lezzetliydi.Bee Gees. Stayin’ Alive..
Teşekkürker Ant şarkı çok iyi..Pilli Pati izlemeye devam et..Beeee Coollllllll !
Ooow, bu feci cool’du.Ben dut ağacının yanındaki ağaca geçiyorum o zaman:Lemon Tree.
lemon tree; hayatımın belli bir bölümüne damgasını vurmuş bir parçadır. nereden bulduysan @anthro 🙂 eski günlere götürdün beni… eski bir dostu kucaklar gibi hissettim!@pbk, iyi ki yazmışsın bu yazıyı. bir vesileyle ağaçların hayatımıza kattıkları ya da hayatımızdan götürdükleriyle hayatın yine de güzel olduğunu hatırlamak hoş bir duygu!
Rica ederim Ppt, Ant, Lemon tree ile bittim ben, sonum oldun..Eh artık bir lemonlu Mojito yu hakettim sanırım yazımla..:) iyi geceler..
Paticigim, reklamin iyisi kötüsü olmaz derler ya” ne yapayim ben de kitabin kapaginda cikacak dörtlügü calip yapistirdim imzama.)PBK, ben cok dut agacina tirmanip dallarini deli gibi salladim. Pek cok defa da dut agacindan kaysi agacindan düstüm. Asagida dört kisi savan tutarlardi. Dut kaysi olunca zaten kendi kendine dökülür yere. E, biraz da salladin mi yagmur gibi iner asagi alimallah. Dut olmadan yenmez ama kaysi cagla iken de yenir. Hele bir de sekerpare ise yeme yaninda yat. Alirsin tuzu eline ekeler ekeler kemirirsin. Dutu olunca kaysiyi da cagla iken yerdim hep…
xnicox, dişlerimi kamaştırdın:))
çağlanın tuzlandığını duymamıştım ama eriği tuzlayıp yiyince pek bi güzel olur.
Ben diyorum vardır Nico da, mutlaka bir anı bu konuyla ilgili, hadii Nico kızlar dört taraftan tutuyorlar diye atıvermişsindir kendini aşağıya dutlarla..:)
teacher07, yerken agzin kamasmaz sonradan oluyor o…AKONI, ablam benim, seni cok seviyorum. Cagla tuzlanmadan yenmez. Erik de öyledir. Bizim Memlekette kaysi agaclari coktur. Malatya kadar olmasa da bayag vardir. Ordan bilirim ben de bunu.)PBK, olsa seni mi kiracam kardesim.) Ben Kartal dogumluyum. Bunlari ara sira köye izine gittigimde yapardim. Aklima geleni anlatirim senin icin merak etme Sultanim.)
Bir zamanlar birbirlerine aşık iki genç vardı. Kızın adı Tispe, delikanlının ki ise Piremus idi. Bunlar yan yana evlerde otururlardı.Birlikte büyüdüler ve çocukluklarından beri birbirlerine karşı ask beslerlerdi. Fakat aileleri görüşmelerini istemezler, birbirlerine uygun olmadıklarını düşünürlerdi. Oysa onlar birbirlerini ölesiye seviyorlardı.İki evin arasında gizli bir çatlak vardı aileleri bunu bilmezler onlarda geceleri bura da buluşur o aradan birbirlerine seslerini duyurur aşklarını dile getirirlerdi.Bir gece ormandaki ağacın altında buluşmaya karar verdiler. Tispe ağaca Piremus’ tan önce varmıştı.Gittiğinde avını yeni yemiş ağzından kanlar akan kocaman bir aslanla karşı karşıya geldi.Korkarak bir mağaraya doğru koşmaya başladı. Farkında olmadan yolda boynundaki eşarbını düşürmüştü.O sırada Piremus geldi gördükleri karşısında donup kalmıştı.Kocaman aslan ağzında kanlarla birlikte biricik sevgilisi Tispe’nin eşarbını parçalıyordu.O an aklına gelen ilk ve tek şey aslanın Tispe yi öldürerek yediğiydi. Tispe’siz yaşayamazdı.Aklından geçen sadece aşkı uğruna canına kıymaktı. Belinden hançerini çıkardı ve göğsüne sapladı.Kanlar içinde cansız bedeni yere düştü.Tispe ise korkusunu bir kenara atıp bir an önce aşkını görmek için mağaradan çıkmaya karar vermişti.Ağacın altına geldiğinde o korkunç sahneyle yüzleşti. Piremus’un cansız vücudu yerdeydi ve elinde Tispe’nin düşürdüğü eşarbını tutuyordu.İlk önce genç kız olanlar karşısında ağlamaktan hiçbir şeyi anlayamamıştı.Ama eşarbı ve uzaklaşan aslanı görünce anladı. Bir an ve mağarada düşündüğü o korkunç şey başına gelmişti.Ve onun öldüğünü düşünen Piremus askı uğruna canına kıymıştı. Tispe bir an bile düşünmeden hançeri aldı ve göğsüne götürdü.Onların aşkı ölesiye bir aşktı ölüm bile onları ayıramazdı.Eğer Piremus aşkı uğruna ölümü göze aldıysa o da hiç çekinmeden canına kıyabilirdi ve hançeri sapladı.Birden vücudu Piremus’un bedeninin üstüne yığıldı.O anda tanrılar bu yüce aşkı ölümsüzleştirmek istediler ve bu çiftin üstünde duran ağacı bunların aşkına adadılar.Piremus’un kanını bu ağacın meyvelerine,Tispe’nin göz yaşlarını ise ağacın yapraklarına verdiler.O günden beri kara dut ağacının meyvesininçıkmayan lekesini, (Piremus’ un kan lekesini),dut ağacının yaprakları,(Tispenin gözyasları)temizler..Bilir misiniz dut ağacının meyvesinin lekesi çıkmaz.Fakat elinize ağacın yaprağını alır ovuşturursanız lekenin gittiğini göreceksiniz…S O N
@linet, bende bu yazıyı geçen sene okumuştum, sonra bahçe de karadut vardı, denedim ama leke çıkmadı
Linet, çok duygulandım, hikaye çok güzelmiş, eline sağlık..Yazımda bahsettiğim Karadut ağacının da altından geçerken herkes çok dikkatli olurdu, kendini boşluğa salıveren bir duttan nasibini almamak için…
Pbk bunlar da senin annene hediyem olsun kabul edersen..
Çok tatlısın dej, teşekkür ederim..
yazınız ne hoş……..
Teşekkürler, Elmay, hoşgeldin..
tuttumm..