bildirgec.org

ekin hakkında tüm yazılar

Ekin Çemberleri

alpersahin38 | 03 November 2009 09:41

Tarlalar üzerinde çıkan gayet düzgün, geometrik, motifli şekillerdir. Ne ilginçtir ki yapılırken asla görülmemiştir. İnsanlar sabah uyandıklarında tarlalarını bu şekilde görüyorlar. İlk olarak 1650 li yıllarda görülmüştür. Fakat ondan sonrada uzun bir süre ortaya çıkmamışlardır. 1950li yıllarda tekrar ortaya çıkmaya başlamışlardır. Mükemmel derecede simetrik ve düzgün şekildedirler. Elle yapmaya kalksan 1 gecede bitmez. Bu şekillerin çıkma nedenleri bulunamamıştır ve bir sürü görüş öne sürülmüştür. Kimi rüzgardan kimi fazla gübrelemeden demiştir. Bazıları ise UFO ların yaptığını öne sürmüştür. Genellikle buğday, başak tarlalarında çıkmaktadır. Tanık sayısının kesin olmamakla birlikte çok az sayıda olduğu öne sürülür. Tanıklara göre mısır tarlasında mısırlar oynamakta ve çok tiz bir ses gelmektedir. Tabi bu bilgi kesin değildir. Ana vatanı Stonehenge bölgesi olarka bilinmektedir. Ve bu şekiller orataya çıkınca gayet ilginç olaylar gerçekleşmektedir. O alanların çok fazla enerji yaydığı söylenmektedir ve bu bilgi araştırmalar sonucu ortaya çıkmıştır. Çemberlerin çıktığı günün sabahı pusulalar çalışmamakta, arabaların aküleri arızalanmaktadır. Bu bölgelerde voltmetreler yüksek enerji tespit etmektedir. Ekinler biçilip yeni tohumlar ekildikten sonra bile bu enerji devam etmektedir. En ilginci ise Radyasyon seviyesinin çok yüksek olmasıdır. Kesin nedeni hala bulunamamıştır ve hala araştırmacılar araştırmalarına devam etmektedir.

Düven

| 06 January 2009 14:53

düven
düven

Kalın, ağır ve bir çift uzun tahtanın alt kısmına çakılan çakmak taşları ile oluşturulan düven, yular ile ata bağlanırdı.

Harman zamanı, geç yatılır erken kalkılır Anadolu’mda. Akşam gezmeleri, misafirlikler uzun kış gecelerine emanet edilmiştir, bahara çıkmadan. Şimdi yeniden kışa hazırlanma zamanıdır.

Erken kalkılır, bu kalkma Güneş’in doğmadığı vakitlerdir daha. El yüz yıkanır, yanan odun sobasının üzerine damlayan su damlacıkları ile beraber uyku açılır ve sıcak ekmek ile kahvaltı yapılırdı.

DEĞİRMENDE GÖMME

teacher07 | 05 May 2008 19:11

Güneş dağların başını yeni yalıyordu. Oğlunu başucuna geldi Döne Ana… Oğlum Hasan! dedi usulca. Kıyamadı uykusuna yavrucağın. Alçak sesle yeniden, Yavrum Hasan! dedi. Geç kalmamalıydı değirmene… Sular azdı bu mevsimde. Su değirmeni ağır çalıştığından, değirmen önünde sıra olurdu. Geç kalırsa, akşama kadar beklemek de vardı… Bıraksa uyusa yalnız kalacak yaşta değildi ki Hasan… Konu komşu herkesin de işi vardı. Kimse bakamazdı. Ablaları tarlada babaya yardım edeceklerdi. Harman da vardı daha…

Harman, tarladan getirilen ekinler, uygun düz bir harman yerinde serilir. Üzerinde, hayvanların çektiği düvenle ezilir. Ekin sapları saman haline gelir. Başaklar ezilir taneler dökülür. Samanla karışık harman bir öbek yığılır, çeç yapılır. Rüzgarda savrularak samandan ayrılır. Günümüzde modern makinalar harman yapmayı kaldırmıştır artık.

Seni Bıraktığım Şehir

woofwoof | 26 November 2007 22:07

üniversiteyi okuduğum şehirde bıraktım en büyük aşkımı
aynı zamanda umut etmeyi, heveslenmeyi, sabırsızlanmayı

şehri güzel yapan içinde yaşadığın insanmış belledim, anladım
kadrin kıymetin bilemeden içine ettim de ayrılırken afalladım

yelkeni saldım rüzgara; karşılaştığın fırtınalarla değil, gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenirmiş dünya diye
rüzgarın yönünü değiştirmeye çalışmayı bıraktım ben o şehirde

üstümden ne heyecanlar geçmiş olacak ki, kaldıramadım kafamı görmeye güzelin cemalini
dün boktum, bugün koktum misali olgunlaştım saydım durgunlaşmayı

Besle kargayı

kopanisti | 06 August 2007 13:53

Bu yazıda, ‘’Besle kargayı oysun gözünü’’ özdeyişinin nasıl doğduğunu ve bu özdeyişle yayılmaya başlanan ve günümüze kadar gelen ekin tarlalarından kargaları kaçırtmak için konan korkulukların hikayesini ve karga beslememe geleneğini okuyacaksınız.
Vakti zamanında bir genç varmış, bu gencin bir gün tarlada ekinler arasında dolanırken bulduğu yeni doğmuş cılız ve sevimsiz minik yavru bir kuşu merhamet ve sevgi dolu hislerle eline alıp, ahıra götürüp, besleyip iyi etmek büyütmek ardından salıvermekti tek düşündüğü ve buna karar verdiği anda buraya nasıl geldiğini, annesinin nerede olduğunu da düşünmeden edememişti. Ahırdan içeri girdiğinde keskin bir at kokusundan asla rahatsız olmazdı, bilakis bu kokuyu hissetmeden geçireceği bir günü kayıp sayardı. Sakin adımlarla ahırın sonuna kadar yürüyüp bir kutunun içine doldurduğu samanların arasına minik ve tüysüz yavruyu bırakıp tekrar dışarı çıktığında, ahırın yanındaki salatalık tarlasındaki toprağı eşeleyerek bulduğu birkaç solucanla kuşu beslemeye başladığı günleri daha dün gibi hatırlıyordu. Gel zaman git zaman birkaç hafta emek vererek besleyip büyüttüğü bu kuş palazlanıp da şekillenmeye başladığı anda, bunun birkaç hafta sonra bir karga olacağını geç de olsa tahmin etmiş ve onu ahırın önüne artık uçsun gitsin diye bırakmıştı. Gelin görün ki bahis konusu olan bu karga canlısı ekmek elden su gölden türünde yaşadığı bu bohem günlerin keyfini ahırda sürerken, ayağına kadar gelen solucanları da yalamadan yutar bi de üstüne pişkin pişkln geğirir ve osururdu. Her zaman solucanı ve suyunu ayağına beklemiş olmasına rağmen, delikanlı saf duygularla onu aç bıraktığı anda uçup gideceğini zannetmeye devam ede dursun, üstüne üstlük karganın ahırda yaptığı tüm pislikleri de hergün deterjanlı sularla temizleyip, atlar rahatsız olmasın diye de ellerini zefranlı sularla da yıkadığı bir günün sonunda yorgunluktan ahırda uyuya kaldığı savunmasız bir anında, karganın haince saldırısına uğrar ve aç olan karga tarafından gözleri oyulmak suretiyle yenilir, afiyetle bitirilir. Karnını kanlı gözlerle vahşice zevkler ile doyuran karga uçarcasına kanat çırparak gagasından kanlar damlaya damlaya mahalden uzaklaşırken, yerde göz yuvaları kanlar içinde kalan genç bir delikanlı bırakır.
Karganın annesi, yavrusunun büyüyünce bir cani uçucu yaratıksal yaşam formu olacağını daha doğduğu anda anlayıp onu kimse bulamasın diye bilhassa ve bilhassa tarlada ekinlerin arasına atarak ölüme terk etmesinden sonra yavrunun bulunarak beslenmesi, olacakla öleceğin önüne geçilemeyen bir yazgı, kara bir talih idi genç delikanlı için.
İki gözü kör olan genci, canını verecek kadar çok sevdiği, sevgilisi olacak kaltak da ‘’ben hayatım boyunca bir köre bakmak için gelmedim bu dünyaya deyip’’ terk etti ve kasabadaki çırçır fabrikası sahibinin mersedesli oğluyla evlendi. Bunu duyan genç iyice yıkıldı ‘ulan ben böyle dünyanı te dibine koyayım’’ deyip, çıkın torbasını hazırlayarak, kaptı bağlamasını, sadık dostu reks adlı goldın red river köpeği ile beraber o dağ senin bu taş benim gezmeye ve yanık yanık aşk türküleri okumaya başladı. Türkülerini yedi düvel dinledi, ezberledi. Ezgileri yedi denizlerde yankılandı.
Öykü dilden dile geçti, günümüze kadar geldi. Siz siz olun kimsenin işine burnunuzu sokmayın düşüncesi sahibi insanlar da o gün bu gündür hiç kimse gözleri oyulmasın diye karga beslememe geleneğini günümüze kadar yaşattılar. Tüm tarlalara kargaları kovalamak ve korkutmak maksadıyla siyah şapkalı, yırtık pırtık siyah paltolu, ve samandan gövdeli çirkin ucube cansız, zombi görünümlü korkuluklar konmaya başladı. Maksat gençlerimizin gözleri oyulmasın, sevenler ayrılmasın, sevgiler para pul ile satın alınmasın.