Tercüme yapmak ciddî iştir.
Tercüme yapmak ciddî iştir.

(Önce İngilizce öğrenmek lazım diyorsanız, buyrun)Çalıştığım üniversitede kitap şenliği düzenlenmişti. Rus klasiklerini gördüm ve inceledim. Çeviri berbattı. Kitap standında duran arkadaşa bu düşüncemi nazikçe ilettim.Bana “siz Rusça biliyor musunuz ki?” diye sordu: Cevabım şu oldu: “Rusça bilmiyorum ama Türkçem iyidir.” Karşılıklı gülüştük ve “haklısınız” dedi.On kitap tercüme etmiş biri olarak tercüme yapan insanların duyarlı olması gereken konular şöyle özeyleyebilirim:1. Metni anladım mı?2. Metinle aramda duygusal bağ var mı? Metne en az bir yanından sempati duyuyor muyum? (Sadece alacağı para yetmez. Kalbin de katılımı şarttır.)3. Okuyucu tercüme ettiğim metni anlıyor mu?4. Anlıyorsa ne anlıyor?Bu soruların cevabını arayan biri:1. Tercüme yaptığı dili tanımak gereği duyar. Başka bir deyişle, sözgelimi İngilizceden Türkçeye çevir yapıyorsa İngilizcesini geliştirmesi gerekir.2. Türkçesini geliştirmek gereği duyar.3. İletişim becerisini geliştirmek ve insanları ve algı sistemlerini araştırma gereği duyar.4. Çevirdiği metne yabancılaşmayı, yani okuyucu gözüyle okumayı öğrenir. İnanın bana, bu çok zordur. Mesela diyanette Kuran tashihi yapılırken son düzeltmeyi hafızlara yaptırmazlarmış. Çünkü onlar, metni ezberlerinden-zihinlerinden okur, metindeki eksiği görmezlermiş. Yine eski musahhihler-düzeltmenler, yazıları tersten okuyarak düzeltirlermiş. Bu şekilde beynin metni zihinde tamamlamasını engellerlermiş.Peki, biz musahhih-düzeltmen miyiz? Değiliz ama tercüme yaparken bizim anladığımız şey ya da şeyler değil metinden anlaşılan önemlidir. Bu açıdan çevirdiğimiz metni tekrar bir “yabancı” gibi okuyup düzeltmek gerekiyor.Kitap çevirdiğim yayınevi sahibiyle oturup tercüme ettiğim metinler üzerine fikir alışverişi yapıyoruz. Yazarlığım gelişiyor. İlke şu: “oku, anla, anlat”. Tabiki roman ve edebî eser çevirileri de ayrı bir âlem. Yâni, zihinlerin oldukça dağınık olduğu okuyucunun anlayabileceği gibi yazıyorum. Metni anlasın. Ama birikim sorunu var ve içeriği kavrayamıyorsa, o benim kabahatim değil.Yoksa tercüme için dil bilmek, parametrelerden sadece biri. Adam İngilizce biliyorum diyor tercüme yapıyor. Hani Türkçen nasıl be kardeşim? Tamam anladın da anlatabildin mi? “Devil’s Advocate” deyimini “şeytanın avukatı” diye çevirmiş arkadaşımız var. Kabaca “kuşkucu kişi” anlamına gelen bu deyimi “şeytanın avukatı diye çevirmek ne kadar ciddî bir yaklaşım?Yine “hayat adamı” deyiminin başarılı bir işkadını için “hayat kadını” diye çevrildiği bir kitap biliyorum. Tercüman (!) demiş ki: hayat adamı pozitif bir deyim. Öyleyse başarılı bir kadına da “hayat kadını” diyebilirim. Yayınevini aradım, durumu anlattım. Dudakları uçukladı.Tercüme yapmak sanıldığı kadar kolay değildir ama keyifli bir uğraştır.————–www.radyocu.com