bildirgec.org

günlük hakkında tüm yazılar

Basit yazar Zarifce…

zarifce | 09 September 2011 12:24

Yazarlık, doğuştan gelen bir yetenek olacak ki bana doğuşumla bu yeti verilmemiş bu yüzden de kendimi basit yazar kategorisine koyarak iyice hafiflemiş olan hafif.org yazarlarına uzunca bir aradan sonra merhaba demek istiyorum.
Siteye şöyle bir göz attım. Yeni rumuzların yanında birkaç eski rumuzlu arkadaşları da gördüm. Daha yazıları bile okumadan birkaç kelime karalamak geldi içimden. Hafif.org açılınca, sanki evimden ayrılmış birkaç aylığına başka diyarlara gitmiş ve tekrar dönmüşüm gibi geldi.
Neyse. Yazın kavurucu sıcaklarından bunalan insanların sığındığı deniz kenarlarından daha güzel ve serinletici olan yerlerden geliyorum. Öyle entel-dantel işleri değil bizimkisi, bilmem Avrupa ülkelerini tek bildiğim; varsa yoksa Türkiye’dir. Tokat Niksar’dan başladı yolculuğum oradan Ünye geç biraz daha ileri de Fatsa dön oradan Samsun, ne muhteşem yerler hele birde yayla bulupta çıktınsa değme keyfine. Haa denize sığındığımı zannetmeyin benim işim yeşilliklerle kaplı alanda. Tabi ki denizi hor gördüğümden değil. Bu yaz değişiklik yapayım istedim ve ayağımı denize sokmadım. İyi de etmişim.Vücudumda elektrik adına birşey kalmadı.Evet dönelim geziye, Sinop. Vay bee saklı cennet, cezaevinden tutun sık ormanlıklara varıncaya kadar gördüm. Oradan Bolu, çık Abanta hele Yedi Göller. Yeterli. İşte hayat bu be. Gitmeyenlere tavsiye ederim.
Belki yazım biraz basit oldu ama anlatmak istediğimi anladınız heralde.Teşekkürler.

Yumurtalı Kızarmış Ekmek, Peynir ve Çay ile İlişkiler Üzerine

debre | 26 July 2011 13:31

Biz insanlar acıktığımızda kişisel özelliklerimize göre farklı beklentiler içinde yemek yeme ihtiyacımızı karşılarız. Kimimiz mutfağa girer on parmağımızdaki on hünerle sofrayı donatır kimimiz de rutin alışkanlıklarımızla orta karar bir şeylerle karnımızı doyurur geçeriz. Kimimiz aperatif bir şeyler atıştırır kimimiz de telefonla eve sipariş bir şeyler söyleriz.

Yemek yeme ihtiyacımız zamanımız, pişirme yeteneklerimiz ve yemek yeme eylemine gösterdiğimiz önemle ilişkili olarak farklılıklar gösterir.

Fakat ihtiyacımızı ne şekilde karşılamaya çalışırsak çalışalım hepimizi buluşturan tek bir ortak nokta “BEKLENTİ”dir.

İnsan sosyal bir varlıktır, onun karnını bir tek seks ile doyuramazsınız

debre | 23 July 2011 10:47

Bir çok insanın ilişkilerde yanıldığı nokta da budur. Çok iyi bir sevişmenin herşeyi halledecebileceğini zannederiz. Bir ilişkide ana kriterimiz bu gibi gözükse de aslında için için sosyal olarak da bizi tatmin eden bir ilişkinin özlemi içinde yanıp tutuşur, tutkuyu ararken de içimizde yaşama ait o coşkuyu unuturuz.

Tüm bu yazdıklarım bana eski sevgilimi hatırlattı.
Hafta sonları büyük bir tutkuyla eve kapanır saatlerce konuşur, sevişir sadece birbirimizle ilgilenirdik. Görüşemediğimiz o ender zamanlarda yaptıklarımızdan, tanışıklıklarımızdan, işimizden bahseder büyük bir tutkuyla da arzularımızı giderirdik. Kah parasızlıktan kah tutkumuzdan, kah gelecek kaygımızdan kah eko-yatırım hesaplarından da çoğu zaman dışarı çıkamaz, çıkabildiğimiz zamanlarda ise yaptığımız bütçe hesabı ile kısıtlı bir yaşamı paylaşırdık. Peki daha sonra ne oldu? Biricik -eski- sevgilim hayatı es geçtiğimizden, yaşayamadığımızdan, anlamsızlığından dem vurmaya başladı. Oysa herşey çok güzel gibi görünüyordu değil mi?

Birisi gelsin paçalarımı çeksin…

debre | 22 July 2011 18:21

Hatırlayabildiğimi sandığım altılı ve onlu yaşlarımın arasında; evde veya misafirlikte farketmez, yaz veya kış farketmez uyuduğum ya da uyuyakaldığım zamanlar gecenin bir vakti, herhangi birşey için kalkmış olan babam yanımıza gelip saçlarımızı adeta bir kuzunun kafasını okşar gibi okşar sonra da bacaklarımızdan yukarı sıyrılmış olan pijamalarımızın paçalarını aşağıya bileklerimize doğru çekerek üşüdüğünü varsaydığı minik kaval kemiklerimizi yüreğinin o tatlı pamuksu dokunuşuyla ısıtırdı.

Şimdi, yani gecenin bir vakti hatta Fikret Kızılok’un bir parçasında söylediği gibi “gecenin tam üçünde”, beni uyandıran kaval kemiğimin ağrısıyla düşünüyorum; siz ne kadar severseniz sevin, kaçımızın hayatında adanmışlığın yarattığı o güven duygusu var? Kaçımız bu hisse sahibiz içimizde ve ilişkilerimizde?

Sadece yazmak ve içimi dökmek, tek arzum bu

todesengel | 17 June 2011 21:04

Neden insanlar yaptıklarının ne kadar da anlamsız olduğunu sonradan anlarlar? Daha önce akılları başlarına gelse de zaten hayatın getirdiği yüklere bir de kalp kırıklıkları, üzüntüler ve acılar eklenmese…

Pişmanlık bu değil midir aslında, yaptığın şeyin yanlış ya da sonradan sana faydalı olmadığını anlayıp da telafisini arzu etmek. Pişman mıyım, dün için evet hem de köpek gibi. Yapar mıyım bi daha, asla!

Online günlük!

98783 | 29 November 2010 11:44

blogyazı
blogyazı

Online günlük!
Günümüzde birçok kişi blog kullanır hale gelde hatta bu işi kendine geçim kaynağı olarak görenleri de görmek mümkün. Peki olay bu derece büyük ise bu online günlük platformunu kim başlattı!
işte yanıtı burda:

Online günlük sitesi livejournal‘ın geliştiricisi olan Fitzpatrick, böylece blog sitelerinin de öncüsü olmayı başardı. Bilindiği gibi bugün için milyonlarca blogsayesinde dünya çapında birçok insan fikirlerini dünyayla paylaşabiliyor. Facebook, Twitter, MySpace ve WordPress ise bunun son halkaları niteliğinde…

blog
blog

Bebeğinizi Korumaya Anne Karnında Başlayın!

Beacool | 26 September 2010 16:19

BEBEĞİNİZİ KORUMAYA ANNE KARNINDA BAŞLAYIN!

Bir bebeğin sağlığı dünyaya gelmedende bozulabilir...
Bir bebeğin sağlığı dünyaya gelmedende bozulabilir…

Teknolojinin hızla gelişmesi bu sitenin müdavimi olan yüzlerce teknoloji severi memnun ediyor. Hemen hemen her gün burada tanıtılan ürünlerin birilerinin ilgisini ve kalbini çeldiğine eminim. Peki bu hız insan gelişimini nasıl etkiliyor?

HİSS-İ VUK’U

il mare | 08 September 2010 16:31

‘Beni bu güzel havalar mahvetti’

Biliyordum, hislerin bazen sadece hislerden ibaret olmadığını biliyordum.Dün sabaha karşı uyuyakaldığım o koltuktan kalktıktan sonra kendimi bulmuşluk hissinin gelip geçici sersem bir histen ibaret olmadığını biliyordum. Açık kalmış olan Habertürk’teki evet -hayır tartışmalarına,daha gözlerimi açar açmaz hemen adapte oluşumdan,bunu kendi kendime farkettikten sonraki bilincimin munzur tebessümünden anlamıştım, elimi yüzümü yıkamak üzere banyoya doğru ilerlerken ayaklarımın vücudumu sola çekişine karşı kurduğum dengeden, hemen sonra kendime gelişimden ve izlemeye doyamadığım cami ışıklarına bu sefer çok kısa ama her zamankinden daha uzun bakabilişimden farketmiştim bazı hislerin aslında sadece hislerden ibaret olmadığını…

Oldukça geriye gitmiş olsam gerek.Kendi kendime yettiğim bir zamana.Güneşin yılda sadece bir kere böyle parlayabilip ağaçların yılda sadece bir kez böyle konuşlanıp kokabildiği,dışarısının sesinin yılda sadece bir kez böyle herşeyle ahenkle bütünleşip duyulabildiği zamanı ellerimle sıkı sıkı yakalayabilmiş olsam gerek. Evimin bu kokusu başka hangi zamandan gelebilir ki? Herkesdeki bu haller tavırlar başka ne zamana ait olabilir,ben başka ne zaman bu odada böyle durup böyle hissedebilirim? Avuçlarımda bir zaman var,sıkıca tutuyorum,gözükmüyor zaman, hissediyorum, ama hissetmek de yetmiyor,yaşıyorum. Hisler her zaman hislerden ibaret değilllerdir çünkü.

Orta 1. sınıfa gidiyorum, annemin hasta bir annesi yok,her eve gelişimde evde,kapıyı açan o.Kardeşim çok küçük daha,farkında değilim ama.Kardeş o sadece,küçük bir kardeş değil.O da gelir birazdan okuldan,annem ve ben varız şimdilik evde.Sessiz ev,çok sessiz,çalışan bir tv yok,toz alıyor annem şimdi,birazdan yemek hazırlar bana,bir iki tabak sesi anaçlık katar adı ben olan sessizliğe.
Odam küçük olan.Büyük,küçük olan kardeşte.dağınık hep,yararlanamıyor büyüklüğünden,hem nesine gerek onun koca oda.Ama isyanlarımdan çok uzağım şimdi,küçük ve sevimli odama tapıyorum çünkü dibine dek güneşe boyalı duvarları, yüzeyleri ,yan yüzeyleri ,çevresi, alanı.Odaya baktığın vakit gördüğün şey güneş.Dışını hiç yakmıyor ama içini öylesine ısıtıyor ki…Dünyanın böyle bir odası olmalı.
Dört beş saniye camın önünde seyre daldıktan sonra hapşırıyorum arka arkaya üç kez, annemin sesi duyuluyor mutfaktan: ‘Çok yaşa kızım!’.

Sen de gör anne! Sen de! Karşı apartmanın bahçesi dört ördekle dolu,büyümüşler nasıl da, birbirlerini kovalıyorlar güneşin altında,mutlular ördekler,mutluyum.

Yeni Siteler Keşfedelim – III

Atomic Bomb | 08 September 2010 12:30

Başladığım “yeni siteler keşfedelim” yazı serisine devam ediyorum.

Ohlife: Çok ilginç bir site daha. Bu site size her gece bir mail atıyor ve gününüzün nasıl geçtiğini soruyor. Siz cevap verip gönderiyorsunuz. Her gece tekrarlanan bu işlemde size gelen mailde önceki yazdıklarınızdan birini seçip size gösteriyor. Kendinizin, dertlerinizin, sevinçlerinizin ve üzüntülerinizin ne kadar değiştiğini göreceksiniz. Emin olun kendinizi daha iyi hissedeceksiniz. Bu tarz şeylerden, örneğin günlük tutmak gibi, hoşlanıyorsanız bu tam size göre. Site kişisel bilgilerinizin sadece kendiniz tarafından görülebileceğini de garanti ediyor.

Fake Name Generator: bazı sitelere üye olurken sahte bir isim bulmamız gerekebiliyor. Hatta bu sahte isim yanında, adres, iş, anne ismi, telefon, e-mail adresi, parola, doğum günü gibi bilgileri bir anda kafadan atmak durumunda kalabiliyoruz. İşte bu site sizler için sahte birer kişi yaratıyor. Üstelik bu kişileri oluştururken size bayan/erkek olması, ülke, millet seçenekleri de soruluyor. Tek kelimeyle harika.

Bir Obsesif Kompulsif’ten Günceler – 1

majesty s infinity | 26 May 2010 09:44

Sabah uyanırsınız.

WC’ye gitmeniz gereklidir fakat kompulsiyonlarınız ‘titizlik’ olarak başgösterdiğinden kendinizi WC’de hiçbiryere değmeyecek ve hiçbir yerle temas etmeyecek şekilde hazırlamanız gereklidir. O daracık yerde milimetrik hesaplarla işinizi halletmek için uğraşırsınız. Çoğunlukla bir kuşkuyla ayağınıza düşmesi imkansız görünsede bir damlanın sıçardığını düşünürsünüz. Gider lavaboda elinizi iyice sabunlar, sonra ayaklarınızı iyice yıkar, sonra elinizi tekrar sabunlarsınız! Bu sırada lavabonun