illus: delizade

“…çünkü şeref ve namustan yoksun milletler er geç hürriyet ve istiklallerini kaybederler.”
Sizlere I.Dünya Savaşı öncesinde Almanya üzerine Hitler‘in bazı tespitlerini aktaracağım. Yazının sonunda belirttiğim benzerlik üzerine düşündürebilirsem ne mutlu.Hitler, erken gençlik döneminde ve bir asker olarak hem cephe gerisinde hem de cephede yaşadığı tecrübelerden sonra zorunlu olarak, neden-sonuç ilişkisi kuran siyasi bir kafa yapısına sahip olmaya başladı ve hırsla, kinle ve haksızlığa uğrayan bir insanın ezikliği ile her geçen gün kendisini bu minvalde besledi. Oldukça fazla kitap okuyordu, ülkesinin her unsuru üzerinde disiplinli ve itinalı bir gözlem yapmaktaydı. Bu yolda günde 16 saat okuyup çalıştığından bahseder. Bu beslenme uzun bir dönemi içine almaktadır. Tarafsız olmaktan elbetteki çok uzakta olan bu fikir yürütmeleri sonucunda ülkesi Almanya üzerine aşağıdaki tespitleri yapar. Hitler’in eğitim, aile, evlilik, fuhuş ve basın üzerine bazı tespitlerine yer vereceğim bu yazıda.Eğitim üzerine Hitler’in tespitleri bilimsel bir akıl yürütme değildi elbette. Bu tespitlerin kaynağında, yaşadığı sinir bozucu tecrübelerin kendisinde oluşturduğu sıkışmışlık hissinden kurtulma ve bir tür ferahlama çabasından kaynaklandığı söylenebilir. Eğitim ise bu rahatsızlığa sebep olan sorunların kaynağı olarak görünüyordu Hitler’e. Ona göre Almanya’nın savaştan önce çökmeyi hazırlayan en korkunç özelliklerinden biri eğitim-öğretimdeki inanılmayacak derecedeki zaaflardı. Eğitimin en büyük sorunları ise “ferdin karakterini oluşturmasına hiç önem verilmemesi, sorumluluk oluşmasına olanak sağlamaması” idi. Bu ise, Hitler’e göre pısırık, kendisini güvende hissedemeyen, seviyesiz ve boş bir kitlenin oluşmasına sebep olmuştu.
Hitler, bu eksikliğin ülke bütünlüğünde ciddi bir yumuşak doku yarattığını düşünüyor. Bu yumuşak dokudan ise en fazla basınınfaydalandığını dile getirmiştir. Basın organlarının çıkarcı ve vurdumduymaz bir tavırla ve hatta bilinçli olarak Almanya’nın kuyusunu kazdığını söyler. Hitler’e göre bir ülkede faaliyet gösteren basın organları ülke çıkarlarına zarar veremezdi. Bu alçakçaydı ve buna müsade edilemezdi. Ancak o dönemde basın, tam anlamıyla ülkeye karşı cephe almış vaziyetteydi ona göre.Basının, devlet işleyişi içinde büyük bir kudret gibi gösterilmesinin moda olduğundan bahseder. Bu çıkarcı ve zarar verici parazitliğe göz yumulmasının sebebi olarak işte eğitimdeki eksikliği görmekteydi. Devlet, basını yakından kontrol altında bulundurmalıydı. Çünkü eğitimdeki eksikliğin yarattığı boş halk kitleleri, basın organlarının yaydığı bir çok zararlı yayın unsuru ile zehirleniyordu. Buna rağmen hükümetin “basın hürriyeti” denilen -ona göre saçma- bir nedenden dolayı acze düştüğünü düşünüyordu.
Şöyle der : “Savaştan önce basın bu topluma hangi gıdayı vermiştir? Basın sadece zehir görevi görmüştür. Düşman devletlerin Almanya’yı muhakkak surette yok etmeyi bir görev kabul ettikleri dönemde basın, Alman milletine barışçılık aşılamadı mı? Basın, ahlak dışı bir istikamette yayın yapmadı mı? En çok ihtiyacımız olan bir dönemde ahlak, örf ve adetler irtica olarak gösterilmedi mi?! Devamlı eleştirilerle ordu aşağılanmadın mı? Genel askerlik hizmetine sabotaj yayınlar yapılarak bu görev beyhude gösterilmedi mi?”
Ve buradan sonra Hitler’in bir yahudi düşmanı olmasına kendi ağzıyla gösterdiği nedenlerden biri geliyor ; “bu yayınları yapanlar için yalan, bir hayati lüzum ve icaptır. Bunların görevi(basını kontrol eden yahudilerin) Alman milletini uluslararası sermayenin ve bu sermayenin sahipleri olan Yahudilerin esaretine sokmak için milletin belkemiğini kırmaktır”
Aslında Hitler, eğitimin sorunlu olmasının ardında da Yahudilerin sermaye mücadelesini görüyordu. Yahudilerin hedefinin Alman milletinin sömürülmesi ve buna direnç gösteren her unsurun yokedilmesi olduğunu söyler. Ahlak, örf ve adetler, vatan sevgisi, sormululuk ve idealist halk kitleleri…vb. Hitler, bu unsurların Yahudiler için birer engel olduğunu düşünüyordu.Hitler Yahudilerin bir ülkeye girdiklerinde sergiledikleri karakteristikten de bahseder: “Önce parayı kontrol etmeye başlarlar. İnsanlara borç vererek onların kontrolünü ellerine alırlar(önceleri tefecilik sonraları bankacılığı kastediyor ). Bu aşamada muvaffak olduktan hemen sonra basın organlarını ele geçirerek ciddi bir baskı unsuru haline gelirler ve sonrasında ülke yönetimini kontrol ederek kendi düzenlerinin varolmasını garantilemeye çalışırlar”.
Basına karşı o zamanki hükümetin tüm bu olanlara gülünç göz boyamalarla cevap verdiğini söylüyor. “hükümet tesirsiz kararnameler çıkatmış ve birkaç basit ceza ile yetinmiştir.”
Basının milletin çeşitli değerlerini ve parçalarını birbirlerine karşı kışkırttığından, ve milletin değerlerini kuruttuğundan bahseder. Hükümetin ise, basın özgürlüğü uğruna, bu olanları izlediğinden. Bakın Hitlerin basın özgürlüğü tanımı şöyledir : “ Halka yalan söylemek ve yalana inandırmak, onu zehirlemek için istifade edilen ve herhangi bir cazaya maruz kalmamasını sağlayan usül, basın özgürlüğüdür.”Devlet adamlarının, göz göre göre dişli birer canavar haline gelen basının kendilerine karşı olması korkusuyla bu “haydutlara” karşı gelmekten çekindiğini düşünüyordu.
Yeterince eğitilmeyen bireylerin oluşturduğu toplum sorunluydu evet ama, mesele bununla kalıyor da değildi. Hitler, Alman toplumda yarayan bir kanadan daha bahseder: fuhuş.
12-14 yaşlarında frengiolan gençlerden ve bunların yüreğini sızlattığından bahseder. Bu sorunun giderilmesi için görülmemiş derecede bir fedakarlık ve emek gerektiğinden ve fuhuşun Alman toplumunu kemirdiğinden bahseder. Şöyle diyor :”Bu sorunları ister hukuki, ister ahlaki bir temele dayanarak yıkmak için birinci şart, gelecek nesillere genç yaşlarda evlenme imkanı sağlamak ve bunu teşfik etmektir. Fuhuşun önlenmesi ve ortadan kaldırılması bazı olumsuz şartların ortadan kaldırılamsıyla, ve yeni şartların yaratılmasıyla mümkündür. Bu şartların ilki, insan tabiatının ve özellikle her erkeğin ihtiyacına tekabül eden bir erken evlenme imkanının sağlanmasıdır.”*Bu konuda bir başka tespiti daha var Hitler’in: “İnsanların seviyesizliklerine iyi örneklerden biri sosyeteye mensup annelerin, kızları için “görmüş-geçirmiş” bir damat bulma konusundaki hevesli tavırlarıdır.(ben böyle bir ortamda kızların da görmüş geçirmiş olma çabasının varlığından sözedilebileceğini düşünüyorum. Özellikle de günümüz koşullarını göz önüne getirdiğimde) İşte böylesi bir görmüş – geçirmiş erkekle yapılan izdivaçla oluşacak çocuk da bu aşağılık düşünce ve ahlak seviyeye sahip bir “yaratık” olacaktır.”
Erken evlenme, Hitler için zaruridir ancak erken evlenme için gerekli sosyal ve ekonomik şartların mutlaka sağlanması gerektiğini belirtir. Bu elbette devlet destediği gerektirmektedir. Sosyal ve ekonomik şartların sağlanmaması durumunda erken evliliğin akla bile getirilmemesini de tavsiye etmektedir.Bu konuda bendeniz, yine de erken evliliğin sadece bireylerin kafasındaki gereksiz büyüklükteki kavranışının değiştirilmesi ile mümkün olabileceğini ve olması gerektiğini düşünüyorum. Evlilik çocuk oyuncağı olmamalıdır, ancak kaf dağının tepesinde, erişilmez ve ulaşılmaz bir yerde olması da çok büyük bir haksızlık ve saçmalıktır.Ayruca para esaretinde kıvranan bir toplumda evlilik kolay olabilir mi? “Paraya tapan bir toplum haline getirildi” diyor Hitler Almanya için. Bu ortamda ise eğitim ve öğretimin sallanmasının normal olduğundan bahsediyor. Herkesin sorumluluktan kaçtığından, birbirlerinin kuyusunu kazan bireylerden bahsediyor. Ve nihayetinde Almanyanın dini inanışındaki değişikliklere dikkatleri çekiyor : “…uzun zamandan bu yana millet, dini inanışlarındaki tesirli inanışlarını kaybetmişlerdir… Toplum için iman, ahlaki telakkinin yegane temelidir ve bu artık pek hissedilememektedir…”
O zamanki Almanyanın bazı özelliklerini hitlerin ağzından sizlere aktardım ancak bu yazıyı yazmamın sebebi, sanırım yüzde birini yazabildiğim Hitler’in Almanya üzerine notlarının ülkemizle olan fevakalade benzerliğidir. Bu benzerliklere ek olarak geçmişimize olan düşmanlık mı desem, sanat ve kültür yoksulluğu mu desem, basiretsiz, idealizmden yoksun içleri boşaltılmış amaçsız bireyler mi desem, kendi kültüründen ve değerlerinden tiksinen, benliğini satmaya hazır gençler mi desem… I. Dünya Savaşı öncesi ve II dünya savaşına kadar da sürdüğü anlaşılan Almanya tablosu ile o kadar ortak noktalar var ki şaşkınlığım hat safhadadır.
Yukarıdaki benzerlikleri göstermesi nedeniyle Kavgam yasaklanmamalıydı. “geçmişten ders almayı” ve “şimdiyi görebilmeyi” sağlayabilecek, farkındalığı sağlayacak bir kitap olduğunu düşünüyorum.* Kimileriniz belki duymuş olmalısınız, Hitler’in İslamiyet’e yakınlığı söylentileri vardır. Ben bu satırı okurken bir rastlantıyı farkettim. Hz. Muhammed’in bir hadisi vardır: “Çocuklarınızı geç kalmadan evlendirin. Geç kalırsanız onların yapacağı yanlışlardan ve görecekleri zarardan siz sorumlu olursunuz.”