Hiç zor değil aslında yeni bir düzenleme getirmek yaşama şekillerine.Garipsenmek kadar insanı tedirgin eden tuhaf duyguları tatmış olsak da zaman zaman, anidensizlikler ile boğuşuyor olabiliyoruz bazen. Sürüp giden bir hayat şeklini değiştirmek bir çok nedenden dolayı gerçekleştirilemiyor belki. Kendi içsel benlerimiz bize istediği gibi hükmederken hükümsüzlüğün çığırtkanlığını yapıyoruz.Kendi benimize tecavüz edip kısmen, tecavüzün iyi bir şey olmadığını savunan tartışmalarda ön safları tutuyoruz. Hepimiz öz’üz. Ve özlük nedir bilmeden kabulleniyoruz.Kör olmak ile bulanık görmek arasında sıkışıp kalan ruhlarımızın bir gün gerçeği görecek olmasından korkuyoruz. Gerçek olanı gerçek olmayan kadar kabullenemiyoruz.Alerjik bir duygu gibi geliyor aşk. Herkesin yaşadığını yaşayamam kaygısı. Olması gerekeni olmaması gereken anlarda yaşama isteği. İç beninde ki seslerin titreşim birleşmesi. Ve soluk soluğa kalınan uzun koşu sonrası durumları.Kusursuz bir çevre sahibi olma çabasından arınmak yerine, kusurlu bir çevrede kusursuz biri olmayı tercih etme birleşkesi. Ve çelişkisizliğin çelişki ile çelişkileştiği kulak memesi kıvamları.Deniz kokan avuçları öpebilme konçertosu. Ve bir kemanın telli duvaklı gelin tarafından çalınması hoşnutsuzluğu. Korku ile sevişmenin akıl almaz uyumu. Materyalist bir sevgi kaosu.İnkarcı bir durumdan itirafçı duruma geçiş esnasında yaşanan acımsı tatsızlık.Sırtı açık bir kadının beden haritasında yeni bir yol bulmak gibi eşsiz hazlara tanık olmak. Kahır ile örülen bir hayatın ilmiklerinden tutmak gibi.Susarken kendi beninde gelen hıçkırıklara karşı engel olamamak gibi.‘O’ olmak isteğinin her defasında zaten olunulmuş bir ‘O’ olarak karşına çıkması gibi.Buna benzer her şey gibi.