bildirgec.org

yeni hayat hakkında tüm yazılar

Oluruna Bırak(mam)!..

fatimafatma | 09 April 2011 15:08

Her ayrılık aynıdır derler, evet ama benimkisi farklı… Kiminki farklı değil ki?

Peki Sıla’nın şarkı sözünde dediği gibi mi yapmalı? “Oluruna bırak”. İnsan nasıl becerebilir bunu? İnsan nasıl bu kadar kalender olabilir? En azından ben beceremiyorum hem kendime zulm ediyorum hem çevreme… En çok annemi üzüyorum, sanki onun suçu neymiş?

Sonunda konuşmaya karar verdim; Karşımda konuşmaya bile üşenen biri var… Bütün cesaretimi toplayarak onu anlamaya çalışıyorum ama onda bu gayretin zerresi yok buz gibi bana bakıyor… Anlıyorum ki, bir an önce bitsin bu işkence de gideceğim yere gideyim havasında…

Romanda Anlatıcı Kimdir?

kahvekokusu | 02 November 2009 10:27

Roman, modern zamanların anlatım tekniğidir. Roman sanatı esas itibariyle anlatılacak bir hikâye ve bu hikâyeyi sunacak bir anlatıcıya dayanır. O halde hemen şöyle bir soru sormak gerekir: Romanda bize olayları anlatan kimdir? Romanda ya da hikâyede olayları okuyucuya anlatan sese “anlatıcı” diyoruz. Anlatıcı destan, masal, hikâye, roman gibi epik karakterli metinleri okumaya başladığınız anda kulağınıza gelen ilk sestir.

Okuduğumuz eserlerde hangi anlatıcı tekniğinin kullanıldığı bilmemiz romanları daha iyi anlayıp, yorumlamamıza olanak verir. Anlatıcı türlerini kısaca tanımaya çalışırsak ortaya şöyle bir sınıflama çıkar:

Cast Away (2000)

queennothing | 13 August 2009 13:47

Chuck Noland, uluslararası kargo şirketi olan FedEx’in analistidir. Paketlerin zamanında ulaşması için, çalışanlara program çizmekle görevlli olan Chuck, ‘dakik olmayı’ zamanla takıntı haline getirmiş ve işiyle hayatını birbirine karıştırmıştır. Kız arkadaşı Kelly’ye evlenme teklifi etmeyi planlayan genç adam, işi gereği yılbaşını başka bir yerde geçirmek zorundadır. Havaalanına Kelly ile birlikte giden Chuck, Kelly’den uzak kaldığı için üzgündür. Hava boşluğuna takılan uçağın sarsılmasıyla kontrolü kaybeden pilot, Pasifik Okyanusu’na iniş yapmak zorunda kalır. Kendini suda bulan Chuck, arkadaşlarını aramasına rağmen, hiç bir iz bulamaz ve geceyi suda geçirir. Su, Chuck’ı bir adaya sürükler ve genç adam, insan olmayan bu adada kurtarılmayı bekler.
Yabani hayata alışmaya çalışan Chuck, vücuduna ağır yaralar almasına rağmen, durumu kabullenir ve günlerce kurtarılma umuduyla adada beklemeye devam eder. Uçağın yönü, Pasifik Okyanusu’ndan oldukça uzaktır ve Chuck, kurtarma ekiplerinin, bulunduğu adaya gelmeyeceği gerçeğinin farkındadır. Haftalar geçer, ne bir kurtarma ekibi adaya varır, ne de Chuck kendi imkanlarıyla kurtulmayı başarır.

Alıcılara olan saygısından ötürü, açmadığı FedEx paketlerini açmaya karar veren Chuck, paaketlerin birinden çıkan beyzbol topunu ‘arkadaş’ kabul eder ve topa ‘Wilson’ adını verir.
Tam 4 yıl adada kurtarılmayı bekleyen Chuck Noland, güçlenmiş; yabani dünyanın her yönünü öğrenmiştir. Cansız arkadaşı Wilson’la konuşarak, insani hislerini kaybetmeyen genç adam, kurtarılma konusunda umudunu kaybetmemiştir.

NOBEL ÖDÜLLÜ TÜRK: ORHAN PAMUK

| 11 December 2008 10:13

Orhan Pamuk, 1952 yılında İstanbul’da doğdu. İlk romanı ve anketlere göre cumhuriyete damgasını vuran 75 kitaptan biri olan “Cevdet Bey ve Oğulları”nda (1982) ve diğer bir şaheseri olan “Kara Kitap” (1990) adlı romanında anlattığına benzer bir ailede büyüdü. Nişantaşı’nda yetişen Orhan Pamuk, New York’ta geçirdiği üç yıl haricinde İstanbul’da yaşadı. Robert Koleji mezunu olan ve
İstanbul Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nde üç yıl okuyan Pamuk, 1976’da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’nü bitirdi.

Çocukluk ve gençlik yıllarında ressam olmayı hayal etti, fakat 1974’den itibaren yazı yazmayı tercihi ağır bastı.

Üç kuşak İstanbullu bir tüccar ailesinin çerçevesinde, Türkiye’nin son yüzyıllık macerasını hikâye eden “Cevdet Bey ve Oğulları” adlı romanı, 1979’da Milliyet Roman Yarışmasında ödül aldığı gibi, 1983 yılında Orhan Kemal Roman Ödülü‘ne de layık görüldü. Aynı yıl ilk baskısı çıkan; üç mutsuz kardeşin İstanbul yakınlarında bir sahil kasabasında, 90 yaşındaki ninelerinin evinde geçirdikleri bir haftalık hayat dilimini anlatan “Sessiz Ev” adlı romanı ile 1984 yılında Madaralı Roman Ödülü’nü aldı. Pamuk, “Sessiz Ev”in Fransa’da çıkan çevirisi ile 1991’de Avrupa Keşif Ödülü’nü kazandı.

17. yüzyılda İstanbul’a getirilen Venedikli bir köleyle bir Osmanlı âlimi arasındaki ilişkiyi anlatan tarihi romanı “Beyaz Kale”(1985) ile Pamuk, yurt içi ve yurt dışında ününe ün kattı.

içleşke

Thing | 31 August 2008 01:54

Hiç zor değil aslında yeni bir düzenleme getirmek yaşama şekillerine.
Garipsenmek kadar insanı tedirgin eden tuhaf duyguları tatmış olsak da zaman zaman, anidensizlikler ile boğuşuyor olabiliyoruz bazen. Sürüp giden bir hayat şeklini değiştirmek bir çok nedenden dolayı gerçekleştirilemiyor belki. Kendi içsel benlerimiz bize istediği gibi hükmederken hükümsüzlüğün çığırtkanlığını yapıyoruz.
Kendi benimize tecavüz edip kısmen, tecavüzün iyi bir şey olmadığını savunan tartışmalarda ön safları tutuyoruz. Hepimiz öz’üz. Ve özlük nedir bilmeden kabulleniyoruz.
Kör olmak ile bulanık görmek arasında sıkışıp kalan ruhlarımızın bir gün gerçeği görecek olmasından korkuyoruz. Gerçek olanı gerçek olmayan kadar kabullenemiyoruz.
Alerjik bir duygu gibi geliyor aşk. Herkesin yaşadığını yaşayamam kaygısı. Olması gerekeni olmaması gereken anlarda yaşama isteği. İç beninde ki seslerin titreşim birleşmesi. Ve soluk soluğa kalınan uzun koşu sonrası durumları.
Kusursuz bir çevre sahibi olma çabasından arınmak yerine, kusurlu bir çevrede kusursuz biri olmayı tercih etme birleşkesi. Ve çelişkisizliğin çelişki ile çelişkileştiği kulak memesi kıvamları.

masumiyet müzelerinde orhan pamuk

kahramancayirli | 31 January 2008 13:23

orhan pamuk
orhan pamuk

türk edebiyatının iyi isimlerini konuşmaya orhan pamukla devam edelim. ben yazarın görece daha popüler olan 1997 ve sonrası romanlarını değil, 1980-1995 arasında yazdığı romanlarını çok beğenirim.
mesela cevdet bey ve oğulları, mesela sessiz ev, mesela yeni hayat, kara kitap. kar’ı okurken çok sıkıldım. benim adım kırmızı’yı yarım bırakmıştım. yazarı sevdiğim için olsa gerek “öteki renkler“i çok sevdim..
velhasıl sakın kar’ı, benim adım kırmızı’yı okuyup, pamuk hakkında önyargılara kapılmayın derim. ilk yazdığı romanları çok daha iyi..
pamukseverler biliyordur 2007 aralıkta “masumiyet müzesi”(bir aşk romanı) adlı yeni romanı çıkacak deniyordu, 2008 şubat oldu kitap ortalıkta yok, sakın bu da bir pazarlama stratejisi olmasın.
belli mi olur?

orhan pamuk kar

kahramancayirli | 28 January 2008 14:40

şu ana kadar orhan pamukun tüm kitaplarını herkese önerir, överdim vs. ama “kar”da resmen bunaldım. belki de “siyaset” ve “din” odaklı bir roman olmasındandır. önerim yazarın diğer kitaplarını okumanız: cevdet bey ve oğulları, sessiz ev, yeni hayat, kara kitap…

İYİ Kİ GELDİN..

sahinden | 15 December 2007 15:34

İyi ki geldin bebek.

Irmak gibi köpüklü köpüklü gözlerinle iyi ki geldin.
Çok durgunlaşmıştı her şey. Çok basitleşmişti. Hani yaşıyorduk da niye yaşadığımızı bilmiyorduk. Örneğin ağlıyorduk neden ağladığımızı bilmiyorduk. Gülüyorduk neden güldüğümüzü çözemiyorduk

Şimdi sen geldin ya..
Hayatın ne olduğunu anladık. O köpük köpük gözlerinden fışkıran güneş bütün o ağlamalarımızın ve gülmelerimizin nedenini anlatıyor şimdi

Çevreci Seks

kopanisti | 08 March 2007 11:09

Artık hepimiz biliyoruz ki küresel ısınmaya karşı bazı önlemler almaz isek, bazı ülkeler Kyoto protokolünü imzalamaz ise, başımıza önümüzdeki yıllarda çok büyük dertler açılacak. Birçok ülke sular altında kalacak. Kıtalar yok olacak. Arabalar, evler, marketler, alışveriş merkezleri, futbol stadyumları bizden sonra oluşacak medeniyetlere hakkımızda ışık tutan tarihi eserler haline gelecek.

Ben önlemimi aldım. Evimi, arabamı satarak bir yelkenli tekne aldım, üstüne artan parayı da şu anda yüzde yüz türk malı olan bir bankaya yatırdım. Çalışıyorum da, hep olduğu gibi bundan sonra da kimseye muhtaç olmadan yaşayabilirim. Kendimce boyumu aşmadan çaresiz durumdakilerle elimdekileri paylaşmak da beni mutlu ediyor. Hayatıma anlam katıyor.