yüzünü unutmamak için: bolton
ABD’nin Birleşmiş Milletler elçisi John Bolton verdiği demeçte; İsrail’in Lübnan’a saldırısı sonucu hayatını kaybeden sivillerle, “terorist hareketler” sonucunda İsrail’de öldürülen siviller arasında ahlaki açıdan bir eşitlik bulunmadığınıyumurtlamış.Yani İsrail’deki sivillerin canı can, Lübnan’dakilerin canı “savaşın trajik yüzü”ne kurban.(!!!)Malumu ilan eden Bolton, Lübnan’da ölen 8 kanadalı için de “trajedi” yorumunu yapmış.Geçen çarşamba gününden pazartesi gününe kadar 6 günde Lübnan tarafında 195 sivil 12 asker hayatını kaybederken, İsrail tarafında durum 12/12.Bu arada asıl trajedinin nasıl birşey olduğunu merak edenler, Beyrut’ta yaşayan trompet sanatçısı Mazen Kerbaj’ın karikatürlü blog sitesine bakabilirler.
Mazen Kerbaj’ın blog sitesinden
yorumlar
Lübnanlı Ali’nin hikayesini okumuşsunuzdur. Ailesinin 35 sene önce Kanada’ya göç etmesi nedeniyle ata topraklarını hiç görmemiş Ali. Montreal’deki işyerinde yıllarca para biriktirmiş. Daha dünyaya yeni merhaba demiş dört çocuğunu Lübnan’ın güneyindeki Aytarun şehrinde yaşayan büyükanneleri ve büyükbabalarıyla tanıştırmaya getirmiş. Lübnan’a 27 Haziran’da giden Ali ile 4 çocuğu savaş başlayınca karısı, annesi, büyükannesi, büyükbabası ve bir başka akrabasıyla birlikte Aytarun köyünde sıkışmış. Anlatılanlara göre, Ali ve ailesi bir hafta kadar önce büyükelçilikle irtibat kurmaya çalıştı. Kendisinden, bir çözüm bulunana kadar sabırlı olması istenmiş. Daha sonra kendilerinden haber alınamamış. Ve önceki gün anlaşıldı ki, bir İsrail bombasının evlerini hedef alması sonucunda Ali ve bütün ailesi hayatını kaybetmiş. Bombaların altında can verdiler. Hiç alakaları olmayan bir savaşın, dilde çok kolay telaffuz edilen kurbanları olmuşlardı.Yoksa hayat global bir oyundan mı ibaret? Biz çocuklarımızı bu global yönetmenlere figüran olsunlar diye mi büyütüyoruz? Ama bu oyunun geri dönüşümü yok. Giden çocuklar geri gelmiyor.MEHMET KAMIŞböyledir hümanist ve insanı herşeyden (hatta paradan ve petrolden bile!!!) çok seven avrupa, amerika kafası ve onların yerli izdüşümü çeyrek ekmek arası köfte pagan aydınlar.
pagan aydınlar!! az olduYirmi dokuz harfte sözde aydınlar,Yafta yazar, isim takar, başıboş.Necip Fazıl Kısakürek
amerika ve batının temsilcileriyle büyük kürdistanın harita pazarlığına oturmuş cüneyt zapsu’nun şair amcası necip fazıl nasıl da yakışmış bu yazının altına…
Bir insanın pagan olması olanlar karşısında sessiz kalması anlamına gelmemeli. Bu olan biten din savaşı gibi gözüküyor ama bir yandan şimdiki işleyen dünya ekonomik sistemi yıkılmak, bu sayede Rusya, Çin, Hindistan gibi devlerin bir anda saf dışı bırakmak, tüm dünyada elektriğin, ulaşımın, kimyanın, üretimin ana maddesi petrolün vanasına sahip olmak isteniyor. Irak’a savaş açılmadan önce Irak petrol sahalarını bilerek İngiliz ve ABD firmalarına açmamış, bunun yerine sahaları Fransa, Rusya, Çin arasında paylaştırmış ve petrolü avro ile satacağını bildirmişti. Tüm kıyamet bundan koptu. ABD Bu savaşı çıkarmasaydı, dünya liderliğinin sonunun gelmesine sessiz kalmış olurdu. Bu sebeple bu coğrafyayı yıkmak ABD için bir zorunluluktur. Bu süreçte ölen insanlar, çöken devletler, karışıklıklar, ABD’yi hiç enterese etmez. Buna karşı çıkmayan devletler ABD nin mandasına şimdiden girmiş olacaklar ve insanlığın evrensel ahlaki değerlerinin korunmasını görmezden geleceklerdir.Necip Fazıl Kısakürek’in Cüneyt Zapsu’nun amcası olduğuna dair bir kaynağa ulaşamadım bu bilgiye nereden ulaştığınızı bildirirseniz sevinirim.Bizim ülkemizin aydını kendi ülkemizi nasıl aşağılarızın dedindedir. Ha içinizde kendinizi acımasızca eleştirin ama yurt dışınada o çok bekledikleri kozları vermeyin onlar bunu ülkeyi karıştırmakta kullanıyorlar. Fikirleriniz tamamen zıt olabilir ama birleşmeniz gereken en sınırdaki askari müşterek vatanınızdır. Bindiğiniz dalı kesmeye çalışıyorsanız; ya aptalsınız yada kanatlarınız var ve dalın kesilmesini bizzat istiyorsunuz. Artık o kanatları kimin parasıyla satın aldınızsa!
Memlekette yanlış giden şeyleri söylemek, memleketi aşağılamak demek oluyor ha? Vay bee, demek bizi bölmeye çalışan insanlara koz vermemek için sesimizi çıkartmamalı “bindiğimiz dalı” kesmemeliyiz.İnsanların işkence görmesine, kitap yazdıkları için hapislerde sürünmelerine, iktidarın her değişiminde arpalıklardan yemlenenlerin değişmesine karşı çıkmak bindiğimiz dalı kesmek ise, o dalı değil o ağacı bile kesmek lazım.Aman bana kimse dokunmasın, aman ters giden birşeyleri kimse dile getirmesin, sonra öcüler gelir vatanı böler.Yıllarca insanlar bu sözlerle uyutuldu hala birileri çıkıp utanmadan aman haa diye parmağını sallıyor.Bir de bu aydın düşmanlığı var, hay allah bu adamlar okumuşlar etmişler, biz kahve köşesinden saldıralım bu adamlara. Böylece aşağılık kompleksimizi tatmin ederiz. Bir de pagan diyelim ki ne kadar basit zavallılar olduğumuz ortaya çıksın.Bazı balık hafızalılar, aman haa Kürt diye bişey yoktur, var derseniz vatan bölünür diyen hödükleri hatırlamıyor. Kürtçe yayın bu gün serbest, 10 yıl önce aman haa vatan bölünür diyorlardı. E ne oldu, niye bölünmedi? Pasta mı bu zart diye bölünsün.Vatanseverlik başka şeydir, devletin her hatasını sümen altı etmeye çalışmak, buna da aman dış düşmanlar bunu kullanır diye kılıf uydurmak başka şey.O aydınlardan rahatsızsanız, burada geyik çevirmek yerine gidin hayatınızı kitaplara, okumaya verin, hem de bu sefer pagan olmayan aydın olun da biz de görelim.Hem bir insan hakkında bu pagandır, bu müslümandır etiketini yapıştırmaya ne kadar meraklısınız. Bu pagan lafını ilk yazan terbiyesiz zaten milletin dinine saldırmaya kendi gibi düşünmeyenleri kafir ilan etmeye bayılıyor, siz de buyrun.
hayır bir de inancı bir aşağılama aletine dönüştürüyorlar ya o da ayrı bir komedi. birisi çoksa da yahu ben paganım sana ne dese ne olacak.ya da musevilikle ilgili yazılan bu kadar lafın arasında ben museviyim diyen birisi çıksa bu konuşmalar nereye kadar varacak çok merak ediyorum. arrıca bu aydın allerjisi saptamanıza da sonsuz katılıyorum. karanlık büyük olunca aydınlık rahatsız ediyor tabi. biraz ışığa alıştırmak lazım gözleri.
“Memlekette yanlış giden şeyleri söylemek, memleketi aşağılamak demek oluyor ha? Vay bee, demek bizi bölmeye çalışan insanlara koz vermemek için sesimizi çıkartmamalı “bindiğimiz dalı” kesmemeliyiz.””Memlekette yanlış giden şeyleri söylemek, memleketi aşağılamak demek oluyor ha?” Ben böyle bir karşılığı gerektiren bir şey yazdığımı göremiyorum. Sırf karşı çıkmış olmak için yazıyorsanız, burada iletişim kurabileceğimiz bir zemin yoktur. Bir şeyi söylemeye kalktığınızda, ocu yada bucu olarak, ele alınıp bu adam böyle söylemeye çalışmıştır, saldıralım, dersini verelim zihniyetine sahip insanlarla iletişim kuramam. Çünkü o insanlar baştan sizin hakkınızda bir yargıya varmışlardır.”Ha içinizde, kendinizi acımasızca eleştirin ama yurt dışınada o çok bekledikleri kozları vermeyin, onlar bunu ülkeyi karıştırmakta kullanıyorlar. Fikirleriniz tamamen zıt olabilir ama birleşmeniz gereken en sınırdaki askari müşterek vatanınızdır.” Bu sözlerle, ocu yada bucu insanların herhangi bir şeyden kaynaklanan şikayetlerini, saygılı bir şekilde tartışarak, kamu yararı için, uygun müştereklerde, bir an evvel buluşmaları gerektiğini anlatmaya çalıştım. Bazı aydınların, bir görüşünü dile getireceği, bir sürü zemin varken, birden bire çıkıpta, falanca ülkenin gazetesine, televizyonuna bilimsel ispatları olamayan, Türkiye şöyledir böyledir demeçleri veriyorsa, benimde bir Türkiye vatandaşı olarak cevap hakkım doğmaktadır. Örneğin, Orhan Pamuk’u ele alalım. Yazar çıkıpta, yurtdışında bir demecinde -PKK hadisesini tersine yorumlayarak- “Türk’ler 30.000 Kürt’ü öldürdü” demiştir. Nobel edebiyat ödüllerinin, kime verileceğinin kararlaştırılmasına, yakın bir tarihte ise “Türk’ler Ermeni’lere soykırımda bulunmuştur” demiştir. O sene nobel ödülü alan yazar ki, Orhan Pamuk’un arkadaşıdır, Türkiye’ye gelip benzer açıklamalarda bulunmuştur. Bu yazarın, amacı nedir? Bu verileri araştırıpta, bilimsel olarak tespit mi etmiştir, kaynağı var mıdır? Diyelim ki Türkler 30.000 Kürt ve 1.000.000 Ermeni öldürmüştür. Bu gerçek bile olsa, bunu açıklamanın bir süreci vardır ve belirli bir zemini vardır. Böyle yerli yersiz açıklamaların, ne kadar ülke bütünlüğüne zarar vereceği tarihte defaten yaşanarak görülmüştür. Bu seviyedeki bir insanın, bunu benzer düşünceye sahip aydınları etrafına toplayarak ve bilimsel kaynaklara dayanarak, çeşitli zeminlerde, karşı tezleride ele alarak, tartışması daha doğru bir hareket olacaktır. Zira aklı başında olanlar, bunu böyle yapmaktadır.”İnsanların işkence görmesine, kitap yazdıkları için hapislerde sürünmelerine, iktidarın her değişiminde arpalıklardan yemlenenlerin değişmesine karşı çıkmak bindiğimiz dalı kesmek ise, o dalı değil o ağacı bile kesmek lazım.”Kimsenin düşünesinden dolayı hapis yatması gerektiğini de savunmadım. İktidarlar değişirken hapis yatanlarla, arpalananlar yer değiştirmiştir ve bu bir paradoks halinde süre gelmiştir. Hangi iktidar başa geçerse, farklı görüşten olanı, hapse attırmış, sürgüne göndermiş, bir şekilde ayırımcılık yapmıştır. Kendine yakın olanlara ise makam vermiş, ihale paslamıştır. Bunu sağcı denilende, solcu denilende yapmıştır. Ama her iki gruptada dürüst insanlarda vardır. Bunlarsa koltuk sahibi olsalarda, yapılanlardan utanarak istifa etmişlerdir. Bu politik oyunlar her ülkede vardır. Ama kamu yararına ortak müştereklerde, birleşilir. Azda olsa, yine de bir ilerleme sağlanır. Örneğin Almanya’da hükümete sağ yada sol bir iktidarın gelmesi, ülke politikalarında yada kamu hizmetlerinde tam zıt yönde bir değişikliğe sebep olmaz. Zamanın da hapis yatan sağcısı yada solcusu bugün daha aklı selim düşünmektedir. Karşı tarafın fikirlerini dinlemediklerini, o fikirlerinde faydalı olabileceğini düşünmeden düşman kesildiklerini söylemektedirler. Geçmişin aydınları, feraset sahibi olamadılar ve toplumun nabzını kontrol edemediler. Ne uğruna savaştıklarını bilmeyen gençleri, çeşitli akımlarların rüzgarında gaza getirdiler. Bakınız, zamanında hapiste yatan, saygı duyduğum Oral Çalışlar, geçmişe günümüzden baktığında, bir şeyleri tam bilmeden olmadık bir savaşın içinde olduklarını, aslında dünya siyasetinin bambaşka bir şekilde işlediğini, yeni yeni farkedebildiklerini söylemektedir. Benzer sözleri, Taha Akyol’dan da işitmek mümkündür. Rüştü Asyalı’nın, Nazım Hikmet Ran’ın hayatını anlatan , tek kişilik, bir oyununu, seyretme fırsatı bulmuştum. Nazım’ın saflığını, temizliğini, haleti ruhiyesini, güzel anlatıyordu. “Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür; Ve bir orman gibi kardeşcesine” gibi anadolu insanının özgürlüğe, kardeşliğe saf duygularla bağlılığını yansıtan, derin bir söz. Komunist düşüncenin milletini özgür ve kardeşçe yaşatacağına inandı. Rus komunist partisine katıldı. Rusya’ya gitti. Orada kaldığı müddetçe, aldığı notlarda, aslında anlatılanları, burada göremeyip, büyük bir hayal kırıklığına uğradığını yazmıştır. Bunları anti-komunist olduğumdan yada komunist olduğumdan yazmıyorum. Herşey ham görüntülerden ve bize anlatılanlardan ibaret değildir, daha derindir. Her göz bakar, ama göremez.”Aman bana kimse dokunmasın, aman ters giden birşeyleri kimse dile getirmesin, sonra öcüler gelir vatanı böler.”Bunlar, sadece lafta kalmıştır. Türkiye’de bir sürü iç ve dış tehtide rağmen, birçok ülkede olmayan bir fikir serbestliği vardır. Bazen, evet, anti demokratik olaylarda, yaşanmaktadır. Ama daha iyiye gitmek, ileri demokraksi haline gelmek her kesimin ortak arzusudur. Ve bu arzuya, ortak bir konsensüsle, yavaş ve emin ilerlemekten başka yollar hayalciliktir. Günümüz Almanya’sında, Altın ayı ödülü saygınlığını kazanmış, Fatih Akın’ın, nazi gamalı haçı şeklinde, üzerinde Bush yazılı bir kolye takmasından dolayı, soruşturma açılmıştır. Ermeni soykırımı yalandır, diyen, Türk Tarih Kurumu Başkanı, bir konuşmaya davet edilmesi üzerine gittiği avrupa ülkesinde, tezlerimizi savunma hakkı verilmeden, gözaltına alınmaya kalkılmıştır. Aynı şekilde, Doğu Perinçek’te, benzer bir hadisede göz altına alınmış ve sorgulanmaya kalkılmıştır. Benzer yüzlerce hadise, ileri demokratik ülkelerde düşünce özgürlüğüne, ters bir şekilde cereyan ettirilmiştir. Almanya’da, Almanlardan oluşan yasadışı bir örgüt, sayıları yüzü bulan elemanlarının hepsi, bir operasyonda olmak üzere, öldürülmüştür. Bu insanlara düşünce özgürlüğü tanınmamıştır. Benzer hadiseler Britanya’ da ve İspanya’da da gelişmiştir. Aynı avrupa bizde, PKKya silah, teknik eğitim, para ve yataklık yardımında bulunmaktadır.”Yıllarca insanlar bu sözlerle uyutuldu hala birileri çıkıp utanmadan aman haa diye parmağını sallıyor.”Kimse uyumasın. Okuma yazmayı bilen herkes, biraz kafasını kullansın. Gazeteleri takip etsin, bir kahvede para vermeden okuyabilinir. Dergi var, hepsi evlerin kapılarında çöpe atılmak için bekliyor. Her ilçede ve bazı köylerde ücretsiz kütüphaneler, kitaplar var. Televizyon her yerde, taşrada şehirlerdekinden daha fazla çanak anten var. Tüm dünyayı seyredebilirsiniz. Her ilçede, okulda yada kafelerde internet var, tarifeler şehirdekilerin üçte biri. Bir sürü, konuşan aydın var, akademisyen var siyasete atılmış, köy köy nutuklar veren. Binlerce dernek var, en ücra yerlerde. Bedava ulaşabileceğiniz, binlerce yerel gazete ve süreli yayın var. Kürtçe, gibi yerel dillerde de basılıyorlar. Taşrada belediyelerin, bakanlıkların, MEB’nın, düzenlediği bir sürü bedava okuma-yazma yada teknik bilgiler veren kurslar kursu var. Ama efendim amaç okumak değil, yüzlerce ilkokula ne çocukları, ne kendileri gidiyorlar. Doğuda katledilen yüzlerce idealist genç öğretmeni saymıyorum. Kısıtlı imkanlara rağmen, bu kadar eğitim faaliyeti varken; ya halk dediğiniz gibi uyumuyordur, ya cahil kalmak işine geliyordur yada bizim bilişim kaynaklarımız hiçbir şey öğretmiyordur. Medyanın içeriğini aydınlar belirlediğine göre suç kimindir?”Bir de bu aydın düşmanlığı var, hay allah bu adamlar okumuşlar etmişler, biz kahve köşesinden saldıralım bu adamlara. Böylece aşağılık kompleksimizi tatmin ederiz. Bir de pagan diyelim ki ne kadar basit zavallılar olduğumuz ortaya çıksın.”Bizde çok şükür, dergi, kitap, gazete, okuyoruz, interneti takip ediyoruz. Yüksek lisans sahibiyiz, bırakında bizimde eleştri fırsatımız olsun biraz. Bizim aydınlık gibi bir iddiamızda yoktur. Aydınların hepsi böyledir yada şöyledir hiçbir zaman diyemeyiz. Zaten gerçekçi de olmaz. Bu gün şikayet edilen şeylerin suçunu, hep hükümetlere atmakta yanlış değil midir? Bu toplumun geriliğinden şikayet ediyorsak bunun sebeplerini, hükümetlerde arayamayız. Çünkü hükümet halktır, halkın yapısı ne ise yöneticilerde ona yakın olacaktır. Yani halk cahilse, yöneticilerde onlardan biraz daha az cahil olacaktır. Geriye kim kalır, bu topluma yön verecek, sermaye sahipleri, aydınlar, sanatçılar ve dış devletler. Bu böyledir. Aydın olmak nedir? Aydın olmak; bilgili olmaktan daha çok, akıllı olmaktır, vizyon sahibi olmaktır, dokuz köyden kovulma cesaretine, sahip olmaktır. Yeri geldiğinde taşın altına elini sokmaktır. Halkına yabancı olmamaktır. Sermayedarların, iktidarların himayesini reddetmektir. Onurlu bir şekilde, ayakta durmaktır. Gerekirse, canını koymaktır ortaya (bunu yapanlar olmuştur saygıyla anıyorum hepsini). Olaylara, çok yönlü, farklı görüşleri ve tarihi harmanlayarak, günümüz gereksinimlerine uydurabilmektir. Taassup içinde, üzerine bir taş ekleyemediği fikirlerini, yobazlık ve düşmanlıkla ayakta tutmaya ve kabul ettirmeye zorlamamalıdır. Fikirlerini, akademik süslü laflara boğacağına, halkın faydalanacağı şekillerde ve halka direkt ulaşacak kanallardan anlatmalıdır. Kendi fikrinden olmayana düşman olupta, diyalog yollarını kapamamalıdır. Diyalogsuzluk ve soğuk savaş hali, iki tarafında vakit kaybetmesinden başka bir işe yaramaz. Şiddet yanlısı olmamalıdır. Bilgileri; uygulanamayacak, teorik bilgiler olmamalıdır. Felsefesi tabanında, geleceği şekillendirecek, fikirler üretmelidir, hükümetleri yönlendirebilmelidir. Dışarıdan aldığı fikirleri kendi fikirleriymiş gibi sunmamalıdır. Bir felsefeyi ilerilere taşıyacak, altyapıya sahip olmalıdır.”Bazı balık hafızalılar, aman haa Kürt diye bişey yoktur, var derseniz vatan bölünür diyen hödükleri hatırlamıyor. Kürtçe yayın bu gün serbest, 10 yıl önce aman haa vatan bölünür diyorlardı. E ne oldu, niye bölünmedi? Pasta mı bu zart diye bölünsün.”Bahsettiğiniz “hödükler” sanırım T.C. Askeriyesi ve T.C. nin, içlerinde Kürt milletvekillerinin, bakanlarının ve başbakanlarınında olduğu hükümetleridir. Bu ve benzeri açıklamaları bu çevrelerden, defaten duyduk. Zaten Kürtlük kabul edilmiyor, diye bir şey yoktur. Bir insan topluluğu, kendine, ister Kürt desin, ister Mürt, bu onların tercihidir. Kimse sen Türk’sün diyemez. Demesinin, pozitif bir yararı da yoktur. Osmanlı zamanında dahi, hiç bir halkın, ne dili, ne dini, asimile edilmeye kalkılmamıştır. T.C. Anayasası’na göre, bu insanların etnisiteleri kabuledilerek, kanunlar çatısı altında bir ayrım gözetilmez, hakları alınmaz ,almaya kalkanlar olursa, devlet bu halkları korur. Almanya, Almanların, Türkiye Türklerin kurduğu bir ülkedir. Almanların 80 milyonu aşkın nüfuslarında, neredeyse (birçok etnik kökenden dolayı) azınlık durumuna düşecekler. Almanya’nın sınırları belli olurken Almanlardan başka azınlıklarda savaşa girdiler Almanyanın kurulmasına yardımcı oldular. Sonuç onlarında vatanlarıydı buralar. Bu, Rusya içinde, İngiltere içinde böyle oldu. Rusların, savaşı kazanmalarına, büyük katkıları olan Kazak Türkleridir. Rusyada, bir çok Kazak olmasına rağmen, orası Rusyadır ve Rusça konuşulur. Ama Rusya Kazaklara, nasıl azınlık muamelesi yapmıyorsa, onların dillerine karışmıyorsa, (Bolşevik dönemde bazı durumlar hariç) Türkiye’de daha ileri özgürlükler vardır. Türkiye içindeki, hiçbir etnisiteye, azınlıksınız denmemiştir. Zaten Kürtler, 12 milyon nüfusla azınlık falan olamazlar. Devletin PKK’nın en güçlü olduğu zamanlar da, neredeyse, Diyarbakır ve çevresinin ayrı bir yönetim haline geldiği, bizzat emekli rütbelilerce söylenmiştir. Bu bölgede, olağanüstü hal ilanı olması boşuna değildir. Buradaki kanunsuzluklardan dolayı, ne hastanelere doktor, ne okullara öğretmen, ne de karakollara polis gönderilebilmiştir. Bu gün bile, oralara bu insanlar gitmekte tereddüt içindedirler. Bu durumda, hem sivil halkın anayasal haklarını korumak, hemde karşınızda kiminle savaştığınızı bilmemek, (PKKnın düzenli bir ordu olmamasından ve vurkaç taktiklerinden) kontrolü sağlamayı güçleştirmektedir. Daha evvel ki gün bir subayın korumalı askeri lojmanda yerbulamayıp normal bir evde oturmasını fırsat bilenler evi basıp subayı öldürmüş ve çocuğunu yaralamışlardır. Burada yapılan propagandaları, hepimiz bilmekteyiz. Otobüsler durdurulur, evlere girilir, kimlik kontrolü yapılarak, askerler, memurlar seçilir ve öldürülürdü. Geriye kalanla, ayak üstü propaganda yapılırdı. Bu şartlarda, Kürtçe yayın yapılmasına izin verilebilirmiydi? Bu ülkede kimse, Kürtlere yada başka bir halka bir garez beslememektedir. Kürtçe, zaten yüzyıllardır, aktif olarak Türkiye’nin her yerinde konuşulmaktadır. Geriye bir tek, yayın serbestesi getirmek kalmıştır. Türkiye’de devletin kablolu yayınlarında; ingilizce, fransızca, almanca kanallar, yayın yaparken Kürtçe yada Lazca, Çerkezce, Arapça, Aramice, Farsça, Bulgarca, Rusça gibi Türkiye’de konuşulan dillerde yayın yapmamak olamaz. Tek bir sebeple yapılmayabilir, o da ayrılıkçı propaganda tehdidir. Geçmişte böyle bir televizyona izin vermek için denetimini yapabiliyor olmanız lazımdı. Bu o zamanın şartlarıyla güçtü. Şimdi yayınlara izin verilmesinin bir sebebide, teknik imkansızlıkların aşılmış olmasındandır. Eğer buna izin verilmediyse, bunun altında bizim bilmediğimiz daha bir çok sebepleri vardır. T.C. Ordusu ve Devletinin verdiği böyle bir karara, sebebi hakkında, yeterli bilgimiz olmamasına rağmen, acımasızca eleştirmek hesapsızca olmaktadır. Terörün, en yoğun olduğu dönemlerde, 4 sene Ağrı ,3 sene Bingöl, 5 sene Sivas ve Malatya’da kaldım. Teröristler yüzünden, evde ışıklar kapalı, perdeler çekili halde oturmak zorunda kaldım. Dışarı çıkarken, sağıma soluma bakmadan yürüyemedim. Sivasta tatil için kaldığım köyü bastılar.Üç kişiyi öldürdüler, ışıkları kestiler. Biz bunları yaşadık. Bundan daha kötülerini yaşayan insanları yılarca renksiz TRT’den, “Anadolu’dan Görünüm” programlarında izledik. Bir çok Kürtle arkadaşlığım oldu. Bazıları resmen Kürdistan istediklerini savunurlardı. Şimdi bize ayrılıkçı bir tehtit yokmuş gibi söylerseniz, asıl uyuyan sizsiniz derim.”Vatanseverlik başka şeydir, devletin her hatasını sümen altı etmeye çalışmak, buna da aman dış düşmanlar bunu kullanır diye kılıf uydurmak başka şey.”Biz, hiç korkmayın, devleti de, milleti de, düşmanı da, vatanseverliği de, iyi tanıyoruz. Biz, eğer vatanseversek, ülkemizde yapılan hatalara, ençok karşı çıkanızdır. Hangi noktada, nereye itiraz edeceğimizi biliriz, düşmanıda biliriz, dönen dolaplarıda. Sadece sizin gözünüz görüyordur elbette, sizin gözleriniz sümen takip ediyordur sadece. Detaylar büyük resmi görmenize engel oluyor anlaşılan.”O aydınlardan rahatsızsanız, burada geyik çevirmek yerine gidin hayatınızı kitaplara, okumaya verin, hem de bu sefer pagan olmayan aydın olun da biz de görelim.”Ateist olmak yada dindar olmak gerçeklere, doğrulara gözünü kapamak değildir. Biri bir yanlış yapıyorsa onu yanlış olduğu için yargılarız. Ateistliğin, dindarlığın; egemenliğin millette olduğu, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyeçiliğine bağlı, demokratik, laik, sosyal, hukuk, ilkelerini temel almış bir ülkede ne önemi olabilir. Eğer biri bir şerefsizlik yapıyorsa; şerefsiz şerefsizdir, İster ateistlik, ister dindarlık kisvesine bölünmüş olsun. Kimseyi kalıplara sokamayız ve niyetini okuyamayız, ama bir suç işlenmiş yada kanuni bir hak çiğnenmişse, bunun cezasını devlet verecektir. Kimse kimseye üstün değildir.
Buyrun burdan yakın, gerçeğin yeri ve zamanı vardır, peki kimden öğreneceğiz bu yeri ve zamanı?Bu açıklamalar ülke bütünlüğüne ne zarar vermiştir?Siz buyrun kafanızı kuma gömün, ondan sonra da kafam neden kumda diye 50 sayfa yazı yazın. Gerçeği söylemenin de zamanı vardır demek şimdilik “Yalanlar” ile idare edelim demektir.Kardeşim sen işkence mi gördün, lütfen sus kimseye söyleme, ülke bütünlüğüne zarar verirsin sonra, bak zabun abin sana doğru zamanı söyliyecek. Yavaş yavaş olur bunlar, önce beni tartakladılar diyeceksin, insanlar kabullenicek ki en sonunda kıçına giren cola şişesinden bahsedebilesin.Çok merak ediyorum zabun bey o cola şişesi sizin babanızın, abinizin, amcanızın kıçına girseydi “Aman amca sus, ülke bütünlüğüne zarar vericeksin” mi diyeceksin?Size hayal gibi gelebilir ama bu ülkede binlerce kişinin kıçına girdi o şişe(metafor değil, bildiğin cola şişesini, bildiğin kıça sokmak çok yaygın bir işkenceydi).Burdan atıp tutmak kolay, aman susalım bunların zamanı değil…Soruyorum “ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN? BURADA DEĞİLSE NEREDE?”
Siz kaç kişisiniz bir onu merak ettim, bir de madem doğru zamanı biliyorsunuz 26 yıl geçti 12 eylülün üzerinden, ne zaman gelecek yapılanların hesabının sorulmasının zamanı?Ya da “ülke bütünlüğüne zarar gelir” diye sizin gibi unutalım mı?
Galiba sapık kola şişesinin kurbanlardansınız bunun acısıyla düşündüğünüz ve yaptığınız şeyleri tartamaz olmuşsunuz. Söylediklerinize cevabı ayrıntılı bir şekilde yazdım, bir süreç meselesi, bunları zamanla algılayacaksınız ama bundan sonra size başka bir cevap veremiyeceğim uslubunuzda bir düzelme yok çünkü. “Biz” kelimesinin bu yönlü kullanımı kibirli bir anlatım sergilememek için tercih edilen edebi bir kullanımıdır. O kadar yazıyı doğru dürüst okumamışsınız anlaşılan, beni tekrar insanlara işkence yapmayı mazur karşılayan polis devleti anlayışını benimseyen insanların yerine koymuşsunuz. O tür bir anlayışa sahip olmadığımı detaylı bir şekilde yazımdan çıkarabileceğiniz halde kafanıza göre kalıplara sokmaya çalışmışsınız. Zaten 12 Eylül’de bu kadar kan akmasının sebebide tarafların sizin kadar kavgacı ve taassuplu olmasıydı. Ben kendimi onların kendini tanımladıkları gibi ne sağcı nede solcu olarak görmüyorum. Haksızlıklara karşı durmak ve doğru yolları seçmek için bir yere kaydınızın yapılması gerekmez. Hatta daha önce yazdıklarımdan biraz sola yakın olduğumda çıkabilir askeri bir darbeye sıcak bakmışlığım yoktur. Tek tek insanların yaşadıklarıyla bakıyorsunuz hala. Ferasetiniz yok. Bu gün lübnanda tek tek şu ölmüş şu şekilde ölmüş haberleri yapılıyor bu bir insanın verebileceği en ilkel tepkidir. Eğer tepki sahibi olduğunuz bir konuyu düzeltmeye çalışmak istiyorsanız olayların sebepleri yerine sonuçlarının ne olabileceğini ve kimlerin işine geldiğine bir bakın. Sebeplere bakmaya kalkarsanız medyatik güdümlerin içine girer kafanızdaki hiçbir soruyu aydınlığa kavuşturamazsınız. Aynı şey 12 Eylül içinde geçerlidir. Hemen ahkam kesip bir sonuca varamazsınız. Bugün bile o kadar üzerine kitap yazılmasına ve olayı bizzat yaşayan tarafların yaptığı açıklamalara rağmen olayı tam analiz etmek mümkün olmamıştır. Ama konuşulmaya ve fikirler üretilmeye devam edilmelidir. Bu bir süreç meselesidir. Eğer niyetiniz olayı çözmekse çözüm süresi kısalır. Ama kavga etmekse daha yüzlerce yıl bile tatışılır bu ve benzeri meseleler. Sağlıcakla kalın.
yazınıza talihsiz bir cümleyle başlamışsınız.bence utanmalısınız bu tabirden.
“redogre” nin söylediği sözleri hesaba katmadan bana çıkışmayınız.”Çok merak ediyorum zabun bey o cola şişesi sizin babanızın, abinizin, amcanızın kıçına girseydi “Aman amca sus, ülke bütünlüğüne zarar vericeksin” mi diyeceksin?”Bu örnek nasıl bir örnektir, benim aile efradım üzerinden örnek vermesi asıl utanılması gereken saldırgan ve kışkırtıcı bir tavırdır. Olayı nasıl görmek istiyorsanız öyle görürsünüz.
redogreye söylenen bir söz olarak değil, bu tip olayları en acı şekilde yaşamış olan insanlara söylenmiş bir söz olarak aldım yazdığınız bu cümleyi.yoksa redogre tabi ki kendi fikrini belirtir. bu hassas konularda daha dikkatli konuşulmalı.
Başkasının başına gelenler hakkında atıp tutmaya utanmayıp ucu size dokununca utanmanız normal.Ufak bir not, dövmek, tırnak çekmek varken cola şişesi niye? Çünkü erkeklik damarı kabarık ülkemizde, dayak yedim lafını bile zor söyleyen insanlar çıkıp “benim makatıma cola şişesi soktular” diyemesin diye.
Demek ki siz eğer allah korusun başınıza böyle birşey gelirse ne yapacağınızı şaşıracaksınız. Aman işallah böyle birşey olmaz da ne dediğinizi şaşırmazsınız.Ama siz ne dediğinizi zaten şaşırmışsınız değil mi? Hala cevap vermediniz, aynı şey sizin tanıdığınız birinin başına gelse bu havalı, aklı başında, ukala ayaklarıyla konuşup, aman devlete zeval gelmesin diyebilecekmisiniz?Soruya cevap verecek cesaretiniz yok, olayı benim aileme dil uzattıya çeviriyorsunuz, merak ediyorsanız söyliyeyim, benim ailemden o şişeyle, elektrikle, copla tanışan var.Siz meselasından bile sinirlenip agresifleşiyorsunuz, ben gerçeğinden bahsediyorum. Bu acıyı çekmiş insanlar biliyorum. Sadece örneğe bu kadar kızıp “kıçınıza o şişe girdi galba” diye terbiyesizliğin önde gidenini yapmayı biliyorsunuz.Bir memlekette birilerinin kıçına cola şişesi girmeye başladı mı, sıra size de gelir. Siz buyrun gözünüzü kapamaya devam edin.
Peki benim ailemden böylesi şeylere maruz kalan olup olmadığını biliyormusunuz da böyle hamaset yapıyorsunuz ?Bu tavırlarla kendinizi birilerinin yanında benide karşısında görmek sizin kendinize yakıştıracağınız bir tavır. Bu insanlara ben bir tavır mı koydum hayır onların başına gelenlere iyi gözle mi baktım hayır. Bu insanların acılarını paylaşmıyor muyum hayır. O zaman gerçekten bu laf yetiştirmek için yazdığınız sözlerin bir gerçekliği yok. Hemen herkesin ailesinde bir 2. şube görmüşlük var ama bunu böyle kahramanlık nutukları atarak dile getirmiyoruz. Çünkü haklı olunan bir davanın savunmasını böyle bu insanları savunduğumuzu zannederek laf dalaşına girmekle yapamayız kimse bizi kale almaz. Önemli olan yaşanılanların dışına çıkabilip büyük resmi görerek selim kararlar verebilme erdemine sahip olabilmektir.
Ben sizi karşıda görmüyorum, sadece hangi noktada neye itiraz edeceğinizi bildiğinizi söylüyorsunuz ama biri çıkıp Türkiye’de yanlış bir şeyler var dedi mi, sus otur, şimdi zamanı değil demek ile burası böyle kardeşim beğenmiyorsan gidersin aynı sonuca varıyor: susmak ve göz ardı etmek.Siz ailenizde ki 2.şube görmüşleri göz ardı edebilirsiniz ama ben en azından bunlar unutulmasın, bir gün aynı şubeyi benim çocuklarım görmesin istiyorum. Bunu çıkıp biri söyledi mii “aman etrafımız düşma dolu şimdi sus” demek saçmalığın daniskası. Etrafımız her zaman düşman dolu olacak, her zaman bunları kullanmaya çalışanlar olacak.Sonra “kömünistler götürülürken ses çıkarmadım, yahudiler götürülürken ses çıkarmadım, beni götürürlerken ses çıkartacak kimse kalmamıştı” diyen alman papaza döneriz. Klişe ama gerçek.Aydınların susması sadece bu memleketi sömürenlerin işine gelir, kimse konuşmasın iyice soyalım. Bu memleket terörden ekmek yiyen savaş lordu dolu, aydınların konuşması mı yoksa susması mı bu adamların işine gelir?Eğer ben kahramanlık nutku atıyorsam insaf, kıça giren şişenin kahramanlığı mı olur?Sizin büyük resim dediğiniz şey “aynı tas aynı hamam”. Buyrun devam edin, aydınları da fırçalayın, konuşanı da fırçalayın, belki hepimiz susarsak herşey kendi kendine güllük gülistanlık oluverir.
Kimseye susup oturun demediğim ortada. Sadece kaş yapayım derken göz çıkarmayın durumu içinden çıkılmaz hale getirmeyin diyorum, siz hala bana gestapo muamelesi yapıyorsunuz. Cenaze evinde göbek atılmaz, veciz söz yada latife yerinde yapılır olmadık yerde söylerseniz o derin manalı sözlerin kimseye etkisi olmaz. Kimse sizi ciddiye almaz. Sözün etkisi; sesin kuvvetinden, lafların cinaslılığından kaynaklanmaz. Söz yeterli bilgiyi içeriyorsa ve yerinde söyleniyorsa, karşısındakinin anlayabileceği seviyede yalınsa etkili olabilir. Bu gün yaptımız şeyin iki farklı gazetenin köşe yazarlarının köşelerinden yaptığı laf dalaşından öte olduğunu zannetmiyorum. Ben size naçizane bir şeyler kazandırırım farklı bir bakış açısını görmenize yardımcı olurum diye bu kadar yazıyı kaynaklar araştırarak satlerimi harcayarak yazıyorum ve sizdende farklıda olsa yapıcı yeni bakış açıları kazanmayı bekliyorum. Ama koca yazılardan iki satırı çekip bana saldırdığınız daha önceden birçok defa duyduğum lafları saydınız. Bana yada yazılarımızı takip edenlere hiçbir şey kazandırmadığı görüşündeyim. Fikirlerinizi (hafifte yazdığınız diğer yazılarıda gözlemleyerek söylüyorum) “zibidi”, Hödük” gibi laflarla savunmayın bu ne size başkasına yarar sağlar o gün sinirleriniz bozulur o kadar. Bu kadar açık ve özgür bir ortam bizlere sunulmuş ne kadar teşekkür etsek azdır. Neden büyüklerimizin küçük birer kopyaları halinde eski onların kavgacı tutumları halinde konuşamaz iletişim kuramaz haldeyiz? Medeniyet konuşabilmektir hakaret serbestesi değildir. Yeri geldiğinde yaptığı hatadan ders çıkara bilmek, özürdilemesini guruna yedirebilmektir. Kendim için konuşuyorum çok okumama böyle fikri tatışmalardan çok şey kazanmama ve bilgi kaynaklarımı çeşitlendirmeme rağmen, ukalalık taslayamam. Her zaman daha ileri birileri vardır. O ileri birilerinden de ilerileri vardır. Ama insanın bilgisi arttıkça saldırganlanlaşacağına uysallasır. Kafasındaki düşünçelerin ağırlıyla başının aşağıda olması onun yüceliğine halel getirmez. Ben saygın olacağım herkesin fikrinden baskın alacağım demekle alim olunmaz. Siz bu yola girersiniz, onun vaktini halk bilir size ne zaman aydın deneceğini halk bilir. Fikir üretin, Çözüm önerisinde bulunun “şuda gözünüzden kaçmış olabilir mi acaba?” “ben fikrinize katılmıyorum bana kalırsa şöyledir” “bu felsefeyi şu yönleriyle eksik buluyorum” diye yazabilirsiniz. Yada yazarın haklı gördüğünüz yerleri niçin haklı gördüğünüzü, haksız gördüğünüz yerleri niçin haksız bulduğunuzu yazabilirsiniz. Bu sizin konuya nasıl baktığınızı ortaya koyar. Karşıdakine çizgileriniz belirtir. Saygı duyacağı haddi aşmamak için dikkat edeceği noktaları seçmesine yardımcı olur. Maalesef kavramlar terimler sözlük anlamları çerçevesinde kullanılmıyor. Koca koca adamlar söyleşilerde yüzlerce yıldır kullanılan bir terimin ne manaya geldiğini saatlerce konuşuyorlar ve işin içinden çıkamıyorlar. Bir terim farklı kültürlerde farklı zamanlarda farklı kaynaklarda ayrı manalara geliyor. Birine bir şey söylediğinizde karşınızdaki o kavramı farklı öğrendiğinden (burada bir aydının kendini nekadar farklı kaynaklardan beslediğinin önemi öne çıkıyor) başka türlü yorumluyor. Olmadık cenahlara itiyor. Herkes aynı ekolün meyvesi değil birbirimize birşeyler anlatırken daha sabırlı olmalıyız.