Yıllar önceydi. Hiç de içim acımamıştı. Gayet mutluydum. Ardımda birini üzdüğümün ne farkındaydım belki de ne de umrumdu…Şimdi içimin acıdığı anlar var. Derdim derdi değil. Bunun ötesi de var. Kendi eğlencesini aralıksız anlatıyor, ben kederden ölürken… ‘Bunların beni üzeceğini hiç düşünmüyor mu?’ diyorum… Sonra ‘Neye, neden üzülsün ki?’ diye ekliyorum, yine kendim… ‘Ben umursamış mıydım?’ Gayet de keyifli yıllardı.Evde acayip bir kavga kopuyordu. Bu sefer kesin ayrılacaklar dediğimiz zamanlardı. Çektim gittim, yıllarca. O, o evde yalnız kaldı. Derdim mi oldu, dert mi edindim bunu? O zaman on beş yaşındaydı en fazla. Konuşacağı birincil insandım ve çekip gidecek kadar da umarsızdım.Şimdi bana hiç dokunmaması lazım, onun beni umursamaz tavırları. Onu terk eden bendim, bana en çok ihtiyaç duyduğunda. Şimdi niye kızıyorum ki değil mi? Hem on beş yaşında da olmadığıma göre… Onun o zamanki haliyle kıyaslandığımda oldukça güçlü olmam lazım. Hah, evet! Bilinçli bir intikam mı yoksa öylesine bilinç altının realistik dokunuşları mı bunlar, bilemem…Sadece ekme biçme piyasası tüm evren. Keşke her şey mantık olsa ve ‘Ektim çekeceğim.’ desem ve içim acımasa. Çünkü mantığı bu ve içimin acıması da mantıksız, öyle değil mi? Değil. Ben de değilim zaten. Değilledim kendimi. Resetlediğim dünyamda değillenen ve çarpışan ruhlardan bir dolu var ruhumun içinde ve hiçbiri susmuyor ve sen yoksun, sen de yoksun. Ama bunun çok çok fenasını ben sana yapmıştım. O yüzden yapsan da gitsen de haklısın, kendimi ben sildirmişim belki de…(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)