Bu çamurlu yollarda yürümek uzun bir seyahati andırır. Daha çok içe doğru yapılan türden…Çamurlarla cebelleşirken bir an gelir yabancılaşırsın her şeye ve kendine. Öylesine akıp giden bir yolda yürüyenler gibi akışa bırakamazsın kendini.Ayrılırsın her şeyden, paçalarında çamurlar… Sınıftaki arkadaşlarının tertemiz pantolonları çok uzağında kalır.Kemal de böyle bir gurbeti yaşıyordu içinde. Evinin dökük sıvaları uzaktan kahkahalar savururken yüzüne, sıra arkadaşı Ahmet’in bugün ona anlattıklarını düşünüyordu. Ailesiydi konu… Başka bir şey de olabilirdi pekala. Kemal’in umurunda değildi. Onun dinlediği çok başka bir şeydi… Bu çamurlu yoldan kendisini alıp götüren, Ahmet’le aynı yolun yolcusu yapan bir büyü vardı sanki arkadaşının sesinde.Babasını çok az görebildiğinden söz ediyordu. Kemal’e göreyse “Tek dostum sensin.” diyordu aslında. “Yoksa anlatır mıyım sana, kimsenin bilmediği, kendime bile zor itiraf ettiğim şeyleri?!”Orta sondaydılar. Çocukluk geride kalmıştı artık. Gençlikse çok yakın ama dokunamayacak kadar da uzak… Askıda kalmışlardı sanki. Bir atlama tahtasında öte yana geçecekleri an’ı kolluyorlardı sadece.Ahmet görüyor muydu, konuştukça kendisinde meydana gelen dönüşümü? Gecekondu çocuğunu apartman çocuğuna dönüştüren bir büyü yapıyordu sanki söylediği herbir sözcükle.Tahmin ediyordu belki de, en mahrem sırlarını açtığı bu mahçup oğlan kendisi gibi değildi. Yıpranmış giysilerinden öte en çok gözleri ele veriyor olmalıydı ona Kemal’i. Sınıftakilerin gözleri gibi bakmıyorlardı. Çok şeyler görmüşlerdi çünkü… Onu birkaç yaş birden büyüten, sınıfın bütününden çok ayrı bir parça yapan şeyler…Ahmet’e bu yüzden minnet duyuyordu şimdi, bu çamurların arasında kendini seyrederken. O babasından şikayet ederken aslında ısrarla onu bu çamurlardan uzaklaştırmaya çalışıyordu.Kendisinde var olan bir şeyi görmüştü belki de.

Neydi, bilmiyordu Kemal. Matematik problemlerini öğretmenden bile önce çözmesiydi belki de. Bu konuyu sık sık dile getirirdi Ahmet. “Sendeki zeka bende olsa…” derdi gözleri derinlere dalmış, kimbilir hangi başarı hikayesinin başkahramanı olarak görürken kendini.Mesafeleri yok eden meziyetleri görebilecek kadar aydınlıktı bakışları. Şimdi ne yapıyordu acaba? Apartmandan içeri girmiş, merdivenleri çıkıyordu belki de. Daire kapısından gelen kurabiye kokularını içine çekerek sabırsızlıkla zile abanırken görür gibi oldu onu.Dökük sıvalı duvarlar kahkahalar atarken çamurlu paçalarına… Arkadaşının sesi çınladı zihninde, kahkahaları bastırarak. “Sen öğretmenden bile daha iyisin matematikte.” diyordu her zamanki coşkusuyla. “Muhteşem bir beynin var senin. Pırıl pırıl…””Çamurlardan bile arındıracak kadar…” diye tamamladı Kemal onun sözünü. Ve meydan okurcasına yola, hızlandırdı adımlarını. Çamurları ezdi geçti. Kahkahalarını ağızlarına tıktı o arsız duvarların.