Acilen eve gelmem istenmişti. Arabayı sürerken hayatımda ilk kez ellerimin terlediğini, baktığım yere odaklanamadığımı fark ettim… Olay haddinden fazla büyüktü, telefonda bir şey söylemedikleri için çok şey anlıyordum, fakat o soruyu sormaya çekiniyordum. Sonra sordum. Öldüğünü öğrendiğimde ellerim soğudu. Nefesim daraldı. “Nasıl olur?” sorusuna ise yanıt veren olmadı. Belki de o soruyu hiç sesli sormadım!Gitmiştin. Son bir aydır telefonlarını kapatmadan önce diline dolanan, “Uçağım kalkıyor, kapatmam lazım!” diye tekrarlayıp durduğun şaka gibi, bu hayata son sayfanı karalayıp gitmiştin. O kazada seninle beraber belki onlarca koyun da can verdi. Yükünü dengelemeyen ve bu yüzden virajda ağırlığı bir yana toplanan ne ki; üstelik zorunlu olduğu halde bir şekilde takometresi olmayan kamyonu kullanan sürücünün ifadesinden başka da bir ifade yer almadı kayıtlarda. İçinden çıkarıldığın aracı görenler soluk alıp vermekte zorlandılar. O araca bakıp, defalarca bakıp, üzerindeki hasar izlerinden, kazanın şeklini anlamaya çabaladık. Baban kaza yerine gidip tutanaklardan bir şekilde silinen olay mahalli fotoğraflarının dijital kayıtları yerine geçsin diye asfalt izleri fotoğrafladı bitmeyen bir azim ve nafile bir boşluk içinde. Acın daha çok yeniydi. Babanın yanımızda iken sık sık gösterdiği metanete karşın geceleri, evinde çektiği evlat acısı altında nasıl da gün be gün eridiğini gördük. Olaydan bir yıl sonra kamyoncu yaptığı benzer bir kazada can verdi. Dava dosyası kapandı. Bir devir kapanır gibi.En büyük hayalin ailene bir ev satın almaktı ya çocuk, sen öldükten sonra hayat sigortan onlara armağanın oldu. Ne çok şeyi sığdırdın hayatına. Daha ne çok şey vardı belki paylaşılacak! Ama kaderin çağırmıştı bir kez seni: Görev bölgene gönderilmek için çok sıcaklara kalmak istemediğini sen bildirdin amirine. Vakit tamamdı. Sen hatırlattın ikinci kez, seni göreve göndermeyi unuttuklarında. O direksiyonun başına geçip oturmak için iddiaya tutuştuğunuzda, ilk sen koşarak vardın arabaya. Arkadaşınla görev halinde iken yoldan hiç kimseyi almadığınız halde ilk kez o gün aldınız bir köy öğretmenini aracınıza: Hava sıcaktı, iyilik edip onu köyüne bırakmak istediniz, yolunuz değişti! Ecel yavaşça tüm gereken şartları birer birer yerine getirdi, kamyonla karşılaşacağınız virajdaki zaman ayarını da böylelikle halletti.Çayımı beğenmediğin gibi, salatandaki dereotlarını yan gözle işaret edip ayıklatman gibi, el şakaların gibi hep sineye çektik o sevimli hallerini. Artık zaten hep orada olacaksın değil mi? Telefon defterimden silemedim kayıtlarını. Evin her yerinde hala arada sırada birilerinin gizlice gözyaşı döktüğü fotoğraflar ve video kayıtların saklı. Ama nasıl bir şeyse bu, senden bahsedildiğinde herkesin yüzünde gülümsemeler sanki; birdenbire açan çiçekler, bir yağmur bulutu sonrası ışıyan güneşler gibi…Hafızamdan silip atamadığım, onmaz bir yara gibi taşıdığım bir iki anım var seninle ilgili çocuk! O telefon sonrası akşam yemeği ve en son o uzun yolculuğa çıkmak üzere buradan ayrıldığın gece “Ablayla dalga mı geçiyorsun sen?” demiştim ya, şaşırıp gülmüştün ve duraklamıştın hani. Her daim ciddi gibi duran şakalarına benziyordu, benim de sana karşı o gece denediğim. Canımı sıkan bir şey olduğunu sanıp endişelenmiştin. Sonra gülmüştük gerçi ama, yüzünü hatırladıkça içimde bir burukluk işte! Sen öldükten sonra şakaların telafisinin mümkün olmadığını öğrendim.Seni mezarına indirirlerken aynı dakikalarda arkadaşını da manyetik rezonans cihazına aldılar. İki abin “geçmiş olsun”a geldiğinde suratlarına bakmakta zorlandım biliyor musun? Hayat o an benim için taşınması zor bir gaf gibiydi. Ne konuşacaktık? Dil o karşılaşma anlarında hep aciz kaldı. Çokça yarım yamalak cümleler kuruldu aramızda, çokça susuldu. Hele o susma anlarında suratlarımızdan yansıyan, o sürekli değişen duygu dalgalanmaları…Bugün “uçağın”ın kalkışından itibaren geçen süreçte biz tam 4 yaş aldık çocuk. Sense hep aynı, bizim seni o son bildiğimiz halinle kalacaksın öyle değil mi?Annene öldüğünün haberi uzun bir süre sonra verildi ya da kimbilir, belki o süre bana hep uzun geldi. Arkadaşının annesine oğlunun kırıklar içinde hastahanede yattığı haberi de… İki anne iki çocuk için gözyaşı döktüler. Gönüllerinden geçenleri ise onlar kadar iyi, kimse bilmedi.bu bir pilli patisözüdür!Page copy protected against web site content infringement by Copyscape