Yıllar önce, Ankara’da yaşamaya başlamadan önce, bir şekilde 1 aylığına Ankara’da kalmam gerekmişti. Bilmediğim bir şehirde kaldığım zaman hep yaptığım şeyi, o zaman da yaptım : Kaldığım yeri merkez olarak alarak, yürüyerek, bulabildiğim tüm sokaklara girip çıktım.Süre uzun ve mekan da Ankara olunca bu “kaldığım yeri merkez alma” durumu giderek genişledi, edinilen bir Ankara haritasıyla, gece geç ve sakin saatlerde arabayla bile bir sürü yeri dolandım. Gündüz muhabbetlerinden adını duyduğum yerleri keşfettim, Sakarya’da “selam ağabey, aynısından mı ? ” diye müdavim kabul edildiğim bir barım bile oldu hatta :)O zamanlar, çok keyif aldığım, bir alışkanlığım vardı: Her gece, defterimi açıp bir şeyler yazardım. Aklıma her ne gelirse. Genellikle şiir sayılabilecek bu yazılar, şimdi dönüp baktığımda tam bir günlükmüş aslında.Ferhan Şensoy’un Gündeste isimli bir kitabı vardır. Özünde tam bir günlük olan bu kitap, yazıların tarih sırasına bakılmaksızın yayınlanması ve düz yazı değil de şiir şeklinde olmasıyla benzerlerinden ayrılır. Hele benim için öyle bir ayrılır ki, kütüphanede özel bir yerde durur. Kitabı mı önce okudum, o şekilde yazmaya mı önce başladım bilmiyorum. Her halükarda Ferhan Şensoy’un benden önce yazmaya başladığı kesin ama.O defterlerin Ankara bölümünde, ilk 10-15 gün için çok az yazı var. Hatta o zamanlar yaşadığım şehirde ( Tokat – Artova) günde ( gecede) 5-6 sayfadan az yazmadığım düşünülürse, neredeyse hiç yok. İşte bu yazıların ilkinde ( Ankaradaki 10. güne denk geliyor) böyle bir şey yazmışım :

“Ankaraher yolun sonu bir simitçi ve bir heykele çıkan şehirHer yol kavşağına bu heykeller,kaybolursanız adresi sormak için dikilmişler sankiŞu Sakarya Caddesi,neredeydi madenci abi ?”

Bu yazıdan 1 yıl kadar sonra Ankara’ya taşındım ve 9 yıldır buradayım. Şimdi bakıyorum da her gün önünden geçtiğim heykellerin hiç birini anımsamıyorum. Aklımdaki bütün heykeller o yıllar önce gezinirken gördüklerimden ibaret. Bir de en sevdiğim mekanlardan biri olan Kuğulu Park’ın girişine 1 yıl kadar önce dikilen Tunalı Hilmi Efendi’nin heykeli.Hep söylemişimdir, “bir şehirde yaşamak o şehri unutturuyor.”; en güzeli, turist olmak bir yerde.E heykelleri unuttum da, simitçileri unuttum mu ? Yok canım, onları hala bliyorum. Hatta hangileri aynı fırından alıyor, hangisine tazesi ne vaktte geliyor onu bile bilirim. Şimdi çıkıp, toplallaya topallaya yürüyerek “bebek arabalı simitçi” amcadan bir simit alıp yiyeceğim hatta. Bu amcanın da bir kaç fotoğrafını çekebilsem, onu da yazacağım…Bu yazıya esin kaynağı olan yazı : http://www.devletsah.com/ankaranin-heykelleri/