Güneş dağların başını yeni yalıyordu. Oğlunu başucuna geldi Döne Ana… Oğlum Hasan! dedi usulca. Kıyamadı uykusuna yavrucağın. Alçak sesle yeniden, Yavrum Hasan! dedi. Geç kalmamalıydı değirmene… Sular azdı bu mevsimde. Su değirmeni ağır çalıştığından, değirmen önünde sıra olurdu. Geç kalırsa, akşama kadar beklemek de vardı… Bıraksa uyusa yalnız kalacak yaşta değildi ki Hasan… Konu komşu herkesin de işi vardı. Kimse bakamazdı. Ablaları tarlada babaya yardım edeceklerdi. Harman da vardı daha…Harman, tarladan getirilen ekinler, uygun düz bir harman yerinde serilir. Üzerinde, hayvanların çektiği düvenle ezilir. Ekin sapları saman haline gelir. Başaklar ezilir taneler dökülür. Samanla karışık harman bir öbek yığılır, çeç yapılır. Rüzgarda savrularak samandan ayrılır. Günümüzde modern makinalar harman yapmayı kaldırmıştır artık.Döne Ana, yeni çıkarmıştı harmandan buğdayları. Bir gün önceden kalburdan geçirmiş, taşını toprağını temizlemişti. Çuvallara doldururken, nar tanesi gibi görünmüştü buğdaylar gözüne. Bir an önce öğütmek istiyordu. Evde de ekmek yapacak un kalmamıştı.

Ekmeği köy fırınında yaparlardı. Köy fırını, bir kubbe ve ocaklık gibi girişi olan, ekmek pişirilecek yeri düzgün taşlarla kaplanmıştır. Bu taşlar üzerinde çalı çırpı, odun yakılır. Taşlar iyice ısınınca, ateş kenara çekilir. Kızgın taşlar üzerinde pide pişirilir ya da somun haline getirilmiş mayalı hamur yerleştirilir. Belli bir süre sonra ekmek hazırdır…

Oğlum Hasan! kalk yavrum dedi yeniden… Hasan üç-dört yaşlarında, fistancak gezerdi daha. Gözlerini araladı, gerindi, sarıldı anasının boynuna tekrar daldı. Oğlum derken, yavrum derken uyandı Hasan… Ahırdan eşeği çektiler, semere çuvalları sıkıca bağladı. Hasan’ı semerin ortasına oturttu. Düşmesin diye de yük urganının uçlarıyla bağladı…Bir saat sonra değirmendeydiler… Komşu köyden birkaç kişi gelmişti. Hasanın şansına birkaç da çocuk vardı. Çocuklar, birbirini ürkek bakışlarla süzdüler. Ama çabuk kaynaştılar.

Su değirmeni bir dere kenarında idi. Derenin suyu arklara alınmış, geniş ağızlı bir oluğa doluyor, dar ağızdan çıkan tazyikli su su çarkını çeviriyor. Çark da değirmen taşını çeviriyor. Taşın üstündeki buğday koyulan depodan, verilen ayar kadar buğday taşın arasına düşüyor. Alttan un olarak un sandığına dökülüyor.Değirmencilik, tahıl üretimi sonucu, geliştirilen eski bir sanayidir. Tahıl öğütme, bulgur yapma araçları arasında, öğütme taşı, el değirmeni, dibek taşı ve hatta kahve değirmeni sayılabilir. Bu araçlar insan ve hayvan gücü ie işler. Rüzgar enerjisinden yararlanılarak, yel değirmenleri de yapılmıştır. Su değirmenleri de suyun hareket enerjisinden yararlanılarak yapılmıştır.Değirmen, şıkırtılar çıkararak çalışıyordu. Dönen taşın ve su çarkının sesi, uygun bir ritim oluşturuyordu. Değirmenci, kış günü fırtınada kalmış gibiydi. Havada uçuşan unlardan, kaşları ve kiprikleri bembeyaz olmuştu. Değirmenci ayarlarını kontrol ettikten sonra, küçük hamur teknesini çıkardı. Taze buğday unundan birmiktar un koydu, Hadi bacı dedi! Şu unu hamur yoğuruver de gömme yapalım, acıktık.Beş dakikada hamur hazırdı. Bu arada değirmenci de ocaklıkta kuru odunlardan güzel bir gömme korları hazırladı. Köy evlerinde yemek yapılan, bazı evlerde de ısın ma amaçlı ateş yakılan ocaklıklar vardır. Değirmen evinde de vardı ocaklık. Sıcak külleri ve korları ocaklığın bir yanına çekti. Alttaki düzgün taş ısnmıştı. Hamuru hafif pide haline getirerek taşın üstüne yerleştirdi. Üzerini sıcak küllerle ve korlarla örttü.Yer sofrasında parçalara ayrılmış gömmenin görünüşü, kokusu harikaydı. Lezzeti de bir başka olmuştu hani…Güneş tepelerindeydi. Eşeğe taze unu yükledi Döne Ana. Hasan yine semerin ortasındaydı. Yazmasının uçlarını omuzuna attı. Başak sarısı saçları, buğday renkli benzi ortaya çıktı. Yüzünün güneş görmeyen yanları bembeyazdı.Deh! dedi…Hasan… Hasan ekmeğin bakkaldan gelmediğini öğrendi o yaşta…